30 Aralık 2012 Pazar

GoGoMBaBaM'ın Müzik Profili – Last.fm'deki Kullanıcılar

GoGoMBaBaM'ın Müzik Profili – Last.fm'deki Kullanıcılar

29 Aralık 2012 Cumartesi

"Kusura bakmayın ama biz işi bırakıyoruz."

"Kusura bakmayın ama biz işi bırakıyoruz."

Yaşlı adam ve gürültücü öğrenciler

Yaşlı bir adam emekli olduktan sonra bir lisenin yanında küçük bir ev aldı. Emekliliğinin ilk bir kaç haftasını huzur
içinde geçirdi ama ders yılı başlayınca huzuru kaçtı.

Okulların açıldığı ilk günden başlayarak öğrenciler, dersten çıkar çıkmaz yollarının üzerindeki her çöp bidonunu tekmeliyorlar, anlamsız sesler çıkararak bağırıp, çağırıyorlar, dayanılmaz gürültüler yapıyorlardı. Çocukların gürültülerinin
dinmek tükenmek bilmeyeceğini anlayan yaşlı adam, bu işe bir son verebilmek için kurnazca bir çözüm buldu. Ertesi gün
çocuklar öğrenciler okuldan çıkıp, yine dayanılmaz gürültüler yaparak evinin önünden geçerken yaşlı adam dışarı çıktı,
onlara bir öneride bulundu.

"Siz hepiniz çok tatlı çocuklarsınız, çok da eğleniyorsunuz" dedi.
"Bu neşenizi sürdürmenizi istiyorum sizden. Ben de sizlerin yaşındayken aynı biçimde gürültüler çıkarmaktan
hoşlanırdım. Siz bana gençliğimi anımsatıyorsunuz. Eğer her gün buradan geçer ve gürültü yaparsanız size her gün
bir dolar veririm. Kabul mü?."
Bu öneri çocukların çok hoşuna gitti. Her gün hem eğleniyorlar, hem bol bol gürültü yapıyorlar, hem de bir dolar para kazanıyorlardı.

Bu durum bir hafta bu biçimde sürdükten sonra bir gün yaşlı adam çocukları yine durdurdu ve onlara kısa bir açıklama yaptı:
"Çocuklar, yaşam pahalılığı, enflasyon beni de etkilemeye başladı" dedi. "Bugünden sonra size ancak elli sent verebileceğim.
Beni anlayışla karşılayacağınızı umarım."

Bu durumdan pek hoşlanmamalarına karşın çocuklar yaşlı adama anlayış gösterdiler ve günlük gürültülerini elli sent karşıladığında yapmayı kabul ettiler. Aradan birkaç gün daha geçtikten sonra yaşlı adam bir gün çocukları yine durdurdu
ve onlara bir durum açıklaması daha yapmak zorunda kaldığını bildirdi:
"Bakın, bizim emekli paralarını gününde ödemiyorlar" dedi.
"Durumum biraz sıkışık... Üzülerek söylüyorum ama yapabileceğim başka bir şey yok... Bundan sonra size ancak
yirmi beş sent verebileceğim... Tamam mı?.. Anlaştık mı?"

Yaşlı adamın bu son önerisi, çocukların hiç de hoşuna gitmedi. "Olanaksız bayım" dedi içlerinden biri. "Günde yirmi beş
sent için bu işi yapacağımızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Kusura bakmayın ama biz işi bırakıyoruz."

Alıntı

Gerçeğe Şüphe ile Ulaşılır

18 Aralık 2012 Salı

Street Fighter X Mega Man PC'ye Çıktı, Ücretsiz!

Street Fighter X Mega Man PC'ye Çıktı, Ücretsiz!

Capcom daha önce söz verdiği gibi Street Fighter x Mega Man'i PC için ücretsiz olarak yayınladı. Mega Man'in 25. Yıl kutlamaları kapsamında geliştirilen oyun bir hayli keyifli duruyor.

Bu ücretsiz dövüş oyununu indirmek için: http://www.capcom-unity.com/mega_man



Merhaba
GoGoBaBa


17 Aralık 2012 Pazartesi

Müzik :: Şebnem Ferah

  Şebnem Ferah

Queen, Heart gibi grupların şarkılarını çalarak Türkiye'nin ilk kadın rock gruplarından Volvox'un kurucusu olan Şebnem Ferah, Türkiye'de rock müzik denilince akla gelen sayılı isimlerden. Müzikal kariyerini basit ve net bir şekilde "15'imdeyken gitar çalıp şarkı söylemek benim her şeyimdi. O heyecanımı hala kaybetmedim" cümleleriyle tanımlayan ve hala müziğini icra etmeye devam eden Ferah, kariyerine altı stüdyo albümü, bir konser DVD'si, sayısız düet ve yüzlerce konser sığdırdı.


 


Makedonya'nın başkenti Üsküp'ten Yalova'ya göç eden Ferah Ailesi'nin son üyesi olarak 12 Nisan 1972 senesinde dünyaya gelen Şebnem, babasının ve ablasının müzikle ciddi anlamda ilgilenmesinden etkilenerek solfej derslerine; kendince şarkı söyleyip, mandolin çalmaya başladı. O zamanlar eğlenmek için yaptığı bir şey olan müzik, Bursa'daki Namık Sözeri Lisesi'ne yazılıp yatılı okumaya başlayınca hayatının amacı haline geldi. İlk defa ailesinden uzak kalan genç kız, seneler sonra hislerini "...Ailem beni öyle bir güven içinde büyüttü ki, bir adada yalnız başıma kalsam bile hayatta kalacağıma inanırdım." diye ifade etti.


 


Lise yıllarında Pegasus adlı bir müzik grubunda solistlik yapan Şebnem, 1988 senesinde Türkiye'niin ilk kadın rock gruplarından Volvox'u kurdu. Gitar ve vokalde yer alan Ferah, lisede tanıştığı Duygu Karpuz ve Ebru Bank'ı da gruba dahil etti. Elektro gitarda Duygu, bass gitarda Ebru ve davulda Bursa'da tanıştıkları Gül Ağırca yer alıyordu. Bursa'da açılan rock bar ve Sedat Yıldırım Sarıcan'ın desteğiyle konserlere çıkan dörtlünün gidişatı, Şebnem'in Ankara'daki Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ekonomi Bölümü'nü kazanmasıyla farklı bir boyut aldı.

Bölümü istemediğini anlayan Şebnem, ikinci sınıfında bıraktığı okulunu İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı'nda devam ettirmeye karar verdi. İstanbul gibi büyük bir şehirde rock müzik yapan Volvox, zamanla eleman değişikliğine uğradı. Grubu bırakan Ebru'nun yerine gelen Buket Doran, bugün hala birlikte sahne aldığı Şebnem ile yakın dost oldu. Ayrıca, modacılarımızdan Arzu Kaprol ve rock müziğin kadın seslerinden Özlem Tekin de Volvox'ta çalan diğer isimler.


 


Türk metal müzik gruplarından Pentagram'ın ön grubu olarak çıkan Volvox, Sis Bar ve Kemancı Bar tayfası tarafından sevilmişti ve dönemin rock müzik dergiler, fanzinleri neredeyse her sayılarında Volvox'tan bahseder olmuşlardı.

"Biz kadın rock müzisyenleri olarak çok fazla zorluk çektik. Öyle zamanlardı ki rock müzik performansı izleyemezdik bile. İzlemek için yılbaşını beklerdik."


 


1993 sonlarında çatırdamaya başlayan Volvox, 1994 senesinde dağıldığını duyurdu. İskender Paydaş, Onno Tunç ve Sezen Aksu'nun yapımcılığını üstlendiği ilk albümü "Kadın" için stüdyoya giren Şebnem Ferah, Tarkan Gözübüyük ile birlikte çalıştı. Raks Müzik Yapım tarafından 7 Aralık 1996 senesinde çıkan albümden Vazgeçtim Dünyadan, Fırtına, Bu Aşk Fazla Sana ve Yağmurlar adlı parçalar kliplendi. Satış rekorları kıran albüm, uzun zaman medyanın gündeminden düşmedi. İlk konserini 1997 Nisan'ında İzmir Ege Üniversitesi'nde veren Şebnem, altı bin kişiden fazla insanın geldiği bu etkinlik, müzisyenin gelecek vaat ettiğinin kanıtıydı.


 


"Volvox'ta çalarken gelecekte albümlerimin çıkacağı, şarkılarımın dinleneceği beklentisi içinde değildim. Duygularımla hareket ediyordum, o zaman ne yapmak istiyorsam onu yapıyordum. Bugün hala duygularımla hareket ederim. Volvox bitti, kendimde albüm yapabilecek gücü gördüm ve çalışmaya başladım."

Binlerce kopya satan ilk albüm başarısından konserden konsere koşan Şebnem, 1998 senesinde ablası Aycan Ferah'ı kaybetti. Ölümcül hastalığa yakalanan Aycan'ın hastalık döneminin oldukça sancılı geçtiğini söyleyen Şebnem, ikinci albümü "Artık Kısa Cümleler Kuruyorum"u ablasına "Bana müzik aşkını ilk kez hissettiren ve adeta öğreten canım ablam" diyerek ithaf etti.


 


6 Temmuz 1999 tarihinde çıkan ikinci albümünden Bugün ve Artık Kısa Cümleler Kuruyorum adlı parçaları kliplendiren Ferah, tüm Türkiye'yi acı içinde bırakan 17 Ağustos 1999 depreminde babası Ali Ferah'ı yitirdi. Bir sene arayla iki büyük kayıp yaşayan Şebnem, müziğe sıkı sıkı bağlanarak ara vermeden çalıştı.


 


Sezen Aksu, Sertab Erener, Nilüfer, Çelik, Tarkan, Tüzmen, Cenk Eroğlu ve Haluk Levent gibi müzisyenlere çeşitli şarkılarında geri vokalde eşlik eden Şebnem, Azeri sanatçı Polat Bülbüloğlu ile yaptığı "Gel Ey Seher" düeti ile de Azeri müzikseverlerin beğenisini kazandı. Ayrıca, 1989 senesinde çekilen "The Little Mermaid" animasyonu için "O Dünyada" adlı bir parça yazdı.


 


18 Ekim 2001 tarihinde üçüncü stüdyo albümü "Perdeler"i yayınlayan Ferah, albümdeki Perdeler parçasının farklı bir versiyonu için Finlandiyalı müzik grubu Apocalyptica ile birlikte çalıştı. Perdeler ve Sigara adlı parçalara klip çeken Şebnem, albümün CD versiyonunda Amerika'ya yaptığı yolculuğu ve Apocalyptica ile olan çalışmalarını sunuyor. Albüme ek olarak, son parçadaki bir kaç dakikalık sessizlikten sonra Yemen Türküsü'nü söyleyen müzisyen, dinleyicilerine hoş bir sürpriz yaptı.


 


"Ablamı ve babamı kaybetmek, hayatımın en zor dönemlerinden ikisini yaşattı. Perdeler'den sonra bir süre evime kapandım. 18'lerimdeyken izleyip de etkilendiğim ne kadar film, müzik varsa hepsini bir bir elden geçirdim. Eski heyecanımı yakalamak istiyordum."

Türk rock müzisyenlerinden Teoman ile de sıkı dost olan Şebnem, arkadaşının "İki Yabancı" adlı parçasında ona eşlik etti. Dipnot olarak, şarkıda Ferah'ın sesinin kısık olduğunu, ancak Teoman'ın görüşüyle, bu haliyle farklı bir hava kattığını da belirtelim.


 


Dördüncü albümü için stüdyo çalışmalarına başlayan Şebnem, 15 Mayıs 2003 tarihinde yayınladığı "Kelimeler Yetse" albümünde bambaşka biri olarak karşımıza çıktı. Aldatılmış, kadınlık gururu incinmiş, aşk acısı çeken ama yine de güçlü bir kadın imajı veren "Kelimeler Yetse", Ferah'ın da hep söylediği gibi, yazdığı en kişisel parçalardan oluşuyor. Albümden, Gözlerimin Etrafındaki Çizgiler, Ben Şarkımı Söylerken ve Mayın Tarlası parçalarına klip çeken usta müzisyen, Fanta Turnesi'ne çıkarak albümünü tanıttı.

Kargo grubu ile "Kalamış Parkı" düeti, Mor ve Ötesi grubu ile "Küçük Sevgilim" düeti, Nilüfer'in çıkardığı düet albümündeki "Erkekler Ağlamaz", Ogün Sanlısoy ile "Bir Ben" düeti, Müzeyyen Senar ile "Vardar Ovası" ve "Sarı kurdelem Sarı" düetleri, Bulutsuzluk Özlemi konserinde "Sözlerimi Geri Alamam" düetiyle beğeni toplayan Ferah, 2005 senesinde dinleyenlerine göre 'en sert', kendisine göre 'en keskin' albümü olan "Can Kırıkları"nı piyasaya sürdü. Karin Karakaşlı'nın "Can Kırıkları" adlı kitabından etkilenerek adını verdiği albümünden Ferah, Can Kırıkları ve Çakıl Taşları adlı parçalara klip çekti. Bu albümden Hoşçakal adlı parçaya da klip çeken Şebnem, yapım şirketiyle yaşadığı sorun yüzünden daha yayına girmeden klibi geri çekti.


 


Her konserine binlerce dinleyicisine seslenen müzisyenin canlı performansındaki başarısından bahsetmeden geçmek olmaz. Konserlere Aykan ilkan (davul), Metin Türkcan (gitar), Buket Doran (bass gitar), Ozan Tügen (klavye) ve Ceren Tügen (geri vokal) ile birlikte çıkan Şebnem Ferah, menajer Yeşim Doran ile birlikte çalışmaktadır.

"Beni seven insanlara her zaman samimi cevap veriyorum. Bu yüzden aramızda arkadaşlık ilişkisi oluyor. Şarkılarımı da bu samimiyetle yazıyorum. İçimden geçenleri törpülemeden, hapşırır gibi çıkıyorlar."



 


2007 senesinin 10 Mart gününde Bostancı Gösteri Merkezi'nde konser veren Ferah, bu konserini DVD olarak piyasaya sürdü. Orhan Şallıel ile birlikte çalıştığı bu DVD, kısa zamanda en çok satanlar listesinin baş numarasına oturdu. Çıkardığı beş albümden performanslar sergileyen Şebnem, Çakıl Taşları ve Sil Baştan performanslarını klip olarak yayınladı.


 


Koçfest ve Coca-Cola Soundwave ile şehir şehir gezen başarılı şarkıcı, son olarak 2009 senesinin Aralık ayında "Benim Adım Orman" adlı altıncı stüdyo albümünü çıkardı. Bu albümden Yalnız ve Eski'yi kliplendiren Ferah, Aylin Aslım, Badem, TNK ve Hayko Cepkin ile "Özgürce Yaşa" adında bir şarkı söyledi. Ayrıca, şarkının sadece Şebnem Ferah yorumu da mevcut.


 



LeechTurk :: LeechTurk TSF FORUMS : v1.7.2 by xam :: Müzik :: Şebnem Ferah

murmur
Zır Deli / İnfazcı Muco


Kayıt Tarihi: 11-08-2011
Mesajlar :675

12 Aralık 2012 Çarşamba

Facebook: 2012 Yılına Genel Bakış Gogobaba E. Gökhan Kayan



Yılına Genel Bakış
Facebook   :
Gogobaba E. Gökhan Kayan  
Bu yılki önemli gelişmelerin, öne çıkan gönderilerin ve popüler haberlerin dahil en önemli 20 anına genel bir bakış.

http://www.facebook.com/yearinreview/GoGoBaBa

11 Aralık 2012 Salı

Amiga: 25 senelik efsane!

Amiga: 25 senelik efsane!

Tam 25 yıl önce ortaya çıktı; altın çağını yaşadı ve battı! Ama hala unutulmadı...


 


1987, Commodore'un yılıydı: 25 sene geçse de hala unutulmayan bilgisayar Amiga 500, 90'lı yıllarda tüm dünyanın en sevilen oyun cihazı olmuştu.

25 yıl önce, Avrupa'da, özellikle İngiltere ve Almanya'da, Commodore, ucuz Amiga 500 ev bilgisayarıyla bir başarı hikayesi yazdı. 8-bit jenerasyonunun yerine geçen Amiga 500, özellikle de genç müşterilerden aldığı güçle Atari ST ve IBM PC gibi güçlü rakiplerini geride bıraktı ve 90'ların pazarına egemen oldu.

Amiga 500'ün tek eksiği TV bağlantısıydı; Amerikalı kullanıcılar bir adaptör ya da monitör alıp bu sorunun üstesinden gelirken Avrupalı kullanıcıların televizyonlarında hali hazırda bulunan scart bağlantısı ile Amiga 500'ün parlak RGB görüntüsü televizyona yansıyordu. Amiga 500'üne 512KB - 1MB arası ek hafıza koyanlar ise göreceli olarak daha ufak bir para karşılığında rakipsiz ve geleceğe yönelik bir bilgisayara sahip oluyorlardı.

Üstün bir oyun bilgisayarı

 


1988'den itibaren Amiga 500'ün yolculuğuna yığınla yüksek kaliteli yazılım da eşlik etti. Hali hazırda pek çok Amerikan firması Commodore'dan dönüp PC'ye yanaşmaya başlamışken, özellikle Psygnosis, British Telecom'un alt firması Rainbird ve geliştirme takımlarından Bitmap Brothers ve Sensible Software gibi İngiliz firmaları sıradışı oyunlara imza attılar. Kısa bir süre sonra Fransız, Alman ve İskandinav programcılar da A500 trenine katıldılar. 80'lerin sonunda Amiga 500 için 1000'den fazla oyun piyasaya sürülmüştü ve bunların pek çoğu da sadece bu platforma özeldi.

Yasal yazılım pazarının yanında bir de hacker'ların yarattığı pazarda popülerleşen korsan oyunlar, gençliği tekno akımına yakınlaştırdı. Amiga yazılımlarının "kırılması (crack)" sayesinde bu yazılımlar çok daha büyük kitlelere ulaştı fakat hala bunun Commodore'un sonunu mu hazırladığı yoksa Amiga'nın başarısında temel sebep mi olduğu tartışılır.

Kitleler için bilgisayar

 


Şurası kesin ki, yazılım kırılma ve bu sayede yazılımların okullarda arkadaşlar arasında takası olmasaydı pazar bu kadar hızlı ve güçlü büyüyemezdi. 80'lerin sonuna doğru Amiga en popüler bilgisayar haline gelmişti; hatta kimi Bayern Münih oyuncuları bile Commodore formalarıyla sahaya çıkıyorlardı. Yani Amiga 500, Commodore'u, tarihin en büyük bilgisayar üreticilerinden biri haline getirmişti.

Ne yazık ki Amiga 500, aslında Commodore'un son parlak fikri oldu. Kompakt bilgisayarların pazara hakim olmasıyla birlikte donanım geliştirmekte geri kaldı Commodore. Belki de elindekini yeterli sanmak gibi bir yanılgıya düştü. Ama sonun başlangıcı çoktan gelmişti bile...

Amiga 600: Sonun başlangıcı

 


Üst seviye modeller Amiga 2000, A3000 ve A4000, DOS-işletimli PC filosunun karşısında duramadı. Daha sonra düşük fiyata alt seviye modeller piyasaya sürmeyi deneyen Commodore, bu hamlesiyle de geri dönmeyi ek başaramadı.

Birkaç uyumluluk sorunu dışında (yeni işletim sistemi eski oyunların hepsini tanımıyordu) dış görünüş olarak hiç değişmeyen Amiga 500+'nın ardından 1992 senesinde Amiga 600'ü tanıttı Commodore. Amiga 500'ün çevre birimleriye uyumlu olmaması, yüksek fiyatı ve nümerik olmayan klavyesiyle Amiga 600, hayranlarının beklentilerini yarı yolda bıraktı. Üstelik tamamen lehimli yapısı ve bu yapının soketlerde yaşattığı sorun, donanım güncellemesi yapmayı da çok zorhale getirdi. Ayrıca işletim sistemi yine pek çok oyunla uyumlu değildi.

Bir çağ sona eriyor

 


Yine 1992 yılında, Amiga 600'ün çıkışından sadece birkaç ay sonra, Commodore azalan prestijini ve popülaritesini toparlamak için Amiga 1200'ü piyasaya sürdü. Görünüş olarak Amiga 500'e benzeyen fakat yeni AGA-çipsetini kullanan, teknik ve grafik olarak Amiga 600'den çok daha üstün olan Amiga 1200, dahili sabit disk ile yükseltilebiliyordu. Fakat ne yazık ki Commodore'un bu hamlesi çok geç kalmıştı; market Sega ve Nintendo, IBM ve Apple arasında güç yarışmasına dönüşmüştü bile... Böylece Commodore'un çağı da sona ermiş oldu.

Amiga öldü, efsanesi yaşıyor

 


Amiga CD32 isimli konsolla CD-ROM piyasasına atılmayı da deneyen Commodore, pazarın yenilmez liderleri Sega ve Sony'den pay kapmaya çalıştı fakat sadece birkaç yüz bin CD32 cihazı satabildi. 29 Nisan 1994 tarihinde ise, şirket resmi olarak kepenklerini indirdi.

Avrupalı oyun geliştiricileri Amiga'nın tecrübesinden yararlandı ve daha sonraları teknik olarak benzer Sega Mega Drive konsolu piyasaya sürüldü. 80'lerin ve 90'ların grafik programlama uzmanları, Amiga'nın programlanması için kullanılan geliştirme araçları ve ara yazılımlar Playstation Co. tarafından devralındı. Peter Molyneux ve Jez San'dan David Perry'e, DMA, Codemasters ve Factor 5'ten Reflections'a kadar 21. yüzyıla damgasını vurmuş sayısız oyun ve üretici, ilk ünlerini Amiga 500'de kazanmışlardı...

KAYNAK

 


Dik dur ve gülümse bırak neden gülümsediğini merak etsinler

Nazlı Masatçı Davası İle İlgili Basın Açıklaması :

Nazlı Masatçı Davası İle İlgili Basın Açıklaması :


Posted: 11 Dec 2012 06:55 AM PST
Basına ve Kamuoyuna;
01.09.2010 yılından bu yana Tiyatromuzun oyuncusu Nazlı Masatçı, İnan Süver’e destek eyleminde oynadığı “Palto” isimli sokak oyunundan yargılanmaktaydı. Bugün 20. Sulh Ceza Mahkemesi’nde karar davasına çıkan oyuncumuz, eyleme katılan 5 kişi ile birlikte, “Halkı Askerlikten Soğutmak” suçlamasından 6 ay ceza aldı. Hakim “mahkemede gösterdiği iyi niyet” için sanıklara 6′da 1 indirim uygulayarak cezayı 5 aya indirdi. Ve sonra 5 yıl boyunca benzer suçlara karışmamaları kaydıyla cezayı 5 yıl erteledi.
Bizler en basından beri bu davada yargılanan sanat olduğunu söyledik. Bugün orada ceza alan Nazlı Masatçı değil, N.Gogol’dur. Bu davaya karşı belirleyeceğimiz duruş, sanatın gelecekte nasıl bir yerde duracağını gösterecektir. Nazlı Masatçı’ya verilen ceza sadece İzmir Yenikapı Tiyatrosu’na değil, “Rağmen” açılış yapan Şehir Tiyatroları sanatçılarına, Devlet Tiyatrosu’nun kapatılmasına ve şehir tiyatrolarının yönetmeliğinin değiştirilmesine karşı çıkan bütün bir kamuoyuna verilmiş gözdağıdır.
Adalet’in terazisi “uslu” çocuklar olmayı öğretmeye koşullandırılmış olsa da bizler uslu durmayacağız.
N.Gogol’u bu suçta yalnız bırakmayacak ortaklar bulacağız. Mesela W. Shakespeare, A.Çehov, P.Weiss, B.Vian ya da Melih Cevdet Anday, Can Yücel, Yaşar Kemal, Haldun Taner.. Oyunlarımızı her koşulda sahneye ve sokağa “Bir derdimiz var ki” diye çıkaracağız.
Tüm dostlarımız ve dost olamayanlarımız bilsin ki; bir toplumun sanatı yapanlar, yasalarını yapanlardan daha güçlüdür.
Dava sürecinde kamuoyuna, “Sanat Yargılanıyor, susacak mısınız?” diye sormuştuk. Yüzlerce insan imzalarıyla, onlarca aydın-yazar-sanatçı yazılarıyla
destek vermişti. Bir kez daha soruyoruz şimdi; N. Gogol 5 ay ceza aldı! Ne yapacaksınız?
Sanatta işlenebilecek hiç bir suç yoktur !
İZMİR YENİKAPI TİYATROSU

Posted: 11 Dec 2012 02:29 AM PST
Vicdani retçi İnan Süver’in tutuklu olduğu dönemde İzmir’de destek için yapılan eylemde Gogol’un yazdığı Palto adlı oyunu oynayan tiyatrocu Nazlı Masatçı’nın içinde olduğu 6 kişinin yargılandığı davada karar çıktı.
İzmir 20. Sulh Ceza Mahkemesi, 6 kişi hakkında TCK’nın “halkı askerlikten soğutmak” eylemini düzenleyen 318. maddesinin ihlal edildiği gerekçesiyle 6 ay hapis cezası verdi. Ceza, “iyi hal indirimi”yle 5 aya indirildi. Mahkeme, hükmün açıklanmasını 5 yıl erteledi.
‘SANATIMIZI YAPMAYA DEVAM EDECEĞİZ’
Duruşma sonrasında Bayraklı Adliyesi’nin önünde açıklama yapan Yenikapı Tiyatrosu yönetmenlerinden Orçun Masatçı, Bugün N. Gogol halkı askerlikten soğutmaktan 5 ay ceza aldı. Endişeye mahal yok 5 yıl boyunca suç(!) işlemezse ertelendi.
A. Çehov’u, W. Shakespeare’i, H. Taner’i, G. Dilmen’i ne zaman yargılayacaklar heyecanla bekliyoruz..
Unuttular ama hatırlatalım;
Bir toplumun türkülerini (sanatini) yapanlar, yasalarinı yapanlar daha güçlüdür.
Masatçı, söz konusu cezanın Türkiye’de “adalet”in nasıl tecelli ettiğini gösteren örneklerden biri olduğunu belirtti.
(etha)

6 Aralık 2012 Perşembe

şöyle özetleyeyim şapka konusunu.

Aslanın canı çok sıkılmıştır, hemen tilkiyi çağırır.
“Çok canım sıkılıyor, vakit geçirecek bir şeyler bul bana.” der.

Tilki sinsice gülerek ;
 “Tamam Kralım, su kıyısına gidelim.Orada bulduğumuz ilk hayvanı dövelim.” der. 

Bu fikir aslanın pek hoşuna gider ama bahane lazımdır.
Tilki onu da düşünür hemen.
“Şapkan niye yok deyip pata küte döveriz kralım” der Tilki.  
Hemen su kıyısına inerler.Orada bulunan Tavşanı çağırır aslan yanına.

”Nerde lan senin şapkan”  der.
Tavşan şaşırır.
”Ne Şapkası kralım.”  Demeye kalmadan, Aslan Tavşanı evire çevire döver.
Ertesi gün aslanın yine canı sıkılır ve su kıyısına iner.  Tavşanı tekrar çağırır yanına.
Yine ”Nerde lan senin şapkan”  der Aslan ve yine pata küte döver tavşanı.
Bu olay üç gün tekrarlanır. ….
Dördüncü gün  Aslan Tilkiye ;
”Hep aynı soruyu sormak ve aynı bahaneyle dövmek ayıp oluyor. Değişik şeyler bul” der.
Tilki de;  ”Elbette bulurum sayın kralım, hatta buldum bile. Tavşandan sigara isteyelim. Filtreli getirirse,  neden filtresiz getirmedin, filtresiz getirirse neden filtreli getirmedin diye dövelim...” der.
Aslan beğenir bu fikri ve hemen tatbik eder.
Tilkiyi de yanına alarak su kıyısına inerler.
Aynı tavşan, kafası gözü sargıda, titreyerek yiyecek bir şeyler aramaktadır dere kenarında.
Aslan tavşana ”Git bana bakkaldan sigara al...” der
Tavşan hemen koşmaya başlar ama bir iki adım sonra durup geri dönerek,
” Filtreli mi Olsun,  yoksa filtresiz mi sayın kralım” diye sormaz mı…  
Aslan şaşırmıştır. Ne diyeceğini bilemez,  hemen bağırmaya başlar ;
    “NERDE LAN SENİN ŞAPKAN !”

Gül yaprağı

GÜL YAPRAĞI
Uzakdoğu'da bir budist tapınağı, bilgeliğin gizlerini
aramak için gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli
olan incelik; anlatmak istediklerini konuşmadan
açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı
geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi.
Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden
kapıda herhangi bir tokmak, çan veya zil yoktu.
Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki budist,
kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan
sonra söz'süz konuşmaları başladı. Gelen yabancı,
tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu.
Budist bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar
suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı.
Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz
demekti. Yabancı tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir
gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı.
Gül yaprağı suyun üsünde yüzüyordu ve su taşmamıştı.
İçerideki budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak
yabancıyı içeriye aldı. Suyu taşırmayan bir
gül yaprağına her zaman yer vardı.

İmza Çağrısı: Sanatta İşlenebilecek Bir Suç Yok :

İmza Çağrısı: Sanatta İşlenebilecek Bir Suç Yok :

 İmza Çağrısı: Sanatta İşlenebilecek Bir Suç Yok
3
Yayınlayan yenikapi on Aralık - 2 - 2012 | 39 Yorum Oyuncularımızdan Nazlı Masatçı, oynadığı bir sokak oyunundan kaynaklı İzmir Sulh Ceza Mahkemesi’nde yargılanmaktadır. 4 Aralık 2012 tarihinde son mahkeme hayata geçecektir. Öncesinde gazeteye vereceğimiz ilanlarla mahkemeye bu imza kampanyasını sunmayı düşünüyoruz. Katkı koymanız önemlidir. Lütfen imzalarınızı isim ve soyisim belirterek ya da kurumunuzun adını bildirerek; sanattasucyok@gmail.com adresine yollayınız. Mahkemeye verilecek metin aşağıdaki gibidir. Sevgiler…
İzmir Sulh Ceza Mahkemesi’ne;
İzmir Yenikapı Tiyatrosu oyuncusu Nazlı Masatçı bir vicdani red eyleminde oynadığı sokak oyunundan kaynaklı mahkemeniz tarafından “Halkı askerlikten soğutmak” suçlamasıyla yargılanmaktadır.
Biz aşağıda imzası bulunan kurum ve insanlar herhangi bir sanat eserinde işlenebilecek bir suç olduğuna inanmıyoruz. Nazlı Masatçı’nın oynadığı oyundan yargılanmasını kabul edilemez buluyor ve beraatini talep ediyoruz.


İMZA LİSTESİ (Son Güncelleme: 04.12.2012, 10:15)
1-Ezgi SEZER
2-Zeynep ERDOĞDU
3-Ece KİREZCİ
4-Mahir ÖZEL
5-Hakan KİREZCİ
6-Esme SARITAŞ
7-Ahmet Vehbi YILDIZER
8-Halkın Takımı Dergisi
9-Martı Sanat Tiyatrosu
10-Ferdi ÖZTABAK
11-Uğur İPEK
12-Gülgün İŞBİLEN
13-Serkan KIRMIZI
14-Ekim Devrim ÇAPARTAŞ
15-Miray ÖZTURAN
16-Ufuk AKTAŞ
17-Taylan Özgür NEFES
18-Gülin ÖZÜAYDIN
19-Yağmur KAYA
20-Tiyatro Karga
21-Mehmet Emin TURAN
22-Kahve Bahane
23-Mert AKALIN
24-Yaşar GÜNDEM
25-Onur ATAYOĞLU
26-Piren AYHAN
27-Emre BUCAK
28-Onur ÇATAL
29-Toprak Sahne Tiyatrosu
30-Özgür YÜKSEKDAĞ
31-Didem DİRİK
32-Ayşegül ÖZDOĞAN
33-Fatma TOKSÖZ
34-Emel Cansu AKSEL
35-Şirin ERAKIN
36-Üner MUSLUKÇU
37-Ceren KÜÇÜKKURT
38-Özcan YAŞAR
39-Deniz Güney İŞİNTEK
40-Ragıp YAVUZ
41-Korkut AKIN
42-Duvara Karşı Tiyatro Topluluğu
43-İstanbul Şehir Tiyatroları Sanatçıları Derneği (İŞTİSAN)
44-Umur ÖZLÜER
45-Ayşen AYGÜN
46-Dilşad GÜNGÖR
47-Esra COŞKUNER POYRAZ
48-Cebrail KELEŞ
49-İmece Tiyatro
50-Kil İşleri
51-İbrahim VARLI
52-Sokak Sanatları Atölyesi
53-Serap TELÖZ
54-Kum Edebiyat Dergisi
55-Üstün AKMEN
56-Sibel ÖZBUDUN
57-Temel DEMİRER
58-Yine Mi Tiyatro Topluluğu
59-Damla AHKEMOĞLU
60-Erdener EVİN
61-B. Seçkin KAYMAZ
62-Melike YAŞAR
63-NKK Gösteri Sanatları Topluluğu
64-Nilüfer Sokak Oyuncuları
65-Esra GÜNEŞ
66-Ezgi ÖZKAN ALTAYLI
67-Dilek SUER
68-Uğur DOĞAN
69-Canan GÜNAŞTI
70-Uğur Baran TOKER
71-Kemal MADEN
72-Yücel ERTEN
73-Gül KAPAR
74-Ozan GÖZEL
75-Atilla CEYLAN
76-Reyhan GÜLDAL
77-Neslihan MANİOĞLU
78-Mehmet BORA
79-Nihan SUSULU
80-Uğur ÖZKAYA
81-Gamze YILMAZ
82-Enver MUTLU
83-İzmir Hareket Tiyatrosu
84-Mehmet DURU
85-Mesut GÜNGÖR
86-Beyhan GÜNGÖR
87-Bilgesu YAPRAK
88-Abdullah UYSAL
89-Nadine DOĞAN
90-Süleyman ASLITÜRK
91-Fırat BAYIR
92-Kadriye DEMİREL
93-Gökhan GÖKÇE
94-Semah TUĞSEL
95-Tiyatro Avesta
96-Dilan GEZMİŞ
97-Çağdaş AYDIN
98-Yunus Emre KIRKANAHTAR
99-Mehmet UÇAR
100-Janset KARAVİN
101-Deniz DOĞRUER
102-Deniz GÜLENER
103-Ezgi AKYILDIZ
104-Bahar SAVAŞ
105-Ceyda TAŞDEMİROĞLU
106-Selahattin Samet DEMİR
107-Duygu ONAY
108-Ahmet BİNGÖL
109-Cüneyt UZUNLAR
110-Gülseren AYDIN
111-Gülsüm SOYDAN
112-Semih ÖZCAN
113-Kemal ORUÇ
114-Tiyatro Eğitim Derneği
115-Drama Kumpanya
116-Emre DURSUN
117-Mustafa ÖZGÜNGÖR
118-Ayşe Merve ARSLAN
119-Salih TANIŞ
120-Candeğer DELEN
121-Hebûn LGBT Diyarbakır
122-Mesut KARA
123-Modern Zamanlar Sinema Dergisi
124-Burcu SÖZERİ
125-Uğur AKİPEK
126-Murat COŞKUNER
127-Ufuk Ebru DÖLENEKEN
128-Buket ULUKUT
129-Sinem SİNAN
130-Zafer GECEGÖRÜR
131-Gökhan ALTUNTAŞ
132-Hakan ALTUNTAŞ
133-Gülnaz ALTUNTAŞ
134-Hüseyin ALTUNTAŞ
135-Melek Selin SÖZMEN
136-Ümit Bahadır KARACA
137-Melis BULU
138-Defne EPİKMEN
139-Redhack
140-Ayşegül EKİNCİ
141-Samsun Sanat Tiyatrosu
142-M. Ergün IŞILDAR
143-Ayşe YILDIRAN
144-Faysal TEKOĞLU
145-Selin İŞCAN
146-Orkun AKGÜNDÜZ
147-Cansu ATEŞ
148-Derviş KARA
149-Nazin Andaç BEYHUN
150-Özge MEMİŞOĞLU
151-Utkan BUGAY
152-Alperen ÇÖL
153-Nilay ŞİT
154-Senem PORDUĞAN
155-Ümit ŞAHİN
156-Erman BALIKÇI
157-Cem KAPLAN
158-Bilge KOCAARSLAN
159-Mümin HÜSEYİNOĞLU
160-Ferhat Yılmaz Tiyatrosu
161-Cihan ZİYAN
162-Kübra Teberik YURT
163-Halil İbrahim ŞAN
164-Turgut ÖZAR
165-Tamer Barış ÜLGER
166-Namık KARTALOĞLU
167-Zuhal KAYA
168-Gülşah KIRBIYIK
169-Fatma ÜNSAL
170-Can SATILMIŞ
171-Büşra KIVRAK
172-Aksine Tiyatro
173-Cemal EKİCİ
174-Firaz SUMMAKOĞLU
175-Selda TEMÜRTÜRKAN
176-Milas Düşün Kültür Sanat Merkezi
177-Selçuk GÜNAY
178-Melike ARAÇ
179-Haluk IŞIK
180-Yeryüzü Sahnesi
181-Doğu EROĞLU
182-Kültürlerarası Araştırmalar Derneği
183-Metin GÜLER
184-Sarphan UZUNOĞLU
185-İkaros Kültür Evi
186-Turgut KESKİN
187-Adnan ÇETİN
188-Ayten ÖNYILMAZ
189-Volkan DEMİRKAN
190-Nüvide ERTEK
191-Sibel TURUNZ
192-Halil SAVDA
193-Pakize Melek BULUT
194-İlknur YATIR GÜNSAN
195-Sunar AYTUNA
196-Mete AKALIN
197-İsmail IŞILSOY
198-Sare Feyza ALAYBEYİ
199-Mehtap ÖZKAN
200-Nebahat PEKGÜLEÇ
201-Ayşe DRAZ
202-A. Şahin FİDAN
203-Hadiye İNCEOĞLU
204-Onur AYDIN
205-Kitap Dengi Girişimi
206-Arguvan Çiftlik Köyü Derneği
207-Ceren İMAL
208-İmgesu ÜNAL
209-Bilgihan KÖSALİ
210-Raziye Şeyma KELEŞ
211-Emrah Gökhan KAYAN
212-Fatma KÖSALİ KAYAN
213-Turgut KAYAN
214-Oğuzhan KAYAN
215-Elif ÇABUK KAYAN
216-Metehan KAYAN
217-Merve HATİPOĞLU
218-Nazlı DOĞAN

3 Aralık 2012 Pazartesi

İmza Çağrısı: Sanatta İşlenebilecek Bir Suç Yok

Bir eylemde oynadığı sokak oyunundan sonra halkı askerlikten soğutmakla suçlanan Nazlı Masatçı’nın 4 Aralık’ta gerçekleştirilecek karar duruşması 11 Aralık 2012, saat 09:00′a ertelenmiştir.
11 Aralık’ta Sanat Yargılanıyor!
Sanata duyarlı tüm kamuoyunu 11 Aralık’ta, Bayraklı Adliyesinde ses vermeye çağırıyoruz!
İzmir Yenikapı Tiyatrosu

Oyuncularımızdan Nazlı Masatçı, oynadığı bir sokak oyunundan kaynaklı İzmir Sulh Ceza Mahkemesi’nde yargılanmaktadır. 4 Aralık 2012 tarihinde son mahkeme hayata geçecektir. Öncesinde gazeteye vereceğimiz ilanlarla mahkemeye bu imza kampanyasını sunmayı düşünüyoruz. Katkı koymanız önemlidir. Lütfen imzalarınızı isim ve soyisim belirterek ya da kurumunuzun adını bildirerek; sanattasucyok@gmail.com adresine yollayınız. Mahkemeye verilecek metin aşağıdaki gibidir. Sevgiler…
İzmir Sulh Ceza Mahkemesi’ne;
İzmir Yenikapı Tiyatrosu oyuncusu Nazlı Masatçı bir vicdani red eyleminde oynadığı sokak oyunundan kaynaklı mahkemeniz tarafından “Halkı askerlikten soğutmak” suçlamasıyla yargılanmaktadır.
Biz aşağıda imzası bulunan kurum ve insanlar herhangi bir sanat eserinde işlenebilecek bir suç olduğuna inanmıyoruz. Nazlı Masatçı’nın oynadığı oyundan yargılanmasını kabul edilemez buluyor ve beraatini talep ediyoruz.

İMZA LİSTESİ (Son Güncelleme: 03.12.2012, 15:07)

26 Kasım 2012 Pazartesi

Haka - Yeni Zelanda'nın 140 yıllık savaş dansı

Haka - YouTube

Yeni Zelanda'nın 140 yıllık savaş dansı
Yeni Zelanda'nın dünya tarafından bilinen en önemli kültür sembollerinden biri olan "Haka Dansı" aynı zamanda savaş dansı olarak biliniyor. Yeni Zelanda'da yaşayan Maori kabilesine özgü bir dans olan Haka ilk kez 1810 yılında ortaya çıktı. Efsaneye göre Kabilenin savaş şeflerinden Te Rauparaha rakip kabilelerden savaşçıların kendisini öldürmek için geldiğini öğrenince kaçmaya başladı. Bir çukura girerek saklandı. Çukurun başında kendisini vücudu kıllarla kaplı bir savaşçı liderin beklediğini gördü. Ancak bu kişi onu öldürmek yerine özgürlüğünü verince Rauparaha da çukurdan çıkarak günümüze kadar değişmeden gelen Haka dansının sözleriyle dans etmeye başladı. Aynı zamanda bu dansla kendisini öldürmek isteyen savaşçılardan intikam almak için de yemin etti. Rauparaha daha sonra bu dansı tüm Maoriler'e öğretti ve girdikleri tüm çatışmalardan önce düşmanlarını korkutmak için kabile üyeleri Haka yapmaya başladı.

Sözleri
Haka dansı edilirken Yeni Zelandalılar şu sözleri kullanıyor:

Ölüm bu, ölüm bu!
Yaşam bu, yaşam bu!
İşte bu kıllı adam ile,
Güneş yeniden doğdu!
Yanyana durun, yanyana!
Zirveye çıkacağız, zirveye.
Güneşin doğduğu yere!

Dansın kareografisi
Dansın kareografisi bir hayli ilginç. Yüze korkutucu bir ifade verip el ve kolları sert şekilde hareket ettirmeye dayanıyor. Önce avuç içi dirseklere vurularak huhhh huhhhh haaaaaaaaaa şeklinde nidalarla izleyenlere dönülüyor sonra yine avuç içi bu sefer kolun üzerine getirilerek huhhh huhh haaaaaaaa nidasıyla vuruluyor.


Ka mate Ka mate
It is death It is death
Ka ora Ka ora
It is life It is life
Ka mate Ka mate
It is death It is death
Ka ora Ka ora
It is life It is life
Tenei Te Tangata Puhuruhuru
This is the hairy man
Nana i tiki mai whakawhiti te ra
Who caused the sun to shine again for me
Upane Upane
Up the ladder Up the ladder
Upane Kaupane
Up to the top
Whiti te ra
The sun shines!

14 Kasım 2012 Çarşamba

Sevgili Öğretmenim NEVİN GÜZELCE yollamış.

Yaş 87 ama....
Aşağıdaki görüş, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'e ait...87 yaşında ve görevinin başında. Dergiye verdiği röportajda bakın neler söylüyor:
 -"Yaşımın 87 olması benim için kesinlikle bir sorun değil.
 Hiç kimseyi yaşıyla yargılayamazsınız.
> Yaşlı insanlar genç davranabilir, genç insanlar da eski kafalı olabilir.
> Bence bir kişiyi, kimliğindeki doğum tarihine bakarak değerlendiremezsiniz.
> İnsan için önemli olan vizyonu ve enerjisidir. İnsanı bunlarla
> değerlendirebiliriz."
>
>
> Şimon Peres'le ilgili bu röportaj beni çok etkiledi.
> Geçmişte 80-90 yaşındaki kişilerin neler yaptığını araştırdım.
> Picasso, 90'nda nefis eserler veriyordu.
> Goethe, Dr. Faustus'u 80'unden sonra kaleme aldı.
> Verdi, Otello'yu 73 yaşında, Falstaff'ı 80 yaşında bitirdi.
> Mikelanj, 80'li yaşlarında hala yaratıyordu.
> İngiliz düşünürü Thomas Hobbes, 90'nını geçtikten sonra bile yazdı.
> Peki vücudu ve aklı dik ve dinç tutmanın sırları ne?
> Hayattan kopmamak.
> Öğrenmeyi sürdürmek.
> Her yaşta hedefli olmak.
> Bu konuda ABD'li ünlü komedyon George Corlin'in ilginç önerileri var:
>
> 1. Zorunlu olmayan sayıları çöpe atın. Yaş, kilo, boy...
>
> 2. Sadece neşeli arkadaşlarınız olsun. Suratsız negatif insanlara
> yaklaşmayın.
>
> 3. Öğrenmeyi sürdürün. El işleri, bilgisayar, bahçecilik. Beyniniz atıl
> kalmasın. Atıl kafa iblisin tezgahıdır. İblisin adı da, Alzheimer'dir.
>
> 4. Küçük şeylerden zevk almaya bakın.
>
> 5. Sık sık, uzun uzun ve var gücünüzle gülün.
>
> 6. Gözyaşları olacaktır. Katlanın, yas tutun, başka yaşantılara geçin.
>
> 7. Çevrenizi sevdiklerinizle doldurun. Aileniz, kedi, köpek, kuş, balık,
> müzik, bitkiler... Ne olursa. Eviniz, sığınağınız olsun! Tadını çıkarın!...
>
> 8. Sağlığınızın kıymetini bilin. İyiyse, üstüne titreyin. Bozuksa,
> düzeltin. Siz kendiniz
> düzeltemiyorsanız, yardım isteyin.
>
> 9. Vicdan azabından uzak durun. Çarşı pazarda gezin, ülkenizi ve yabancı
> ülkeleri dolaşın. Ama sakın suçluluk ve pişmanlık duygusuna kapılmayın.
>
> 10. Sevdiğiniz insanlara, onları sevdiğinizi söyleyin. Her fırsatta
> sevdiğinizi hissettirin.
>
> 11. Hiç unutmayın ki yaşam, aldığınız soluklarla değil, soluk kesen
> anlarla ölçülür.

6 Kasım 2012 Salı

Türkiyenin İlk Modern Doğaçlama Tiyatrosu Mahşeri Cümbüş Sahnede

Türkiye'nin İlk Modern Doğaçlama Tiyatro Ekibi Mahşer-i Cümbüş ile Beyin Fırtınası ya da Tiyatro Sporu Hayalhane'de!

  • Türkiye'nin ilk modern doğaçlama ekibi Mahşer-i Cümbüş, televizyonların ardından sahnede!
  • Birbirinden ünlü oyunculardan oluşan ekibi ile Mahşer-i Cümbüş'ü canlı canlı izleme imkanı
  • Beyin Fırtınası'nı ve Tiyatro Sporu'nu keşfetme şansı
  • Burak Satıbol, Yiğit Arı, Ayhan Taş, Dilek Çelebi, Ayça Işıldar, Özlem Türay ve dahası ile keyifli dakikalar!
Bu kez perde bambaşka bir deneyim için aralanıyor. Mahşer-i Cümbüş, tiyatro sporu ile sahnede size keyifli dakikalar yaşatmaya hazırlanıyor!

Mahşer-i Cümbüş, Türkiye'nin ilk modern doğaçlama ekibi olarak sahnede sizi Beyin Fırtınası ile tanıştırıyor.

Bu ne sadece bir tiyatro, ne de bir spor; bu interaktif, eğlenceli ve doğaçlama bir tiyatro!

Image 1

Mahşer-i Cümbüş

Türkiye’de Modern Doğaçlama Tiyatro'nun öncüsü olan Mahşer-i Cümbüş, 2001 yılı Mayıs ayında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü öğrencileri tarafından kuruldu.

Aynı yıl Eylül ayında Ankara Tenedos Kafe’de “Tiyatro Sporu” gösterilerine başladı. Mahşer-i Cümbüş 2003 yılının Ağustos ayında İstanbul’a taşınarak faaliyetlerini İstanbul’da sürdürdü. Mahşer-i Cümbüş kurulduğu günden bu yana Ankara ve İstanbul başta olmak üzere bir çok ilde gösteriler sergiledi ve festivallere katıldı. Türkiye’de Modern Doğaçlama Tiyatro'nun öncüsü olan Mahşer-i Cümbüş, Doğaçlama Tiyatronun gösteri biçimlerinden biri olan “Tiyatro Sporu”nu Türkiye’de ilk defa seyirci ile buluşturdu.

Kuruluşunun 5. yılında kendi sahnesi " Mahşer-i Cümbüş Hayalhanesi " ni açtı. Ekip bugüne kadar 500'ün üzerinde “Tiyatro Sporu”, 200’ün üzerinde “Beyin Fırtınası” gösterisi yaptı.

Türkiye’de Modern Doğaçlama Tiyatro'nun öncüsü olan Mahşer-i Cümbüş, bir başka ilke daha imza atarak 2007 yılında Türkiye’nin ilk doğaçlama şov programı “Anında Görüntü Show”u ekranlara taşıdı ve Türk televizyonlarında yepyeni bir dönem başladı.

Image 2
Beyin Fırtınası
İlk kez 2006 yılında Mahşer-i Cümbüş tarafından geliştirilen ve Hayalhane’de oynanan, yarışma mantığına dayanmayan yeni bir gösteri biçimidir. Modern doğaçlama tiyatro’nun tüm türlerinde olduğu gibi, Beyin Fırtınası’nda da seyircinin katılımı oldukça önemlidir.

Çeşitli sayılarda "longform" adı verilen uzun biçim oyunlar yanyana gelir ve tüm oyuncular birlikte oynarlar. Uzun biçim oyunlar, sadece bir anın oynanmadığı, tamamlanmış oyunlardır. Oyuncular, seyirciden alınan yönelimler doğrultusunda öykü, karakter ve temayı ortaya çıkararak tamamlanmış oyunlar sergilerler. Oyuncuların performanslarının dışında, doğaçlama müzik ve ışık da uzun biçim oyunlarda çok etkilidir. Seyirciler tamamlanmış bir öykü seyrederken, farklı mekanları, duygu durumlarını ve karakterlerin etkilerini, oyun sırasında tasarlanan müzik ve ışığın etkisiyle daha da gerçekçi hissederler. Hatta bu etkiyi arttırmak için gerektiğinde oyuncuların sesle yaptıkları efektler de önemli rol oynar.

Tiyatro Sporu

1977’de Alberta, Calgary’de Keith Johnstone tarafından geliştirilen Tiyatro Sporu fikri, hararet yaratan ve seyirci tepkisi çeken profesyonel güreş  müsabakalarında kullanılan tekniklerin Johnstone tarafından gözlemlenmesiyle icat edilmiştir.

Tiyatro Sporu; oyuncuların iki takıma ayrılıp her iki takımın da seyircilerden alınan çıkış noktalarıyla çeşitli “shortform” adı verilen kısa turlar oynayarak birbirleri ile müsabaka etmesi mantığına dayanır. Her turun sonunda takımlara seyirciler tarafından puanlar verilir ve gösterinin sonunda bu puanlar toplanır. Ortaya bir galip ve bir mağlup çıkar ya da her iki takımın da puanları eşitse gösteri beraberlikle sonuçlanır.

Mahşer-i Cümbüş ve diğer Hayalhane gruplarının(Sürç-ü Lisan, Ehl-i Keyf, Ani Etki Ters Tepki, Mevzu Bahis) yaptığı bir Tiyatro Sporu gösterisinde spontane düşünme ve canlandırma, yanılsamayı kırma, kara mizah, ironi gibi unsurlar esastır. Özel bir kostüm olmadan oyuncular gündelik kıyafetleri ile sahnede yer alırlar.  Çıplak sahne oyuncunun ve seyircinin hayal gücü ile şekillenir. Seyirci oyuncudan kopuk, karanlık salonda görünmez silüetler değil oyuncunun her an dokunabildiği, hissettiği ve onun gücünden yararlandığı sahne arkadaşıdır. Tiyatro Sporu gösterisi seyirciyle birlikte bir “oyun” un oluşturulmasını sağlar.

Tiyatro Sporu, bir müsabaka olmasına rağmen, klişelerin ve esprilerin oyunun niteliğini düşüreceği yönünde bir felsefeye sahiptir. Önemli olan karakterleri yaratmak, spontane ve işbirlikçi öykü anlatımıdır. Komiklikler ve espriler öykünün gidişatını bozucu, bunun yanı sıra hem işbirlikçi çalışmayı hem de sahne oluşturmayı engelleyici olarak görülür.

Johnstone tarafından öğretilen diğer bir yöntem ise sahnede ilk önce karakterleri ve arka planı belirleyen bir “ortam” hazırlamaktır. Bu ortam hazırlandığında bazı çatışmalar ve kurnazlıklar(oynamalar) öne sürülmelidir. Bu yönteme göre bir sahne her zaman daralabilecek bir “olasılıklar çemberi”ni içermelidir. “Olasılıklar çemberi”, doğaçlamacıların oyun içinde mantıklı bir şekilde ortaya atabileceği çeşitli öneriler demektir. Bir sahnenin başlangıcında her şey mümkündür fakat birçok öneri oluşturulduğunda ve sahnenin gerçekliği net bir şekilde tanımlandığında olasılıklar çemberi daralır ve doğaçlamacılar önceden kurulmuş olanla tutarsız görünen önerilerde bulunarak olasılıklar çemberinin dışına çıkmamalılardır.

Bir “Tiyatro Sporu”  gösterisi asla tekrar etmez. Her şey o oyuna ve o seyirciye özeldir. Bu sebeple her oyun birbirinden farklıdır.

Mahşer-i Cümbüş

İstiklal caddesi Sadri Alışık Sokak No:24 , Beyoğlu İstanbul
Websitesi


Mahşer-i Cümbüş

İstiklal caddesi Sadri Alışık Sokak No:24
Beyoğlu İstanbul
Websitesi
Mahşer-i Cümbüş, İstanbul, Beyoğlu, İstiklal caddesi Sadri Alışık Sokak No:24 
Mahşer-i Cümbüş

26 Ağustos 2012 Pazar

09Şubat.2008 MEVZU BAHİS Sözlerimi Geri Alamam klibi Ayhan Taş - Fatih Pestil - Fatih Günay - GoGoBaBa Mevzu Bahis

09Şubat.2008 MEVZU BAHİS Sözlerimi Geri Alamam klibi Ayhan Taş - Fatih Pestil - Fatih Günay - GoGoBaBa Mevzu Bahis Provolar sırasında bazende eğleniyoruz, çoşşuyoruz, stres atıyoruz. 9 Şubat 2008'de Bulutsuzluk Özleminin SÖZLERİMİ GERİ ALAMAM parcası ile HayalHane'de provo arasında dinlenirken bile çalışmalara devam. Provoları görüntülerken bende birden kendimi sahnede buldum. Şarkıyı söyler gibi yaptım aramızda kalsın :)

Burada Laf Çok - Burak Satıbol - 06/Ağustos/2012

Burada Laf Çok - Burak Satıbol - 06/Ağustos/2012 Mahşer-i Cümbüş (ANINDA GÖRÜNTÜ SHOW) Günleri Mahşer-i Cümbüş Genel Sanat Yönetmeni BURAK SATIBOL programda TiVi kanallarıyla görüşmeler devam ediyor, doğaçlama bir program ile yeniden ekrana döneceğiz sinyalleri verdi. Mesut Yar ile "Burada Laf Çok" programının 06.08.2012 tarihli bölümünde Murat Cemcir, Ahmet Kural, Sadi Celil Cengiz, Yeliz Şar ve Burak Satıbol konuk oldu.

23 Ağustos 2012 Perşembe

Doğum günleri önemlidir çünkü...

Doğum günleri önemlidir çünkü insan ne kadar sevildiğini hatırlar, görür, bi kez daha emin olur.
Kutlayacak kişi için de önemlidir, bir kaç cümleye tüm sevgisini, iyi dileklerini sığdırmaya çalışır, sığmaz..

Mutlu ol her gününde
Hayatın her yerinde
Mutlu ol doğum günüde
Sevinçlerin senin elinde
Dilek tut hislerinle
Kabul olur doğum gününde…

Zaman akıp gider
Bir bir gözlerin önünden
Bir öpücük gönderir düşlerinden
Dünya senle güzel
Bu kalp sana özel
Bekler durur seni
Sen gel de yeter

Mutlu ol her gününde
Hayatın her yerinde
Mutlu ol doğum günüde
Sevinçlerin senin elinde
Dilek tut hislerinle
Kabul olur doğum gününde…


20 Ağustos 2012 Pazartesi

sen gittin , ben bittim , masal bitti.

Sen gittin evimin adresi, kapımın zili gitti
Sen gittin sazımin teli, kuşumun dili gitti
yangınlar düştü yüreğime /ıssızlaştı şehir
sokaklara hüzün yağdı/ gözlerime yağmur

kapandı üstümekapılar, ben kapandım içime
günlerce haftalarca ağladım
kırık bir ağaç dalında
öksüz bir kuş gibi kaldım

Sen gittin
yaprağa duran ağaçlarımı götürdün
umutlarımı götürdün,baharlarımı
dudağımda şarkılarımı,gökyüzünde kuşlarımı
tutam tutam saçlarımı götürdün
yaslandıgım duvarlarım yıkıldı,güvendiğim dağlarım
üstüme kapandı kapılar, açılmadı bir daha
bir daha güldüğümü gören olmadı
zehir-zıkkım oldu yaşamak
küstüm bütün dünyaya

Sen gittin
kapımın zili
kuşumun dili
sazımın teli gitti
yüreğimde kanayan siirler
masamda sigara izmaritleri kaldı
ben kaldım öyle kimsesiz öyle tesellisiz
birde yıkıntım

Sen gittin
Şiirlerim öksüz kaldı
kalemlerim defterlerim
ellerim gözlerim kirpiklerim
yüreğimde kalkıp giden gemilerim
dillerim öksüz kaldı

Sen gittin
kemanım yayım
güneşim ayım
mutluluk payım gitti
kara bulutlar çöktü üzerime
bir ben kaldım böyle boynu bükük ortalarda
bir de yastiğımda yağmur hıçkırıkları


Sen gittin
kalbimin bülbülü sustu
bahçemin gülü soldu
yoldu bağrımı yokluğun
çöl oldu gülistanım

Sen gittin
evimin adresi gitti,zilimin sesi
ağzımın tadı
mutluluğumun adı gitti

Sen gitin
hayalim düşüm
sevincim gülüşüm
servetim işim gitti

Sen gittin
özlemin yüreğimde
yokluğun kirpiğimde çoğaldı
sen gittin umudum gitti
gururum gitti
her gece ağladım
ıslandı/ ekmeğime karıştı korkunç acı

Sen gittin
Kavruldu bahçelerim
çiçeklerim soldu
gelmedin
acılarım içimde fışkıran kan oldu

Sen gittin
çakıl taşlarım
yürekvuruşlarım
sevgikuşlarım gitti
yaralı bir ceylanın bakışında yaralı kaldım
her yerde izimi arıyor avcılar

sen gittin
ben bittim
masal bitti............

Şiir: Nuri CAN


 

SeRSeRiM

serserim...
SERSERİME

Elime son kez aldim kagit kalemi,
Bu sana son mektubum.
Postaci son bir kez haber getirecek
Benden sana.
Canim bilirim aldirmazsin hiçbirseye,
Ne sevgiye ne de hislere.
Simdi elimde bir sigara var,
Bugün çok içtim.
Bilirim kizacaksin, "Içme demistim" diyeceksin,
Ama ben yine ayni cevabi verecegim: Dertliyim.
Son kez bu kalp derdinle dolu.
Bu mektubumda
Seni ne kadar sevdigimi
Özledigimi yazmayacagim.
Artik degistim ben.
Senin umursamaz tavirlarindan biktim SERSERIM.
Takmiyorum artik ben de seni.
Hani bende bir resmin varya,
Arkadasima verdim SERSERIM.
Çok begenmis seni,
"Al senin olsun" dedim
Ama dikkat etmesini de söyledim,
Olur ya çikarsaniz "Boynuzlamasin seni" dedim.
Yüzünün seklini görmeni isterdim SERSERIM.
Bu mektup digerine benzemiyr degil mi?
Dün gece yiktin, öldürdün beni SERSERIM.
Dilindeki hece bir kursun gibi saplandi yüregime.
Tüm gece kanadi durmadan,
Gözlerim doldu aglayamadim.
Yataklara düstüm ne zamandir.
Ama iyi oldu aslinda
Seni umursamiyorum artik,
Sen ne demistin SERSERIM.
"Üzülme!"
Üzülmüyorum zaten gülüyorum,
Bu acilarin getirdigi mutsuzlugu seviyorum.
Lanet olsun sana SERSERIM.
Bu kadar degersiz miydi sevgim?
Biliyorsun ben seni çok sevdim.
Bu sana son mektubum SERSERIM.
Yak istersen,istersen baskalarina okut.
Ya da evet
Içip içip agla,
Ama sunu bil ki bu sana son mektubum.
Bundan sonra hain yazar mezar tasinda
Bir ölüsün artik sen hatiralarimda....

SERSERIDEN CEVAP
Bugün hiç beklemedigim bir anda,
Mektubunu aldim GÜZELIM.
Son mektubum demissin, inanmam
Sen dayanamazsin bensizlige,
Erirsin,bitersin günden güne.
Bak ne diyorum GÜZELIM
Gönlün olsun,birkaç gün daha çikalim
Sevinirsin belki.
Hediye olur ya da bir elma sekeri.
Sen bensiz yapamazsin GÜZELIM.
Seni öptügüm o ilk ani hatirla,
Nasil da çocuklar gibiydin,
Bayilacaksin diye korkmustum GÜZELIM.
Ben senin gibi neler geçirdim elimden,
Bilirim haberim yok sevmeden, sevilmeden.
Sen beni gerçekten sevdin mi GÜZELIM?
Sana bu mektubu meyhaneden yaziyorum,
Biraz önce birkaç çocuk dövdük GÜZELIM,
Onlarin serefine içiyoruz.
Bak GÜZELIM!Ben sana ne demistim hatirlamiyorum
"Üzülme" yazmissin
Sahiden dedim mi?
Içkiliyken herhalde, bilirsin.
"Yiktin" yazmissin
Sahiden yikildin mi?
Umursamazsin sanmistim
Takmazsin diye ummustum,
Ama madem beni umuttun,
Bu sana son sözüm olsun
Ben de seni sevdim haberin olsun GÜZELIM.

KIZIN ARKADASINDAN SERSERIYE
Seni tanimiyorum serseri,
Ama arkadasim seni çok sevdi.
"Son mektup" demisti dogru,
Hem o seni çoktan unuttu.
Seni çok begendim be serseri,
Belki seversin, belki de...
"Güzelim" demissin bizimkine,
Ben de seni zevkli bilirdim.
Ben ondan daha güzelim.
Bak serseri!
Ben seni ondan daha çok severim.
Telefon numarami yaziyorum,arkada,
Onu aradigin gibi beni de ara.
Ayrica senin güzel gariplesti bu ara
"Kalbim agriyor" diyor,
Doktor bir teshis koyamiyor.
Aman canim o da bir baska,
Aglasa da gülüyorum der etrafa
Sakin unutma beni ara.

SERSERIDEN ARKADASA
Bak kizim ben seni sevmedim daha en basta,
Ben güzelimi sevdim herseyden çok.
O bana "serserim" derdi canindan koparcasina,
Sen ise "serseri" diyorsun sokakta kalmisçasina.
Senin gibi arkadas olmaz olsun.
Güzellige gelince,kimse yarisamaz benim GÜZELIMLE.
Simdi birak bunlari "son mektup" derken yalan sanmistim
Daha beter içer oldum,
Her gece sarhosum.
Bir daha ki mektupta güzelimden bahset bana.
Simdi gerçekten mutlu mu?
Yoksa baskasini mi seviyor?
Hasta demistin,kalbinden hasta
Yoksa bu ask hastaligimi?
Benden baskasi ile...
Çabuk yaz arkadas
Herseyi arkadas, herseyi anlat bana.
Anladim ki yasayamam ben onsuz bu dünyada.

ARKADASTAN SERSERIYE
Afedersin serseri yanlis yapmisim ben,
O seni gerçekten çok sevmis.
Son nefesinde bile adini söyledi,
Yüregim parçalandi,anlayamazsin.
éSERSERIM" deyisini duysaydin gözleri kapanirken.
Askin öyle sarmis ki bedenini
Kaybedince, yasayamadi öldü iste.
Son mektunda ne yaptin?
Içip içip agliyor musun?
O simdi mezarinda huzurlu yatarken,
Yilanlara bile seni anlatir süphen olmasin.
Zaten mezar tasinda
"SENI SEVMISTIM SERSERI"
Yazisini görünce anlarsin.
Belki bir umut vardi yasamasinda,
Ama senin de ciddi olmandi.
"Birkaç gün çikalim" demissin ona.
"Elma sakari olur" demissin.
Iste o vurdu senin güzelini,
Indi zavallicigin yüregine.
Simdi mezarinda derin bir uykuda,
Sevgisi de sonsuzlasti onunla.
Aslinda o hiç istemedi öldügünü bilmeni
Ama dayanamadim yazdim iste.
Simdi ne yaparsin,nasil yasarsin?
Içer misin, adam mi döversin?
Sen de onu sevmissin öyle yazmissin,
Öyleyse birak askiniz yasasin.



SERSERININ ODASINDAKI NOT ;


SANA GELIYORUM GÜZELIM,
SENI SEVIYORUM GÜZELIM.

Cemal Safi

Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
Günahıma girmeden, katilim olmadan git!

Git de şen şakrak geçen günlerine gün ekle,
Beni kahkahaların sustuğu yerde bekle.

Git ki siyah gözlerin arkada kalmasınlar,
Git ki gamlı yüzümün hüznüyle dolmasınlar.

Mademki benli hayat sana kafes kadar dar,
Uzaklaş ellerimden uçabildiğin kadar.

Hadi git, benden sana dilediğince izin,
Öyle bir uzaklaş ki karda kalmasın izin.

Kahrımın nedenini söylesem irkilirler;
Çünkü herkes beni Kays, seni Leyla bilirler.

Sanırlar ki sen beni biricik yar saymıştın;
Oysaki hep yedekte, hep elde var saymıştın.

Hadi git, ne bir adres, ne bir hatıra bırak,
Zannetme ki, pişmanlık, mutluluk kadar ırak!

Sanma ki fasl-ı bahar geldiğim gibi gitmez,
Sanma ki hüsranını görmeye ömrüm yetmez.

Her darbene tahammül edecektir bedenim,
Gururum mani olur perişanıma benim.

Yari Ferhat olanın ellerle ülfeti ne?
Şirin ol katlanayım dağ gibi külfetine.

Henüz layık değilken tomurcuk kadar aşka,
Sana gül bahçesini kim açar benden başka!

Hercai arılara meyhanedir çiçekler,
Kim bilir şerefinden kaç kadeh içecekler!

Mademki aşk tablosunun takdirinden acizsin,
Git de çağdaş ressamlar modern resimler çizsin.

Ne vedaya gerek var, ne de mektuba hacet,
Git de Allah aşkına bir selama muhtaç et!

Güllere de aşk olsun gene sen kokacaksan!
Fallara da aşk olsun gene sen çıkacaksan!

Kopsun nerden inceyse artık bu bağ, bu düğüm!
Her gece daha berbat, daha vahim gördüğüm.

Korkulu düşlerimi yorumdan kaçırıyorum;
Sırf sana üzülüyor, sırf sana acıyorum!

Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
Günahıma girmeden, katilim olmadan git! ...

Cemal Safi

Seninle başladım, bitsin seninle...

Ve gün be gün, ben seni düşünürüm.
Sen benim herşeyimsin ey sevgili.

Rüzgarlara ezberlettim türkülerimi,
Ben hep uzaklara türkü yazarım

Sılamsın, sevdamsın, sabır taşımsın
Kalemim adından başka ad yazmaz
Bu kütükte başka bir ad okunmaz
Narına nuruna kurban olduğum
Seven sevdiğinden asla yakınmaz

Ben sevda bölüğünde kıdemli bir askerim
Terhis olsam gidecek bir yerim yok
Yüreğimden başka silah taşımam
Bütün adresleri iptal ettim
Benim senden özge gerçek yarim yok.
Sen benim herşeyimsin ey sevgili

Ben rol gereği aşık değilim
Deme bu garibin benimle işi ne...

Aşkım beni teşhir eder, Sesim içime saklanır
Aklanırsa adım, seninle aklanır.

İstersen durmadan adres değiştir,
Gözlerimi bağlasalar da bulurum seni.
Ben, türkülerde tanıdım Fizan'ı, Yemen'i
Anlasam ki sesim sesine değmiştir,
Bütün gemileri yakar gelirim.


Bu bir taahhüttür; sına beni..
En deli rüzgarların önüne sür, bulut-bulut,
Bir yerde yanlış yaparsam adımı unut.
Son kurşunu kendime sıkar gelirim.

Bir et kemik torbası değilim ben
Bir hasar raporu değil yazdığım
Bir aşk mektubudur ey sevgili,
Kızıl-kıyametten önce...

Ve görmek için bakmaya gerek yok
Her dilde güzeldir senin adın

Meydanlar sarsılır sen ortaya çıkınca
Yeter ki görecek göz, göz olsun.

Velhasıl uzun sözlere hiç gerek yok
Dil hicâbından lâl olmalı seni anarken
Ey benim tabibim, tacidarım
Gündönümüdür ben seni bekliyorum

Ninova Diyala

Hayal kırıklığına uğradığımızda keşke suçlayacak birilerini bulabilseydik.
Belki de bu hüzünbaz geceleri suçlamayız.
Keşke bir çok şeyi içimizde yaşayabilseydik.
keşke güz yaprakları gibi dökülmese umutlar ellerimize
keşke hiç olmasaydı hayatımızda keşke
çiçek misali yüzümüzü dönsek güneşe
yinede solar mıydı umutlar, sevgiler ellerimizde
Ah hüzünbaz geceler, ah yağmurlu gecenin
koynunda uçmaya çalışan ıslak kuşlar, ah yaprak misali
Rüzgara kapılmış savrulan umutlar
Ah doğmamış yeni aşklar, solmayan eski sevdalar
Bir yaradır yürekte kaşıdıkça kanar, kanadıkça yanar
Rüzgar misali yüreğimi delip geçen sevdalar
şimşek çakmış misali beynimi işlevsizleştiren sevdalar
Bir elektro şoktur belki de hayata bağlayan
belki de bir ölüm öpücüğüdür sona yaklaştıran
Ah yüreğimi söküp parçalayan sevdalar
Ah baş ağrılarım, ah yürek yaralarım
Ah hayat denen silahtan fırlayıp yüreğime
saplanan kurşun gözlü sevdalar
Sonu gelmeyecek mi bu baş ağrılarının
gelmeyecek mi sonu bu hayat denen yuvarlak masanın
Durmayacak mı bu rüzgar
durmayacak mı bu beynimde ki fırtınalar
Durmayacak mı bu kanadıkça kanayan yara
Durmayacak mı dağlarımızı süsleyen
ağaçları çiçekleri sulayan kanlar
Ben duruldum, ben yoruldum, ben tükendim
Artık bilmelisin bilmelisin
Ben bir suçluyum bunlar da yollara dökülmüş suçlarım
bilmelisin ben bir yolcuyum bunlar da yolluğum

Ninova Diyala

Gül yaprağı...Gülden Kale Düştü

Gül yaprağı...

         Gülden Kale Düştü adlı kitabında, Ahmet Karcılılar bir hikaye anlatıyor.
Hikaye şu: “Eski Çin’de, neredeyse hiç konuşmadan iletişim kuran rahiplerin yaşadığı manastırlar varmış; empati duyguları o kadar gelişmiş ki çoğunlukla diğerinin bir şey söylemesine gerek kalmadan ne istediğini ya da ne düşündüğünü bilirlermiş. Bu manastırlarda eğitim görmeye hak kazanan öğrenciler, gerekli her şeyi öğrenseler bile empati yeteneklerini geliştirmeden rahip olamazlarmış.
         Bu manastırlara girmek oldukça zormuş. Her yıl pirinç hasadından sonra öğrenci adayları manastıra girebilmek için günlerce kapıda beklermiş, ama kapı bir türlü açılmazmış. Bir süre sonra beklemekten bıkan kimileri vazgeçip köyüne dönermiş. Kalıp manastıra girmeyi başaranları başka zorluklar beklermiş; rahipler ve eski öğrenciler manastırın bütün işlerini yeni gelenlere yaptırırlar, hem de çok kötü muamele ederlermiş.
          İç savaşlar sırasında ve Japonya Çin’i işgal ettiğinde, bütün liderler ve kahramanlar manastırlarda eğitim gören savaşçılar ya da rahiplerden çıktı. Sanırım rahipler aynı zamanda zarar görmeden yerel derebeylerine karşı çıkabiliyorlardı, yani statü sahibiydiler. Bu yüzden, bu kadar zorluğa rağmen oldukça fazla sayıda kalan oluyormuş. Onları da zorlu bir eğitim süreci beklermiş.
         Manastıra girmeyi çok isteyen bir çocuk giriş zamanını kaçırdığından kapıda kalmış, ama yine de umutla kapıda bekliyormuş. Rahipler çocuğun beklediğini görüyor, fakat girişle ilgili katı kurallar olduğundan kapıyı açmıyorlarmış. Bir ay sonra beklemekten vazgeçmeyeceğini anlamışlar, ona acıyıp manastıra girmesinin olanaksız olduğunu bir şekilde göstermeleri gerektiğini düşünmüşler. Bir rahip kapıya çıkmış, elinde ağzına dek su dolu bir tas varmış. Çocuk bir süre rahibe baktıktan sonra yerdeki bir gül yaprağını alıp suyun üstüne koymuş. Rahip saygıyla eğilerek geri çekilmiş ve bütün kuralları çiğneyerek çocuğun manastıra girmesine izin vermiş.”
         Aslında kendimizle o kadar doluyuz ki, hayatlarımıza giren herkesin bizleri taşırmayacak bir gül yaprağı olması gerekiyor. Kendilerini gonca gül zannedip, gül yaprağı olamayacak olanlarla yollarımız ayrılıyor. Evlilikler, birliktelikler, sevgililer de böylece uçup gidiyor.
         Gelenler gidenleri, gidenler yeni gelenleri aratıyor, aramalar sürekli bir hal alıyor ve üvertür ilişkiler arasında boğuşmalar sürgit devam ediyor. Oysa hayatlarımızda hep ve daima as ilişkiler ve başyapıtlar vardır. Ama öyle bir yere gelinmiştir ki, kimsenin bir diğerinin gonca gülü olma hakkına sahipliği kalmamıştır.
         Yeni hayatlara ve gül yapraklarına merhaba...             
 

17 Temmuz 2012 Salı

Sensin Obez!: Ameliyatınıza hazırlanırken bilmeniz gerekenler......

Sensin Obez!: Ameliyatınıza hazırlanırken bilmeniz gerekenler......:   Varolan probleminizin farkına varıp bir çözüm aramaya başladınız ve obezite cerrahisiyle tanıştınız. Öncelikle obezite cerrahisi için uyg...


http://www.milliyet.com.tr/-66-kilo-verdim-31-yasinda-yeniden-dogdum-/pazar/haberdetay/20.05.2012/1542559/default.htm






FACEBOOK sayfası :  https://www.facebook.com/obezitecerrahisi

birde BLOG sayfası var ameliyat olan kızın :   http://sensinobez.blogspot.com/


Takiptekiler^^










20 Mayıs 2012 - 02:30

‘66 kilo verdim, 31 yaşında yeniden doğdum’

Geçirdiği mide operasyonu ile bir yılda 66 kilo veren Başak Üstündağ için hayat yeni başlıyor. Üstündağ artık doğum günlerini ameliyat tarihi olan 20 Nisan’da kutluyor

‘66 kilo verdim, 31 yaşında yeniden doğdum’

Pelin Çini/pelin.cini @ milliyet.com.tr

Başak Üstündağ’ın yaşam öyküsü “Hadi canım! Bu kadar da olmaz” dedirten cinsten. Zaten o da anlatırken arada “Türk filmi gibi değil mi?” diyor. Siz de dinleyici olarak muhtemelen gözyaşları içinde (En azından benim için öyle oldu) “Bırak filmi milmi, devam
et sen. Eee sonra ne oldu?” diyorsunuz. Ben de 100 küsur kilodan 60’lara düştüğüm için zayıflama hikayeleri daha doğrusu insanların hayatlarını değiştirmeyi becerdikleri ve ‘mutlu son’la biten gerçek öyküleri seviyorum. Başak’ınki de öyle.



“Eski pantolonumun tek bacağı bile bol geliyor”

* 66 kilo verdiniz. Ortalama bir insanın ağırlığı kadar kilo kaybettiniz...

İnanılmaz tabii ki. Kilodan dolayı dört sene bağdaş kurup oturamadığımı hatırlarım. Şimdi eski pantolonlarımın tek bacağına giriyorum ve bol geliyor. Kimse yolda tanımıyor tabii. Ben bile aynada tanımakta zorlanıyorum kendimi. Bir de şu an hedefimi geçmiş durumdayım. Aklımda maksimum 65 kilo vermek vardı ama baktım ki kilolar gitmeye devam ediyor. Doktorum da bunun bir sorun olmadığını söyledi. Şu an 66 kilo ağırlığındayım, 38 beden giyiyorum. 60 olsam yeter.

* Hep kilolu muydunuz? Şişman bir bebek miydiniz?
Hep tombiktim. Toplumumuzda ‘Şişman bebek sağlıklı bebektir’ diye büyük bir yanılgı var. Anne ve babalar çocuklarına zorla yemek yediriyorlar. Oysa bilmiyorlar ki diyabet, kalp ve damar hastalıklarının birçoğunun temeli o yaşlarda atılıyor. Benim hikayem de böyle başladı. Annem ve babam çalıştıkları için beni babaanneme bırakırlardı. Kadın da emanetim diye yediriyor da yediriyor. Hiç unutmam sobada bir tam ekmeği ısıtır, üzerine yağ ve bal sürer zorla yedirirdi. Hâlâ tereyağından baldan nefret ederim. İlkokulda da, ortaokulda da okulun en şişman çocuğuydum, hep “Ergenliğe girince atar” derlerdi. Derken lise başladı, ben kiloları atmadım üzerine kilo eklemeye başladım.



“Kocam beni şişman olarak tanıdı ve her halimle kabul etti.
* Kimileri canı sıkkın olduğunda hiçbir şey yiyemez, kimi insansa her şeye saldırır. Siz ikinci gruptansınız sanırım...

Aynen öyle. Duygusal yiyiciyim. Üzüntü, sıkıntı, hasret herhangi bir duygu beni tetiklerdi ve yerdim. Tatlıya karşı da aşırı düşkünlüğüm vardı. Ne zaman canım yansa, kendimi yalnız, mutsuz hissetsem pastaneye giderdim.

* Peki, ne oldu da canınıza tak etti?

Klasik senaryo yani bir erkeğe âşık olursun o da seni şişmansın diye istemez durumu benim başıma gelmedi. Erkeklerden yana şanslıydım. Ne zaman “Ben bu çocuğu tavlayacağım” dediysem tavladım. İçine kapanık, asosyal şişmanlardan değildim.
Çok arkadaşım vardı, çok dışarı çıkardım. Kilolarımın yaşantımı kısıtlamasına izin vermezdim. Benim canıma tak eden nokta vücudumda ‘necrobiosis lipoidica’ isimli hastalığın belirmesiyle başladı. Bu bir çeşit hücre kanseri, çok yeni bir rahatsızlık ve nedeni de tedavisi de bilinmiyor. Hastalığın birebir kilo ile ilgili yok ancak vücudunda açık yaralar çıkıyor. Suya değmen yasak, hep bandajlı geziyorsun. Ağrı ise felaket. Türkiye’de ne kadar hastane varsa gezdim. Günlerce yattığım oldu, geçmedi. Teşhis konulduktan sonra “Bir çıkış yolu bulmalıyım” dedim. Madem bu hastalık var, belki bu dünyadaki zaman kısıtlı. Bu süreyi zayıf geçirmek istedim.

* Neden herhangi bir diyet programı ve spor değil de ameliyat?

Her şeyi denedim. Akupunkturlar, bitkisel çaylar, zayıflama hapları, tek gıda rejimleri, doktorların özel diyetleri... Hiçbiri işe yaramadı. Maksimum 10 kilo verip geri alıyordum. İçimdeki duygusal açlık zayıflamamı engelliyordu. “Ancak midem küçülürse yapabilirim” dedim. Bu arada yapı itibariyle çok garantici biriyim. Öyle maceraya atılmam. Doktorumu bulmam iki yılımı aldı. Araştırdım. Bu ameliyatı kimler yapıyor? Hangisinin hasta kaybı daha düşük, hangisinin ameliyatlarından sonra hastaları daha hızlı toparlanıyor diye.

* Ne kadar zamanda kaç kilo verdiniz?

İlk ay 22 kilo verdim. Dördüncü ayda 44 kilo gitmişti. Bu arada bir mucize oldu ve yaralarım da iyileşmeye başladı. Bir ay sonra kontrole gittiğimde doktorum bacağımdaki bandajlardan birini açtı. Bir baktım, yara yok. Görüyorum ama inanamıyorum. Üç ay sonra da tüm yaralar kapandı. Son bandajın çıktığı günü unutamam. Tüm gün ağlaya ağlaya banyo yaptım.

* Eşinizle ne zaman tanıştınız? O nasıl girdi bu hikâyeye?

Daha önce kötü bir tecrübe yaşamıştım. Sırf kiloluyum diye birlikte olduğum adamın ailesi evime gelmiş ve bana hakaretler etmişti. O adam da ailesini dinleyip beni ertesi gün terk etmişti. Oysa evlilik tarihi belirleyecektik, her şey hazırdı! Eşimle de tanıştığımda aklımda aşk yoktu. Zaten biz şişmanlar ne kadar kilo versek de duruma alışamayız. Bir adam bizimle flört edince “Aman canım, bana mı bakacak?” deriz. Yine öyle oldu ama bu defa karşımdaki kişi kararlı ve dürüst çıktı. Hani “Beni her halimle kabul etsin” deriz ya. Erdem işte o adam. Onu karşıma alıp
“Bak ben kilo veriyorum. Bu bir süreç. Sonunda güzelleşsem de kollarım, bacaklarım sarkacak. Sonra bir de bacaklarımda eski yara izlerim var. Bunları sorun yapacaksan hemen şimdi git” dedim. Yaralarımı görmek istedi ve sonra eğilip bacağımdakini öptü.
 
“İlk ay 22, dördüncü ayda 44 kilo verdim. Bir yılda 66 kilo zayıfladım.”
“Risk, kalp ameliyatlarından çok daha düşük”
Üstündağ’ın doktoru Halil Coşkun Bezmialem Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde genel cerrahi ana bilim dalında öğretim üyesi. Coşkun “Başak daha önce tüm diyet programlarını denediği için bu, onun için ideal yöntemdi” diyor
* Başak hanımın ameliyatının ismi laparoskopik mini gastrik baypas ameliyatı. Bu yöntem ile kilo verme mekanizması iki şekilde işler. Oluşturulan yani küçültülen mide ile fazla gıda alımı engellenerek yemek yeme miktarı azaltılıyor ve bu yeni mide ile ince bağırsak arasında yapılan özel bağlantı sayesinde alınan gıdalar direkt olarak ince bağırsağa geçiyor. Bu da emilim oranını düşürüyor.
* Obezite cerrahisinde sadece bu ameliyat yok, en az onun kadar sık uygulanan mide bandı (kelepçe) ve tüp mide operasyonları da bulunmakta. Ayrıca bir de ameliyatsız bir yöntem olan mide balonu uygulaması var. Hepsini gerçekleştiriyorum. Uygulamalarım haftada 12-15 vaka arasında değişmekte, şu ana kadar 750’den fazla ameliyat gerçekleştirdim. Hastaların yüzde 90’ı memnun.
* Hasta seçerken American Society for Metabolic and Bariatric Surgery’nin kriterlerine uyulmakta. Bunları kısaca sayayım: Hastanın vücut kitle indeksinin 35-40 arasında olması, en az üç yıldır obez olması, hormonal hiçbir problem
taşımaması ve alkol-ilaç bağımlısı olmaması gerekli.
* Bu ameliyatlardaki ölüm riski yüzde 0,5’in altında. Bu oran kalp ameliyatındaki riskten (yüzde 3,5) düşüktür. Toplumdaki algı bence medyaya yansıyan negatif olgulardan kaynaklanıyor, oysa genele bakmak gerek. Ameliyat sayısı tüm dünyada hızla artmakta. 2008 yılında tüm dünyada 350 bin operasyon yapıldı.
* Başak hanımı ilk gördüğümde ileri derecede obezdi, ayrıca Tip 2 diyabeti vardı. İnsülin kullanımı çok yüksek
ve hayat kalitesi son derece düşüktü. Bu ameliyatın aynı zamanda anti-diyabetik etkisi de var. Nitekim ameliyattan 24 saat sonra Başak hanımın kan şekeri de normale döndü ve insülinden kurtulmuş oldu. Kilo kaybının getirdiği etki ile ayaklarındaki yaralar düzeldi. Riskli bir karardı ama bunu birlikte verdik.
* Ameliyat sonrasında beslenme çok önemli. İlk iki hafta sıvı diyet, sonraki iki hafta püreli diyet ve sonrasında dengeli bir şekilde normal gıdalara geçiş sağlıyoruz. Beslenme şekli genel hatlarıyla düşük kalorili gıdalardan oluşmalı, bununla birlikte yüksek protein oranına sahip olmalıdır. Ayrıca en önemli şeylerden biri de vitamin ve mineral takviyelerinin düzenli olarak alınması.
* Gastrik baypas ameliyatı son derece etkili bir operasyon, 18 aylık bir dönem içerisinde fazla kilonuzun yüzde 80’ini kaybedebilirsiniz. Dördüncü yıldan sonra beslenme alışkanlıklarınız değişmemiş ise bir kısım hastada da görüldüğü gibi yüzde 25‘lik oran geri alınabilir.
Prof. Dr. Murat Tuzcu’nun ameliyatla ilgili görüşleri:
“Hasta, sorununun ameliyatla tamamen ortadan kalkmayacağını anlamalı”
Tıbbi adı bariyatrik cerrahi olan kilo verdirme ameliyatları çok fazla kilosu olup sağlığı bozulmuş ya da bozulma riski olanların seçmesi gereken bir yöntem. Ayrıca hastanın bu tedaviye karar vermeden önce ameliyatın nedeniyle oluşabilecek zararları iyice anlaması gerekiyor. Ayrıca sorununun ameliyatla tümüyle ortadan kalkmayacağını, sonrasında mutlaka uyması gereken kurallar olduğunun ona anlatılması da şart. Genel olarak bu yöntemlerin fazla kiloları verdirmede çok başarılı olduğunda tüm uzmanlar hemfikir. Zayıflamanın derecesi de cerrahinin çeşidine göre değişiyor.
Tabii bir de yan etkilerinden bahsetmek lazım: Zayıflama için yapılan ameliyatlarda kanama, mikrop kapma, bağırsağın yırtılıp delinmesi ya da tıkanması gibi komplikasyonlar olabilir. Ameliyat yerinde fıtık oluşması ender değildir. Ortaya çıkan problemleri çözmek için her 10 hastadan bir veya ikisinde tekrar ameliyat gerekebilir. Cerrahi müdahaleden sonraki gün ve haftalar içinde ortaya çıkabilecek olan bu sorunların yanı sıra uzun vadede görülen ciddi yan etkileri de unutmamak gerek. Bu tür ameliyat geçirenlerde safra kesesinde taş oluşması kolaylaşır. Bağırsakların bir kısmının devre dışı bırakılması durumunda da eğer gerekli vitamin ve mineral desteği alınmazsa her üç kişiden birinde kansızlık, kemik erimesi, safra taşı gibi ciddi sorunları görülebilir.




Tüp Mide Ameliyatı Üzerine Güncelleştirilmiş Durum Bildirimi: 3. Rapor (2011)


Amerikan Metabolizma ve Obezite Cerrahisi Derneği Tüp Mide ameliyatının (TM) bir obezite cerrahisi prosedürü olarak kullanılmasıyla üzerine daha önce 2 durum bildirisi yayınlamıştı. Bu durum bildirimleri hastalar, doktorlar, hastaneler, sağlık sigortası muhatapları, medya ve diğerleri tarafından uzmanlık alanımızda yakından inceleme ve kanıta dayalı tetkik gerektiren yeni prosedürler ve konularla ilgili olarak yapılan başvurulara bir yanıt olarak geliştirilmişti. Obezite cerrahisinin gelişmekte olan alanında artan ya da değişen kanıtlara dayalı olarak güncellenmiş durum bildirimlerinin periyodik olarak sunulması bir zorunluluktur.
ABD’de Klinik Meseleler Komitesi ve Yürütme Kurulu, 2009 yılında TM konusunda durum bildirimi yayınlandığından bu yana literatürde TM ile ilgili önemli değişiklikler olduğunu ve yayınların sayısıyla niteliklerinin, güncellenmiş bir durum bildirimi yayınlanmasını gerektirdiğini belirlemiştir. 2009 yılındaki durum bildiriminden bu yana özellikle TM den sonra eşlik eden hastalıklarda iyileşme bildiren çok sayıda çalışma, kabul gören diğer obezite cerrahisi prosedürleri ile karşılaştırmalı çalışmalar ve uzun dönem sonuçları ortaya çıkmıştır. Öneriler yayınlanmış, meslektaş incelemesinden geçmiş bilimsel kanıtlara ve uzman görüşlerine dayalı olarak yapılmaktadır.
Bu durum bildirisi herhangi bir obezite cerrahisi prosedürü için yerel, bölgesel ya da ulusal bazda standart belirtme ya da belirleme amaçlı olmayıp, bu şekilde yorumlanmamalıdır.
Veriler
Tüp Mide (TM), genel olarak hacim kısıtlayıcı bir prosedür şeklinde düşünülmekle birlikte TM’den sonraki kilo kaybı mekanizmaları ve eşlik eden hastalıklarda görülen iyileşmeler, aynı zamanda mide rezeksiyonu ya da ince barsağa hızlandırılmış gıda geçişiyle ilgili nöro-humoral değişimlerle de ilişkili olabilir. TM’nin etkisinin metabolik mekanizmaları, aktif bir araştırma alanı olmaya devam etmektedir.
TM’nin bir obezite cerrahisi prosedürü olarak kullanılmasıyla ilgili 2009 yılındaki durum bildiriminde yer alan öneriler o zaman için tamamlanmış bulunan ve iki randomize kontrollü çalışma, bir non-randomize eşleştirilmiş kohort analizi ve 33 kontrolsüz olgu serisinden oluşan sistematik bir literatür incelemesine dayanmakta idi. O zaman için bildirilen TM’den sonraki genel ortalama fazla kilo kaybı yüzdesi (%EWL) %55 (ortalama 3 yıldan kısa izlem) idi ve büyük tek merkezli serilerdeki (n>100) komplikasyon oranları %15’e kadar yükselmekteydi. Sistematik incelemede (yüksek riskli hastaları da içeren) bildirilen kaçak, kanama ve daralma oranları sırasıyla %2.2, %1.2 ve %0.63 olup, ameliyat sonrası 30 günlük ölüm oranı ise yayınlanmış prosedürde %0.29 idi.
Şimdiki güncellenmiş bildirim (2011) için aynı araştırma stratejisi kullanılarak gerçekleştirilen güncellenmiş bir literatür araştırması yapıldı. Bu güncellenmiş araştırma, o zamanki önerileri desteklemek amacıyla ilgili sonuçların verilerini sunan son durum bildiriminden bu yana 69 adet çalışmanın yayınlanmış olduğunu ortaya çıkardı. Bu yeni literatür, genellikle Laparoskopik TM’nin kısa ve orta vadeli izlem sonuçlarıyla birlikte hali hazırda kabul edilmiş olan diğer prosedürlere (Gastric Bypass-GB ve Mide Bandı-MB) denk ya da üstün olduğunu gösteren çeşitli randomize kontrollü çalışmayı içermektedir. Listelenen randomize kontrollü çalışmalara ek olarak, TM’yi takiben GB ve MB’ye denk ya da daha üstün kilo kaybı sonuçları, diyabet gerileme oranları ve inflamatuvar belirteçlerle kardiyovasküler riskteki iyileşmelerle obeziteyle ilgili çeşitli eşlik eden hastalıklardaki iyileşmeleri gösteren çeşitli eşleştirilmiş kohort, prospektif ve olgu kontrol çalışmaları da yer almaktadır. TM’den sonra Tip 2 diyabetteki gerileme oranları tipik olarak, hasta popülasyonu ile izlem süresinin uzunluğuna bağlı olarak %60 ile %80 arasında bildirilmektedir. TM’den sonra diyabetin gerileme oranları üzerine yapılan sistematik bir inceleme 27 çalışma ile 673 hastayı içermiştir. Ortalama 13 aylık bir izlem süresi sonunda diyabet, hastaların %66’sında ortadan kalkmış, %27’sinde ise iyileşme göstermiştir. Kan şekerinde ortalama 88mg/DL, HbA1c ise ortalama %1.7’lik bir azalma söz konusudur.
Çeşitli çalışmalar, TM’den sonra çok sayıda klinik parametreye ek olarak yaşam kalitesinde de gerçekleşen önemli iyileşmeleri göstermiştir. GB’nin kilo kaybı, eşlik eden hastalıklarda azalma ya da diyabette gerileme açısından TM’den üstün olduğunu gösteren çeşitli olgu kontrolü ve retrospektif çalışmalar bulunmakla birlikte randomize kontrollü çalışmalar ise kilo kaybı (EWL %48’e karşı %66), eşlik eden hastalıklarda azalma ya da diyabette gerileme açısından TM’nin GB’ye denkliğini ya da üstünlüğünü ve TM’nin MB’ye üstünlüğünü göstermiştir.
TM’den sonraki komplikasyonlar üzerine yayınlanmış olan incelemeler, majör komplikasyon oranlarının 2009 yılında yayınlanan bildirimde yer alanlara eşit ya da daha az olduğunu ve yeni güvenlik endişelerinin ortaya çıkmadığını göstermektedir. TM’den sonra zımba hattı kaçakları ile kanama halen en ciddi komplikasyonlar olup, yayınlanmış büyük serilerdeki hastaların %1-3’ünde oluşmaktadır.
TM’den sonra gastroözofageal reflü (GERD) gelişimi çeşitli yayınlarda bildirilmiş olmakla birlikte TM’nin GERD üzerine etkisini değerlendiren yeni bir sistematik incelemede tutarsız sonuçlar bildirilmiştir. Daha kesin sonuçlar elde edilmesi amacıyla TM’nin GERD semptomları üzerine uzun vadeli etkileri ve hiatal herni bulunan hastalarda TM’nin rolü konusunda daha fazla çalışmaya gereksinim vardır. Ayrıca TM’nin, GB den sonra bildirilenden daha az beslenme eksikliğine neden olduğunu bildiren çalışmalar da vardır, ancak kesin bir sonuç çıkarmaya yetecek bulgular mevcut değildir ve TM’nin vitamin, mineral ve beslenme yetersizlikleri üzerine etkileriyle ilgili daha fazla bulgu gereklidir.
Bir takım büyük ölçekli kayıtlar da TM’den sonraki kilo kaybı ve komplikasyonları bildirmiştir. Amerikan Cerrahlar Birliği, Obezite Cerrahisi Merkezi Ağı, yakın zamanlarda TM, MB ve GB’nin morbidite ve mortalite ile yeniden hastaneye yatışın yanı sıra VKİ azalma ve kiloya bağlı eşlik eden hastalıkları da içeren 30 günlük, 6 aylık ve 1 yıllık boylamsal (n=28.616) bir veritabanı raporlanmıştır. Bu çalışmada TM’de riske göre düzeltilmiş morbidite, yeniden hastaneye yatış ve tekrar operasyon/müdahale oranlarının MB’ye göre daha yüksek olduğu, ancak tekrar operasyon/müdahale oranlarının MB ve GB’dekinden daha düşük olduğu bildirilmiştir. Mortalite açısından gruplar arasında farklılık söz konusu değildir. Bununla birlikte TM hastalarının VKİ ve risk profilleri MB hastalarınınkinden daha yüksektir. TM’den sonra kiloya bağlı eşlik eden hastalıklardaki azalma MB ve GB’nin arasında yer almaktadır. Michigan Obezite Cerrahisi İşbirliği, 25 hastanedeki 62 obezite cerrahı için 30 günlük komplikasyon oranlarını değerlendirmiş ve MB’den sonra %0.9, GB’den sonra ise %3.6 olan ciddi komplikasyon riskinin TM’den sonra %2.2 olduğunu bildirmiştir. Bir başka yayınında obezite cerrahisinden sonrası için bir risk tahmini modeli geliştirmek amacıyla 25.469 obezite cerrahisi hastasının kayıtları kullanılmış, TM’nin riskinin MB ile GB’nin riskleri arasında olduğu saptanmıştır. İspanya’dan büyük ölçekli bir ulusal prospektif kayıtta 17 merkezden 540 TM hastasının sonuçları raporlanmıştır. Morbidite oranı %5.2 olup, mortalite oranı ise %0.26’dır. Komplikasyonlar süper-obez hastalarda, erkeklerde ve 55 yaşından büyük olanlarda daha fazladır. Yirmi dört ayda kaybedilen fazla kilo kaybı yüzde ortalaması %72.4 +/- 31 dir. Bu hasta popülasyonunda hastaların %81’inde diyabet gerilemiş, %63.2’sinde de hipertansiyon iyileşmiştir. Onsekiz hastada ikinci aşama ameliyatı yapılmıştır.
Üçüncü Uluslararası Tüp Mide Zirvesi’nin, (3rd International Summit for Sleeve Gastrectomy) 19.605 TM operasyonu gerçekleştiren 88 cerrahtan gelen anket sonuçlarını da içeren verileri yayınlanmıştır. Bu hasta grubunda hastaların %2.2’sinde bir ikinci aşama operasyonu gerekli olmuştur. Cerrahlar tarafından 1,2,3,4 ve 5. yıllar için bildirilen kilo kaybı ortalama yüzdeleri sırasıyla %62.7, %64.7, %64.0, %57.3 ve %60.0 şeklindedir. Olguların %1.3’ünde (%0-10) proksimal zımba hattı kaçağı ve %0.5’inde de distal zımba hattı kaçağı oluşmuştur. Intraluminal kanama olguların %2.0’sinde oluşmuş olup, mortalite oranı %1 +/- %0.3’tür.
Son 5 yıl boyunca TM’nin dayanıklılığı önemli bir mesele olmuştur. Şu anki durumda TM’den sonraki uzun dönem (≥ 5 yıl) kilo kaybını raporlayan 5 çalışma ile rezeksiyonel olmayan düşey sleeve’in (non-resectional vertical sleeve) (Magenstrasse ve Mill prosedürü) uzun dönem sonuçlarını bildiren bir makale mevcuttur.
Sarela ve ark., bir ilk prosedür olarak TM geçiren 20 hastalarıyla uzun vadeli deneyimlerini yayınlamıştır. Bu grup için genel fazla kilo kaybı (EWL) yüzdesi ≥ 8 yıl için %68 olmuştur. İzlem periyodu boyunca, iki yıl sonra hastaların üçü takip dışı kalmış, dört hasta ise yetersiz kilo kaybı nedeniyle bir revizyon prosedürü (üç RYGB ve bir doedonal switch) geçirmiştir. Yalnızca TM yaptırmış olan ve uzun dönemli izlemi bulunan 13 hastanın ortalama EWL’si %68 iken, 13 hastanın 11’inde >%50’lik bir EWL oluşmuştur.
Bohdjalian ve ark., TM’yi ilk prosedür olarak yaptıran 26 hastalarının 5 yıllık izlem sonuçlarını bildirmiştir. Beş yılda ortalama EWL %55 şeklinde gerçekleşmiştir (dönüşüm yaptırmayan, n=21). Bu seride 26 hastanın 5’inde (%19.2) 10 kg’dan fazla yeniden kilo alımı olmuş, dört hasta ise (%15.4) ağır reflü (n=1) ve kilo verememe (n=1) nedeniyle GB’ye dönüşüm yaptırmıştır. Buna ek olarak Bohdjalian ve ark. yine bu hastaların bir alt kümesinde Ghrelin’in uzun vadede bastırıldığını göstermiştir. Himpens ve ark. ilk prosedür olarak TM geçiren 41 hastalarıyla uzun vadeli deneyimlerini raporlamıştır. Altı yıllık izlem döneminde 11 hasta duodenal switch’e dönüşüm yaptırmış olup, bu grupta 6 yıl sonundaki EWL %71 olmuştur (üçüncü yıldaki %60’lık EWL’den daha büyük bir oran). Yalnız TM geçiren 30 hastada ise EWL üçüncü yılda %77 ve altıncı yılda ise %53 şeklinde gerçekleşmiştir. Bu grupta bir miktar kilo artışına rağmen hastaların TM’yi kabullenme oranı yüksek olarak devam etmiştir. Bu ve diğer çalışmalar, muhtemelen GB’ye benzer şekilde TM’den sonra bir miktar kilo alma eğilimi bulunduğunu göstermektedir.
Özet ve Öneriler
Meslektaş incelemeli literatürde TM’den sonra kalıcı kilo kaybı, eşlik eden hastalıklarda iyileşme, uzun dönemli hasta memnuniyeti ve yaşam kalitesindeki iyileşmeyi gösteren önemli miktarda karşılaştırmalı ve uzun vadeli veriler artık yayınlanmaya başlanmıştır.
Bu nedenle de Amerikan Obezite ve Metabolizma Cerrahi Derneği, TM’yi ilk obezite cerrahisi prosedürü olarak kabul edilebilir bir seçenek ve planlanan aşamalı yaklaşımın bir parçası olarak yüksek riskli hastalarda bir ilk basamak tedavisi olarak onaylamaktadır.
Mevcut durumda yayınlanmış literatüre dayalı olarak TM’nin MB ile GB arasında yer alan bir risk/fayda profili bulunmaktadır.
Herhangi bir obezite cerrahisi prosedüründe olduğu gibi uzun vadede geri kilo alımı mümkün olup, TM durumunda bu durum yeniden müdahale ile etkili bir şekilde yönetilebilir. TM’nin ilk uygulanan bir prosedür olmasıyla alakalı bilgilendirilmiş onam formları diğer obezite cerrahisi prosedürlerinde sunulanlarla tutarlı olmalı ve uzun vadede yeniden kilo alımı riskini içermelidir.
TM prosedürü uygulayan cerrahların, meslektaş incelemeli literatürde prospektif olarak sonuç verilerini toplamaları ve raporlamaları teşvik edilmektedir.
Doç. Dr. Halil Coşkun

Çarşamba, Ocak 25, 2012

Obezite Kaderiniz Değil! Kilo Vermenin Ötesinde, Kaliteli Bir Yaşam İçin Obezite Cerrahisi

Doç. Dr. Halil Coşkun tarafından büyük bir titizlikle hazırlanan bu kitap da son yıllarda en etkili tedavi alternatiflerinden biri olarak kabul edilen Obezite Cerrahi Yöntemleri ve bu konuda bilinmesi gereken tüm detaylar yalın bir dille anlatılmaktadır
OBEZİTE KADERİNİZ DEĞİL!

Kilo Vermenin Ötesinde, Kaliteli Bir Yaşam İçin Obezite Cerrahisi

Değişen yaşam koşulları ve sağlıksız beslenme sonucunda giderek yaygınlaşan obezite, sadece yaşam kalitenizi düşürmez, birçok hastalığa da davetiye çıkarır. Bütün bunlarla baş etmek ve sağlıklı kilonuza kavuşmak artık elinizde.
Obezite Cerrahisi, obezite ve eşlik eden hastalıklarla mücade
lede en etkin ve kalıcı yöntemdir. İyileşmek için yıllarca beklemeniz gerekmiyor. İyileşme süreciniz, kararlılığınız ve yardım gerektiğini fark etmenizle başlar.
Unutmayın, obezite ile mücadelede yalnız değilsiniz!

Doç. Dr. Halil Coşkun
İnternet Satış:

Pazartesi, Ağustos 23, 2010

Kilo Kaybı Ameliyatından Sonra Yeniden Kilo Almanın Tedavisi


Ameliyat, önemli ölçüde kilo vermek için güçlü bir “araç” sağlar, ancak uygun bir bakım olmazsa bu “araç” etkinliğini kaybederek yeniden kilo almaya yol açabilir.

Kilo Almayı Önlemenin Temelleri
Yeniden kilo almayı önlemenin temeli eğitim ve düzenli takipdir. Hem ameliyattan önce, hem de ameliyattan sonra hastalara, başarılarını optimize etmek için ameliyatlarını nasıl kullanacaklarının öğretilmesi gerekir. Optimum eğitim; ameliyat sonrası diyette danışma, davranışsal değişim ve ekzersiz konularını içermelidir.
Yeniden kilo alan bir hastayla görüştüğümde öncelikle, beni görmeye gelme cesaretine sahip olduğundan dolayı kendisini kutlarım. Vizit sırasında başlıca odaklandığım şey, yeniden kilo almanın; anatomik bir problemden mi (ameliyatta yanlış giden bir şeyler), medikal bir problemden mi yoksa davranışsal bir problemden mi (eski alışkanlıklara dönüş) kaynaklandığının anlaşılmasıdır.
Yeniden kilo alma konusunu çözerken aşağıdaki soruları sormak oldukça yardımcı olmaktadır;
1. Günde kaç kere yemek yiyorsunuz?
2. Günde kaç kere acıkıyorsunuz?
3. Hiç doyduğunuzu hissediyor musunuz, hissediyorsanız ne kadar sürüyor?
4. Bir oturuşta ne kadar yemek yiyebilirsiniz?
5. Mide ekşimesi ya da reflü yaşıyor musunuz?
6. Herhangi bir yeni ilaca başladınız mı?
7. Enerji düzeyiniz nasıl?
8. Yaşantınızda yeni ya da devam eden stres faktörü var mı?
9. Yeniden kilo almanızın nedeni hakkında ne düşünüyorsunuz?
Eğer bir hasta aniden daha büyük öğünler tolere edebilmeye başlamışsa, artan sıklıkta açlık hissi yaşıyorsa ya da yeni veya tekrarlayan reflüsü varsa o zaman, daha çok bir anatomik problemle (ameliyatta kötü giden birşeyler) karşı karşıya olunduğundan şüphe edilmelidir. Anatomik problemlerin tanısı en iyi şekilde, üst gastrointestinal endoskopi ile konur.
Aşağıda yeniden kilo almanın bazı anatomik nedenleri yer almaktadır;

Anatomik
  • Poş genişlemesi (Mide Bandı için)
  • Mide bandı problemleri (balon kaçağı, tüpte delik, port bağlantısının kesilmesi, band ta kayma, band migrasyonu vb)
  • Anastomotik genişleme (Gastric Bypass için)
  • Mide hacim genişlemesi (Tüp Mide için)
Yeniden kilo almaya yol açabilen bazı medikal durumlar da vardır. En yaygın olanlarını aşağıda listeledim. Bunların çoğunun tanısı, iyi bir medikal öykü ve kan testleri ile konulacaktır.

Medikal
  • Gebelik
  • Tiroid hastalıkları
  • Adrenal hastalıkları
  • Yeni ilaçlar
  • Böbrek ve/veya kalp problemleri
Deneyimlerime göre kilo kaybı ameliyatından sonra yeniden kilo almanın anatomik ve medikal nedenleri oldukça nadirdir, ancak mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Hastaların büyük çoğunluğunda yeniden kilo alma hastanın eski, sağlıksız alışkanlıklarına tekrar geri dönmesinin sonucudur.
İyi haber, erken müdahale ve hastayla özel konuları ele almakla, sıklıkla hastanın yeniden kilo almasının önlenebildiğidir.
Doç. Dr. Halil Coşkun

Obezite Ameliyatlarından Sonra Gebelik


İstatistiklere göre hamileliklerin %40-50’si planlanmadan olmaktadır, bu nedenle obez genç kadınları gebeliklerini kilo verdikten sonraya ertelemeleri konusunda uyarmak zordur.

Obezitenin Cerrahi Tedavisi Tabloya Nasıl Uymaktadır? Ya da Uymakta mıdır?
Obez gebeliklerin tehlikelerini bilmemek, problemin yalnızca bir parçasıdır. Diğer parçası ise kilo almaya yatkın olanlarda kilo vermeyi başarma, hatta kararlı bir kiloyu sürdürme için etkili yollara erişme eksikliğidir. Kilo kaybı ameliyatı neden(ler)ine bakılmaksızın gerçek şudur ki, hızla artan sayıda daha genç yaşlardaki kadınlar kilo kaybı operasyonu yaptırmaktadır. Çoğunluğunun hamile kalması beklenmektedir. Aslında obezite, kısırlığın yaygın bir nedenidir ve ameliyatla veya diğer yollarla kilo kaybı, sıklıkla bu tür kısırlığı tedavi etmektedir.
Ameliyat olmayı düşünen ya da ameliyat yaptırmış olan kadınlar, gebelik sonuçları üzerindeki etkileri hakkında neler bilmelidirler?
Öncelikle iki önemli operasyon arasındaki farkları bilmek önemlidir.
Operasyonun bir türü (Mide Bandı), midenin üst kısmına ayarlanabilir bir band yerleştirilerek küçük bir mide poşunun oluşturulduğu “mide hacmini kısıtlayıcı” ameliyattır. Şişirilen band, gıdaların bandın altındaki büyük mideye geçmeleri için çok küçük bir açıklık bırakır. Bu, küçük miktarlardaki katı gıdaların mide poşu duvarını gererek bir tokluk hissi oluşturmasının yanında aynı zamanda katı gıdaların küçük poştan boşalmasının yavaşlamasına da neden olur. Katı gıdalar açıklığı tıkamadığı sürece sıvılar ve eriyen gıdalar (çikolata, kurabiye, cips) doğrudan geçerler.
Diğer operasyon türü ise (Gastric Bypass) hem mide hacminde kısıtlama hemde alınan gıdaların emiliminde azalma sağlamaktadır. Şüphesiz operasyonların kısıtlayıcı eylemleri, özellikle de hasta eğer hızlı yiyorsa ve çiğnemesi yetersiz ise kusmaya neden olabilir. Yeterince büyük iseler haplar ve kapsüller de benzer şekilde kusmaya neden olabilirler.
Gebelik Sonuçları Üzerindeki Etkiler
Her zaman için, kilo kaybı ameliyatı geçiren ve gebe kalma kapasiteleri bulunan genç kadınların, hızlı kilo kaybı evresi boyunca ve ameliyatlarından en az 18-24 ay sonrasına kadar gebeliği önleyici önlemleri almaları önerilmektedir. Kilo kaybı ameliyatlarının tümünden sonraki gebelik sonuçları genel olarak, obez gebeliğin sonuçlarından daha iyidir. Hatta anneler ameliyatlarından sonra yine de obez olsalar bile sonuçlar, hiç ameliyat olmamalarından daha iyidir.
Bununla birlikte unutmamak gerekir ki; anne eğer kusmaya, ishale ve güçsüzlük hissine karşı önerilen tavsiyeleri izlemekte başarısız olursa, kilo kaybı operasyonlarının neden olduğu risklere karşı farkında olması önemlidir. Doğum öncesi bakımın bir parçası olarak hastalar, önerilen takviyeleri almalı ve kritik besinlerin kan düzeyleri izlenmelidir. Obezite ameliyatı geçiren tüm hastalar için söz konusu olduğundan, yeme ve kusma ile ilgili kurallar izlenmelidir.
Obezite ameliyatından sonraki sonuçlar için en son bilgiler, “Sağlıklı kilo alma” ilkelerinin gözden geçirilmesi gerektiğini öne sürmektedir. Institute of Medicine of the National Academy of Sciences’e (Ulusal Bilim Akademisi Tıp Enstitüsü) göre genellikle 20-26 kg/m2 arasında bir VKİ’leri olan normal kilolu kadınların 10-15 kg almaları önerilirken “yüksek aralık”ta bulunanların (VKİ 26-29 kg/m2) ise “önerilen kilo alma hedeflerinin en fazla 7 kg” olması önerilmektedir.
Çarpıcı bir şekilde artan obez kadın sayısı, şiddetli obez kadınlarda (VKİ 35 kg/m2 den büyük) gebelik kilosu değişimi üzerine daha fazla istatistik sağlayarak yeni yönergelerin geliştirilmesine olanak sağlamıştır. Obez kadınlar sıklıkla gebelik esnasında kilo verirler ve kilo kaybı ameliyatından sonraki sonuçlar, hatta önerilmeyen hızlı kilo kaybı evresindekiler bile herhangi bir kilo alımı olmamasına karşılık sağlıklıdır. Yine de ameliyatın öncesinde ve sonrasında gebelik sonuçlarını optimize etmek üzere gerekli olan vitaminler, mineraller ve diğer besinlerin izlenmesi ve takviye edilmesi asla unutulmamalıdır.
Çocuklar Üzerindeki Etkiler
Obez anneler, zayıf annelerden daha sık olarak yaşına göre küçük ya da aşırı zayıf bebekler doğururlar. Ancak son zamanlarda, ufak bebeklerin “sağlıklı” oldukları fark edilmiştir. Gerçekte ufak (ve hatta prematüre) bebekler için hızlı kilo almak, tehlikelidir. Hızlı kilo, sıklıkla çocukluk obezitesine yol açmaktadır. Obez gebeliklerin ve erken büyüme uygulamalarının pek çok probleme neden olacağını kavramak önemlidir. Eski deyimler artık kabul edilebilir değildir: “şirin, tombul bebek”, yuvarlak tombul yanaklar “sağlıklı bebek”in belirtileri değildir.
Obez kadınlar, obez olmayan kadınlar kadar yaygın bir şekilde emzirme ile beslemezler. Obez kadınlar emzirdiklerinde de bunu, çok daha kısa bir dönem için yaparlar. Daha kısa emzirme uygulamaları, daha fazla doğum öncesi kilo ve çocukta artan obezlikle ilişkilidir. Emzirme ile beslemeyi teşvik etmek için herşey yapılmalıdır. Çok sağlıklı ve karşılığı görülen bir uygulama olup, anne ve çocukta obeziteyi önleyici bir rolü vardır.
Sonuçlar
Obez gebelikler tehlikeli gebeliklerdir. Kilo kaybı ameliyatını takiben gebelikler anne ve çocuk için obez gebeliklerden daha güvenlidir. Kiloya bakılmaksızın kilo kaybı ameliyatı sonrası gebelikler;
a.) Ameliyattan sonraki ilk 18 ay boyunca önlenmelidir.
b.) Takviye alımını yönlendirmek üzere besin yetersizlikleri için izlenmelidir.
Kilo Kaybı Ameliyatı Geçiren Gebe Kadınlar İçin Öneriler
Yemek yeme davranışı. Kusma riskini azaltmak için:
  • Minimum stres ve dikkat dağılması ile yavaşça yiyin
  • Diyetinizi sıvılardan yarı katı gıdalara, sonra da katı gıdalara ilerletin
  • Küçük porsiyonlar yiyin
  • Yutmadan önce iyi çiğneyin
  • Doygunluk hissederseniz, yemeyi bırakın
  • Yemeğinizle birlikte bir şey içmeyin – yemekten sonra en az bir saat bekleyin
Kusmaya karşılık verme. Kusarsanız ya da geri çıkarırsanız:
  • Nedenlerini bulmaya çalışın
  • Dört saatliğine bir şey içmeyin
  • Diyetinizi yavaş bir şekilde ilerleterek sıvılarla başlayın.
  • İlerleme esnasında bulantı ya da kusma oluşursa 12 saat için ağızdan bir şey almayın
  • Yukarıdaki önlemlere rağmen kusmaya devam ederseniz cerrahınızla temasa geçin
Doç. Dr. Halil Coşkun

Salı, Haziran 29, 2010

Hangi Obezite Cerrahi Prosedürü Benim için En “Doğru” Seçimdir?


Kilo kaybı ameliyatının, önemli miktarda ve sürekli kilo kaybı sağlamada etkili olduğu artık tüm bilimsel yayınlarda gösterilmiştir. Günümüzde arzu edilen bu sonuca ulaştıran çeşitli farklı kilo kaybı ameliyatları mevcuttur. Bu nedenle kilo kaybı ameliyatı düşünen hastalardan en sık aldığım sorulardan bir taneside; “Hangi prosedürün benim için uygun olduğuna nasıl karar vereceğim?” sorusudur.

Kilo Kaybı Cerrahi Ameliyatlarının Etkinliği
Benim görüşüm, bugün en yaygın olarak yapılan kilo kaybı ameliyatlarının (mide bandı, gastric bypass, tüp mide ve mide balonu) HER BİRİNİN, aşağıdaki şartlar gerçekleştirildiğinde etkin olduğudur; * Yetkin bir cerrah tarafından yapıldıklarında * En önemlisi de bu ameliyatların, işbirliği yapmayı dileyen bir hasta üzerinde uygulandıklarında
Hasta hangi prosedürü seçerse seçsin kilo kaybının temeli hastanın, kilo kaybı operasyonunu yaşam tarzı değişikliği uygulamada kullanmasını sağlamaktır. Mevcut ameliyatlardan her biri gerçekten de açlığı ve porsiyon büyüklüğünü kontrol etmeye yardımcı olan bir “araç”tır, ancak hepsi budur! Gerisi hastaya kalmıştır.
Bununla birlikte mevcut “araç”lar arasında bazı farklılıklar vardır. Aşağıda bir hastanın, hangi ameliyatın uygun olduğuna karar verirken göz önüne alması gereken bazı hususlar yer almaktadır.
Ameliyat Türünü Seçerken Dikkate Alınacak Hususlar
* Beklenen Kilo Kaybı: Genel olarak Gastric Bypass ameliyatı hastaları fazla kilolarının yaklaşık %70’ini, Tüp Mide hastaları yaklaşık %40-60’ını ve Mide Bandı (Kelepçe) hastaları da yaklaşık %50-60’ını verirler. Ancak tüm bunlar; hastanın ne kadar iyi takip edildiğine ve hastanın, uzun vadede başarıyı sağlamak üzere yapılması gerekli olan tüm yaşam tarzı değişikliklerine ağırlık verip vermemesine bağlıdır.
* Kilo Kaybının Güvenilirliği: Gastric Bypass ve Tüp Mide hastaları, hemen her zaman yukarıda söz edilen beklenen kilo kaybına ulaşırlar. Bu hastaların kilo kaybetmelerinden değil; zamanla yeniden kilo almalarından endişe ediyorum. Bu durum, kilo kaybı operasyonlarından sonraki ilk bir yıl içerisinde gerekli yaşam tarzı değişikliklerini yapmadıklarında oluşmaktadır. Mide Bandı ile kilo kaybı ise çok daha değişkendir. Bazı hastalar fazla kilolarının %70-90’nını (beklenenin %50-60 olduğunu hatırlayın) kaybederken, bazıları ise çok daha az kaybedebilirler. Görüyorsunuz ki bir band ile birlikte hastalar takip edilmezse ve yaşam tarzı değişikliği üzerinde HEMEN çalışmazsa, kilo kaybını etkileyeceğidir. İyi haber ise, bir Mide Bandı hastası kilo kaybettiğinde, hemen her zaman kilo almaktan uzak durmasıdır, çünkü kilodan uzak durmak için yaşam tarzı değişiklikleri yapmaları zorunludur ve bu durum, HERHANGİ BİR kilo kaybı operasyonu için de kilodan uzak tutmaktadır.
* Hızlı ya da Yavaş: Gastric Bypass ve Tüp Mide hastaları tipik olarak başlangıçta haftada 2,5-3 kg verecek ve operasyondan 12-15 ay sonra da beklenen kilo kaybına ulaşacaklardır. Diğer taraftan Mide Bandı hastaları ise daha yavaş ve istikrarlı bir kilo kaybı (haftada 0,5-1 kg kilo verme) görme eğilimindedirler ancak ameliyattan yaklaşık iki yıl sonrasında beklenen kilo kayıplarına ulaşıncaya kadar bu şekilde devam ederler.
* Bilinmeyenin Korkusu: Gastrik Bypass ile Mide Bandı uzun vadeli etkilerini araştıran güvenilir çalışmalar vardır. Her iki operasyonunda güvenli oldukları, önemli miktarda kilo kaybı ile kiloya bağlı tıbbi problemlerde iyileşmeye yol açtıkları ve en önemlisi de kilo kaybını sürdürdükleri görünmektedir. Bu noktada Tüp Mide için aynı şey söylenemez. Kuşkusuz halihazırda mevcut çalışmalar bu operasyonun güvenli ve etkili olduğunu göstermektedir, ancak operasyonun yeni olması nedeniyle bu operasyondan 5 ya da 10 yıl sonra hastalara ne olacağını henüz bilmemekteyiz. Yeniden kilo alacaklar mı? Bu kadar çok midenin kaldırılmasından dolayı problem yaşanacak mı? Henüz bu soruların cevapları tam olarak bilinmemektedir.
* Takip Edilebilirlik: Mide Bandının etkili olmasını sağlamak için bandın ayarlanması GEREKİR. Ameliyattan sonraki ilk yıl içinde Mide Bandı hastaları tipik olarak Gastric Bypass ya da Tüp Mide hastalarından daha sık kontrole gelmektedirler, böylelikle bir Mide Bandı hastasının maksimum kilo kaybına ulaşmak için bu takip randevularını gerçekleştirebilmesi önemlidir.
* Cezalandırma Faktörü: Gastric bypass hastaları, şeker içeren besinler aldıkları takdirde çok büyük bir olasılıkla “Damping Sendromu” yaşayacaklardır. Şekerli bir gıda aldıktan sonra kalpleri hızlanmaya ve terlemeye başlarlar, şiddetli karın ağrısı ile baş dönmesi çekerler ve çoğu kez ishal olurlar. Bu durum, geçmişte problem yaşamalarına neden olabilen bu besinlerden uzak durmalarına gerçekten de yardımcı olacaktır. Bazı hastalar, ameliyatlarından sonra “hile” yaparlarsa, ameliyatlarının kendilerini cezalandıracağını bilme fikrini sevmektedir. Mide Bandı ve Tüp Mide hastaları için ise Damping Sendromu yoktur, bu yüzden de tatlılar söz konusu olduğunda, gıda seçimlerinde daha disiplinli olmaları gerekir.
* Yabancı Cisim Korkusu: Mide Bandı hastalarının, yaşamlarının geri kalanında içlerinde bulunan bir bandla birlikte ÇOK rahat olmaları gerekmektedir. Hastalar sağlıklı bir kiloya kavuştuğunda band çıkartılıp alınmamaktadır. Lütfen yeterli kilo kaybı elde ettikten sonra bandın çıkartılmasını talep etmeyiniz, aksi taktirde tekrar geri kilo almanız mümkün olabilir.
* Tersine Çevrilebilme: Bazı hastalar band taktırmayı seçerler, çünkü obezite için “tedavi” bulunduğunda ya da diğer bazı “problem”leri yaşadıklarında bandın çıkarılabileceğine inanmaktadırlar. Bandın çıkarılmasının oldukça basit olduğu doğru olmakla birlikte cerrahın bandı çıkartması için birkaç neden vardır. Ayrıca duymuş olabileceğiniz negatif bilgilere rağmen Gastric Bypass ameliyatıda aynı şekilde geri çevrilebilmektedir. Kuşkusuz bir bypassı tersine çevirmek bir bandı çıkartmaktan daha uğraştırıcı ve zordur, ancak yine de yapılabilir. Ne var ki Tüp Mide ameliyatı geri çevrilemez.
* Korku Faktörü: Pek çok hasta Gastric Bypass ya da Tüp Mide den korkar, çünkü “daha invazif” ve bu nedenle de daha tehlikeli olduğu hissine kapılırlar. Gastric Bypass ile Tüp Midenin daha büyük operasyonlar olduğu doğru olmasına rağmen komplikasyon oranları Mide Bandın dan çokda yüksek değildir.
* Sonuç: Cerrahınızın, sizin için “en iyi” operasyonun hangisi olduğunu söyleyebilmesini sağlayacak bir bilimsel çalışma bulunmamaktadır. Ameliyat için iyi bir adaysanız HERHANGİ BİR kilo kaybı operasyonu büyük bir olasılıkla iyi gelecektir.
Sonuçta siz kendinizi bilirsiniz ve hastaların, hangi operasyonun kendileri için uygun olduğuna en iyi kendilerinin karar vereceğine inanıyorum.


SİZİN için uygun olduğunu hissettiğiniz operasyon, büyük bir olasılıkla sizin için doğru olanıdır!

Doç. Dr. Halil Coşkun


Obezite Cerrahisi Sonrasında Hangi Vitaminlere Gerçekten İhtiyacım Var?


Kilo kaybı ameliyatlarından sonra çoğu insanın benimsemek zorunda olduğu yeni alışkanlık, her gün vitamin almaktır. “Gerçekte ne almam gerekir?” sorusunu cevaplarken ilk ve en önemli cevap şudur: “Doktorunuz ne öneriyorsa onu alın”...

Sürecin bir yerinde doktorunuz muhtemelen size prosedürünüze dayalı olarak ameliyattan sonra almanız gereken vitaminlerin bir listesini vermiştir. Ayrıca doktorunuz laboratuar sonuçlarınıza baktığında sadece sizin için çok özel önerilerde bulunabilir.
Genel olarak söylemek gerekirse ameliyattan sonra takviye almanın üç nedeni vardır;
1- Daha az gıda alsanız bile yeterli vitamin ve mineral aldığınızdan emin olmak için 2- Prosedürünüzden dolayı daha büyük bir riski bulunan yetersizlikleri önlemeye yardımcı olmak için 3- Bazı durumlarda beslenme yetersizliğinin tedavisi için
Ameliyattan sonra alınan takviyelerin en yaygın türleri multivitaminler, kalsiyum, B12 vitamini ve demirdir.
Multivitaminler
Bir obezite ameliyatı geçirdiğinizde, hangi prosedür uygulanmış olursa olsun kilo vermenizin temel bir nedeni daha az yemenizdir. Kişiler daha az yediklerinde, her gün gerekli olan vitamin ve minarellerin herbirini elde etmeleri güçtür – gerçek şudur ki insanların çoğu, istedikleri kadar yemek yeseler bile bunu yapamazlar.
2008 yılında, 210 ameliyat geçirmiş hastayı iki yıl izleyerek yedikleri besinleri Dietary Referance Intake (DRI) (Önerilen diyet miktarı) ile karşılaştıran bir çalışma yapılmıştır. Ameliyattan sonra daha iyi yeme eğiliminde olan hastaların bile A vitamini, C vitamini, kalsiyum, demir, B1, B3, B6, folat, biotin ya da pantotenik asitin (B5) minimum miktarını bile alamadığı ortaya çıkarılmıştır.
Almanız gereken multivitamin türü geçirdiğiniz ameliyat tipine göre farklılık gösterebilir ve çoğu hastadan tüm vitaminlerin günlük değerlerinin yüzde 100’ü ile ufak miktarlarda mineralleri içeren birşeyler almaları istenir. Bir multivitaminin kalsiyum, magnezyum ve potasyum gibi minerallerin günlük değerlerini içerme olasılığı çok düşüktür. Kendilerini “komple” olarak niteleyen ürünler, aslında tüm vitamin ve mineralleri sağlamayabilir, bu nedenle etiketleri dikkatlice okumak gerekmektedir.
Kalsiyum
Mayo Klinik’ten doktorlar, yakın zamanlarda geçmiş 20 yılda obezite ameliyat yaptırmış olan 97 hastayı incelemişlerdir. Bu hastaların 21’inde, toplam olarak 31 adet kırık olgusu bulmuşlardır – bu, genel popülasyonun kırık riskinin iki katından fazladır. Kırıkların çoğu ameliyattan sonra ortalama yedi yılda, öncelikli lokasyon olarak el ve ayaklarda oluşmuştur. Diğer kırık bölgeleri kalça, omurga ve üst koldur.
Kemik kaybı tüm obezite ameliyat türlerinden sonra mevcut bir risk olup, yeterli miktarda kalsiyum almak kemik kaybının önlenmesinin önemli bir parçasıdır. American Society for Metabolic and Bariatric Surgery’nin obezite ameliyatlarından sonra önerdiği kalsiyum alımı aşağıdaki gibidir:
· Ayarlanabilir Mide Bandı (Kelepçe): 1.500 mg kalsiyum
· Gastrik Bypass: 1.500 - 1.800 mg kalsiyum sitrat
· Duodenal Switch: 1.800 - 2.400 mg kalsiyum sitrat
B12 Vitamini
B12’nin emilimi için mide çok önemlidir. Bunun nedeni, mide asitinin kandan B12 salınmasına yardımcı olması ve mide tarafından üretilen bir diğer madde olan intrinsek faktörün B12 emilimi için gerekli olmasıdır.
Gastric Bypass ve Tüp Mide gibi obezite cerrahi prosedürleri, B12 emilimini daha zor hale getirmektedir. Sıklıkla, bu prosedürleri yaptıran kişilerin enjeksiyon, burun spreyi ya da dil altı tablet olarak ilave B12 alması gerekmektedir.
Demir
Düşük demir ya da demir yetmezliği anemisi, bir obezite cerrahisi komplikasyonu olabilir, ancak özellikle gastric bypass’tan sonra yaygındır.
Gastrik bypass’tan sonra demir düzeylerini sürdürmek daha zordur, çünkü demirin emildiği başlıca bölge olan oniki parmak barsağı bypass edilmiştir. Pek çok doktor hastaların, yetmezlik gelişmesine karşı korunmak üzere önleyici olarak demir almalarını önermektedir.
Diğer Besinler
Beslenme ile ilgili laboratuar sonuçlarınıza ve programlarınızın özgün konularına bağlı olarak diğer besinleri almanız istenebilir. Bazı yaygın besinler D vitamini, Tiamin (B1) ve protein takviyelerini içerir ancak başkaları da söz konusu olabilir. Burada doktorunuzun tavsiyesi dikkate alınmalıdır.
Sonuç
Son bir öneri: vitaminlerinizi almazsanız işe yaramazlar. Birçok kişi ne almaları gerektiği ile aşırı ilgilenir, ancak gerekli besinleri günlük bazda almakta iyi bir iş çıkarmazlar. Ayrıca ameliyattan bir ya da iki yıl sonrasına kadar vitaminlerini almak, pek de yaygın olmayan bir şey değildir ancak, zamanla bırakabilmektedirler.
Beslenme yetersizliklerinin çoğunu önlemek, tedavi etmekten daha kolaydır ve bir kez ameliyat oldunuz mu bir problem oluşma riski hiçbir zaman kaybolmaz.
Temel beslenme programınıza bağlı kalmak, hem sağlığınızı hem de başarınızı sağlamaya yardımcı olacaktır.

Doç. Dr. Halil Coşkun





Mide Bandı Ameliyatının Uzun Dönem Sonuçlarının Değerlendirilmesi


Obezite tedavisinde bugün için en fazla tercih edilen yöntemlerden birisi (avrupa, avusturalya ve amerika) Laparoskopik Mide Bandı ameliyatıdır. Şuana kadar tüm dünyada yaklaşık 500.000’nin üzerinde hastaya uygulama yapıldığı tahmin edilmektedir. Bu ameliyatın uzun dönem sonuçları aşağıda detaylıca sunulmaktadır;
Favretti ve ark. tarafından (Laparoscopic adjustable gastric banding in 1,791 consecutive obese patients: 12-year results. Favretti F, Segato G, Ashton D et al. Obes Surg. 2007)1993 ve 2005 yılları arasında 1791 hastaya laparoskopik mide bandı ameliyatı uygulanmıştır. Hastaların %75.1’i kadın, %24.9’u erkek; ortlama yaş 38.7+10.9 yıl, ortalama ağırlık 127.7+24.3 kg, ortalama VKİ 46.2+7.7 kg/m2 tespitedilmiştir. Hastaların %91’i 12 yıl sure ile takip edilmiştir. Hastaların 125’ine öncelikle BioEnterics Intragastrik Balon (Mide Balonu) uygulaması yapılarak belli oranda kilo kaybı sağlandıktan sonar Mide Bandı uygulanmıştır. Ameliyata bağlı major komplikasyon oranı % 0.05-5.9, minor komplikasyon oranı % 0.5-11.2 dir. Hiç bir hastada ameliyata bağlı mortalite (ölüm) gelişmemiştir. Hastaların 10 yıllık takiplerinde kilo kaybı 101.4+27.1 kg (ortalama 26.3 kg), VKİ kaybı 37.7+9.1 kg/m2 (ortalama 8.5 kg/m2), fazla kilo kaybı yüzdesi %38.5+27.9 dir. Tip 2 diyabeti olan hastaların %36.2’sinde, hipertansiyonu olan hastaların %60.6’sında gerileme ve tedavi olduğu tespit edilmiştir. Bu çalışmada yaşam beklentisi üzerine yapılan istatistiksal analizde Mide Bandı takılan hastalarda, takılmayanlara göre daha uzun süreli yaşam tespit edilmiştir.
Mittermair ve ark. (Results and Complications after Swedish Adjustable Gastric Banding-10 Years Experience.Mittermair RP, Obermüller S, Perathoner A et al. Obes Surg. 2009)yapmış oldukları değerlendirmede ise Laparoskopik Mide Bandı uygulanan 785 hastayı 10 yıl boyunca takip etme imkanı bulmuşlardır. Hastalar ilk 1 yıl içerisinde ortalama 26 kg kayıp gösterirken, 8. yılın sonunda bu kilo kaybı ortalama 40.5 kg olmuştur. Kaybedilen fazla kilo kaybı yüzdesi %65.5 olarak tespit edilmiştir. Hiç bir hastada ameliyata bağlı mortalite (ölüm) gelişmemiştir.
Sonuç olarak; Laparoskopik Mide Bandı ameliyatı uygulaması kolay, hastanede yatış süresi kısa ve uzun dönemde kalıcı kilo kaybı sağlayan bir yöntemdir. Bu uygulamada hasta uyumu son derece önemlidir, band ile ilgili bir problem gelişmediği taktirde bandın çıkartılması gerekmemektedir.

Hasta Sayısı
İzlem
Fazla Kilo Kaybı Yüzdesi
Favretti ve ark.
1791
12 yıl
%38.5+27.9
Zehetner J ve ark.
190
6 yıl
%50
Toouli J ve ark.
481
5 yıl
%49.8
Miller K ve ark.
158
4 yıl
%54.7
Zinzindohoue F ve ark.
500
3 yıl
%54.8


Doç. Dr. Halil Coşkun

Mide Balonu Uygulamasında Başarıyı Artırmanın Yolları ve Bilinmesi Gerekenler


Mide Balonu uygulaması obezite tedavisinde 2000’li yılların başlarından itibaren başarılı bir şekilde yaygın olarak uygulanmaya başlamış ve gittikçe popülerlik kazanan endoskopik bir yöntemdir.
Ancak bu uygulamanın bir cerrahi yöntem olmadığını (mide bandı, gastric bypass gibi) ve obezitenin geçici tedavisinde kullanıldığını bilmemiz gerekmektedir.
Peki kimlere uygulamalıyız ve başarıyı artırmak için neler yapmalıyız?
Bilimsel verileri incelediğimizde özellikle 2 temel alanda kullanımı önem kazanmaktadır;
1. Çok yüksek kilolu (süper morbid obez, VKİ>50 kg/m2) kişilerde, cerrahi tedavi öncesi ameliyat ve anestezi riskini düşürmek amacıyla,
2. Diyet, egzersiz, ilaç gibi tedavilere rağmen kilo kaybedemeyen veya kaybedip tekrar geri kilo alan ve aynı zamanda cerrahi tedavi sınırları içinde olmayan (yada cerrahi tedavi düşünmeyen), VKİ 27-35 kg/m2 arasında olan kişilerde kullanılmaktadır.
Yukarıdaki hasta grubunda uygulama verileri incelendiğinde elde edilen sonuçlar şu şekildedir;
VKİ>50 kg/m2 nin üzerindeki süper morbid obez hastalarda mide balonu uygulaması sonrasında mutlaka bir cerrahi prosedür ile kombine edilmesi önerilmektedir (Melissas et al. Obes Surg 2006).
Süper morbid obez hastalarda cerrahi tedaviye hazırlamak için kullanılan bir diğer prosedür Tüp Mide (sleeve gastrektomi) dir. Bu prosedür ile mide balonu uygulaması karşılaştırıldığında 6 ve 12 aylık takiplerde her iki yöntem arasında kilo kaybettirme de bir fark tespit edilmemiştir. Mide Balonunun teknik olarak uygulamasının kolay olması, riskinin düşük olması önemli bir avantaj olarak görülmektedir (Genco et al. Surg. Endosc. 2009).
Süper morbid obez hastalarda cerrahi tedavi öncesi uygulanan Mide Balonu, özellikle karaciğer hacminde önemli derecede volü küçülmesine neden olarak, daha sonra uygulanacak ameliyatın laparoskopik olarak yapılmasını kolaylaştırmaktadır (Frutos et al. Obes Surg 2007). Yine bu hasta grubunda özellikle mevcut yandaş hastalıkların (diyabet, hipertansiyon, uyku apne vd) gerilemesine neden olarak cerrahi tedavinin daha rahat olmasını sağlamaktadır (Genco et al. Obes Surg 2005).
VKİ<35 style="font: normal normal normal 11px/normal Verdana, sans-serif; color: rgb(51, 51, 51); font-weight: normal; ">2 olan kişilerde mide balonu uygulaması sonrasında elde edilen fazla kilo kaybı yüzdesi daha fazla görülmekte ve kaybedilen kilo daha kalıcı olmakta ve daha fazla oranda kaybedilen kilolar korunmaktadır(Genco et al. Int J Obes 2006).
Adölesan (yaş<18)> (Sallet et al. Obes Surg 2004).
Mide balonu uygulaması sonrasında bazı kişilerde istenilen oranda kilo kaybedilmediği bildirilmektedir. Bunun en önemli nedeni bu uygulamayı bir cerrahi prosedür gibi düşünüp, balonun tek başına kilo kaybettirmesi beklenmektedir. Bu uygulamada yüksek kalorili diyet son derece zararlıdır, mutlaka kalori kısıtlayıcı bir diyet (1000-1200 Kcal/gün) ile kombine dilmeli, bununla birlikte beslenme alışkanlığının değiştirilmesi hedeflenmelidir(Mathus-Vligen et al. Gastrointest Endosc 2005).
Doç. Dr. Halil Coşkun

Pazar, Nisan 04, 2010

Mide Bandı Ameliyatlarından Sonra Band Dolumu Ne Zaman ve Nasıl Yapılır?



Mide bandı ameliyatından sonra en önemli konu bandın dolum yapılmasıdır. Bu süreç önemli bir uyum gerektirmektedir.
Ne Zaman?
Çok erken dönemde band dolumunun yapılması band ile ilgili bazı problemlerin (stoma darlığı, bandın kayması, yemek yemede uyumsuzluk) ortaya çıkmasına neden olabilir.
Çoğu obezite cerrahı ameliyattan hemen sonra band dolumu yapılmasını istemez. Başlangıçta bellirli bir sure (2-3 hafta) sıvı diyet, sonrasında püreli yumşak diyet (2-3 hafta) ile beslenilmesi ve devamında banda dolum yapılması uygun görülmektedir.
Banda nekadar dolum yapılacağı cerrahınız tarafından karar verilecektir. Ancak hiç bir zaman başlangıçta fazla dolum yapılmaması gerekmektedir. Aksi taktirde bandın sıktığı mide çapı çok fazla daralacağından, yemek yemede zorluk, uyumsuzluk ve aşırı bulantı ve kusmalar görülebilir.
Bugün için dünyada farklı firmalara ait mide bandları bulunmaktadır. Bu bandların tamamının işleyiş mekanizması aynı olmakla birlikte şişirilme kapasiteleri dizaynlarından dolayı farklılık göstermektedir. Dolayısıyla dolum yapılırken bu ayrıntı çok iyi bilinmelidir.
Genel kural olarak başlangıç dolumunda az bir miktar ile kişinin yemek yemesi kontrol edilir ve daha sonrasında bu miktar bellirli bir zaman dilimi içierisinde kontrol edilerek dolumda artış yapılır. Burada temel hedef kişinin ne istediği gibi yemek yemesinin sağlanması nede hiç birşey yiyip içemeyecek düzeyde kısıtlamaya gidilmesidir. Bu standart dolum ayarı herkeste farklılık gösterebilir, aynı bandı kullanan iki kişide dahi aynı dolum miktarlarıyla farklı kısıtlama değerleri elde edilebilir.
Nasıl Yapılır?
Band ayarı oldukça kolaydır, burada dikkat edilmesi gereken nokta rezervuar haznesinin nekadarlık bir derinlikte olduğunun bilinmesidir. Çoğu cerrah bu rezervuarı karnın sol üst bölgesinde derin yağlı plana koymaktadır. Bu şekilde yerleştirilmiş rezervuarlarda skopi cihazında görülerek enjeksiyon yapılmasına gerek yoktur, rahatlıkla iğne rezervuara yerleştirilerek dolum işlemi istenilen ölçüde tamamlanabilir. Ancak rezervuar daha derin bir noktaya (fasya üzerine) tespit edilmişse, ozaman skopi cihazında kontrol edilerek iğnenin yerleştirilmesi daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Özellikle süper morbid obez hastalarda cil altı yağlı doku çok fazla olduğundan derin yerleşimli rezervuarlarda ayarlama yapmak zorluk gösterebilir. Bu ayarlama için herhangi bir genel veya lokal anesteziye gereksinim yoktur.
Nelere Dikkat Edilmeli?
Şu hiç bir zaman unutulmamalıdır ki; band yemek yemede mekanik bir kısıtlama sağlar, bandın yüksek değerlerde sıkılması banda ait komplikasyon riskini artırabilir. Amaç yüsek dolumlarda değil, düşük dolumlarda efektif kilo kaybı elde etmeye çalışmak olmalıdır. Bu durum sizin uyumunuzu ve yemek yeme alışkanlığınızı kendi iradenizide işin içine katarak değiştirdiğini gösterecektir. Doç. Dr. Halil Coşkun

Cumartesi, Mart 20, 2010

Tek Kesili Laparoskopik Cerrahi


Tek Kesili Laparoskopik Cerrahi (TKLC)
Single Incision Laparoscopic Surgery (SILS)
Tek Kesili Laparoskopik Cerrahi (TKLC) geleneksel laparoskopik cerrahi karşısında gelişen bir alternatif yöntem olarak durmaktadır. Bir çok vakada tamamiyle gizlenebilen tek bir cilt kesisi ile yapılan bu işlem hastaların seçimine sunulmuştur. İyileşmeyi takiben genellikle görülebilir bir iz kalmamaktadır.
Tek kesili laparoskopik cerrahiyi tanımlamak üzere bir çok terim mevcuttur. Bunlar aynı temanın değişik ifadeleridir ve bazıları şunlardır;
TKLC = Tek Kesili Laparoskopik Cerrahi
TPGC = Tek Port Girişli Cerrahi
LETC = LaparoEndoskopik Tek Alanlı Cerrahi
Tam olarak TKLC prosedürü nedir ve nasıl yapılmaktadır?
TKLC prosedürü safra kesesi ameliyatı, jinekolojik ameliyatlar (histerektomi gibi) ve diğer birçok tedavinin başarıyla yapıldığı tek insizyon kullanılarak (göbek deliğinden geçen) yapılan bir laparoskopik cerrahi prosedürdür.
Sadece 20 mm’lik bir insizyon kullanılarak uygulanan TKLC prosedürü, geleneksel laparoskopik tekniklerin gerektirdiği genellikle her biri 1 cm veya daha küçük insizyonların açıldığı birçok giriş noktalarının açılmasının önüne geçmiştir.
Kim TKLC prosedürü için uygun bir adaydır?
Genellikle laparoskopik cerrahi için aday olan hastalar aynı zamanda TKLC prosedürü için de birer adaydır. Ancak geçirilmiş cerrahinin olmaması, vakanın acil bir vaka değil de elektif bir vaka olması temel seçim kriterleridir.
TKLC’in avantajları varmıdır?
TKLC karın duvarında yapılan kesinin şekli ve büyüklüğü ile ilişkilidir. Birçok cerrahi operasyon halen aynı yol ile yapılmaktadır. Bu nedenle daha iyi bir kozmetik sonuç dışında bu teknik için iyi bilinen bir avantaj yoktur.
TKLC’in hiç dezavantajı varmıdır?
TKLC halen gelişmekte olan bir tekniktir.
Yapılan tüm cerrahiler gibi riskleri mevcuttur.
Lütfen bu riskleri detaylıca cerrahınızla konuşarak öğreniniz.
TKLC prosedürlerinin diğer laparoskopik cerrahilerden farkı nedir?
Görülebilir skar oluşumuna yol açabilecek geleneksel laparoskopik cerrahilerin gerektirdiği dört adet 1 cm’lik veya daha küçük insizyonların aksine TKLC prosedürü görülebilir skar oluşumuna yol açmayan göbek deliğinden geçen tek bir 20 mm’lik kesiyle yapılmaktadır.
Bununla birlikte geleneksel laparoskopik cerrahide birden fazla kesi neticesinde oluşacak olan ağrıyı, tek insizyon ile minimalize etmektedir.
TKLC Port
TKLC Portu tek bir insizyondan girecek birçok enstrumanın geçişine olanak sağlayan bir yapıya sahiptir. TKLC portu içinden aletlerin geçeceği 3 kanül bulunmaktadır. TKLC Portu’nun başlıca özelliği optimal aletlerin geçişi için, karın içini hava ile doldururken buna olanak sağlayan valve sahip olmasıdır. Bu el aletleri için destek ve stabilite sağlamakta, aletlerin maksimum hareketine olanak tanımaktadır.
TKLC prosedürleri ile ilişkili riskler varmıdır?
Evet, herhangi bir cerrahi prosedür sırasında komplikasyon gelişebilir.
Agency for Healthcare Research and Quality (AHRQ) kuruluşuna göre yapılan herhangi bir cerrrahinin problemleri arasında; ağrı, organ hasarı, kanama, enfeksiyon, fıtık, yapışıklıklar ve skarlar sayılabilir.
Kanıtlar, yaşam kalitesi açısından genellikle açık cerrahiden ziyade geleneksel laparoskopik cerrahi prosedürlerin sonuçlarından daha iyi olduğundan dolayı desteklemektedir.
Doç. Dr. Halil Coşkun www.halilcoskun.com

Pazar, Şubat 14, 2010

Safra Kesesi Cerrahisi (Laparoskopik Kolesistektomi)


Yetişkin nüfusun yaklaşık %8’nin safra kesesinde taş vardır. Her yıl bu insanların yaklaşık %1’i safra kesesi cerrahisine gitmektedir.
Safra taşları (sağdaki resim) temel olarak kolesterolden oluşmuştur. Taşlar ilk 2-3 yıl büyüme eğilimindedir sonrasında büyüklüğü sabit kalır. Tüm safra taşlarının %85’i iki cm den küçük taşlardır. Safra taşı olan insanlarında %80’i yıllar boyu asemptomatik kalır. Ancak bazı safra taşların sonuçları ciddi olabilir. Kısa süreli bilier kolik ağrılardan hayatı tehdit edebilecek safra kesesi veya pankreas enfeksiyonlarına yol açabilir.
1990’lı yıllara kadar semptomatik safra kesesi taşlarına yönelik ana cerrahi tedavi bir karın insizyonla safra kesesinin çıkarılmasıydı. Ancak geniş insizyondan kaynaklanan ağrı nedeniyle hastanede 5-7 günlük yatışlar yapılmaktaydı. Günümüzde ise semptomatik safra kesesi taşları için en iyi tedavi şekli laparoskopik kolesistektomi denilen cerrahi tekniktir.
Bu teknik bir kaç küçük delik (yaklaşık 1 cm) insizyonun karın duvarında yapılmasını gerektirmektedir. Safra kesesi bu küçük insizyonların birinden çıkarılmaktadır. Sonrasında laparoskopi aletleri çıkarılmakta ve insizyonlar 1-2 dikişle kapatılarak küçük pansumanlar yapılmaktadır.
Bu ameliyat genel anestezi gerektirmektedir. Açık kolesistektomi ile aynı riskleri ve komplikasyonları içermektedir. Ancak hastalar ameliyat sonrasında daha az ağrı çekmekte ve 1-2 günlük hastanede kalış ve sonrasında 1-2 haftalık iyileşme dönemi geçirmektedir. Bu süreler açık kolesistektomiden çok daha kısadır.
Safra Kesesi Taşlarının Komplikasyonları Nelerdir?
Safra kesesinde taşı olan hastaların yaklaşık %10’nunda semptomlar görülür. Gelip geçici bilier kolik olarak bilinen ve yağlı yemeklerden sonra görülen ağrı semptomu görülebilir. Safra kesesindeki safra akışını bir taş tıkadığı zaman safra durgun hale gelir. Bu durgun safra, safra kesesinin enfeksiyon ve inflamasyonuna yol açar. Hastaların ateşi olabilir, karınlarının sağ üst bölgesinde ciddi ağrı hissedebilir ve kusma görülebilir.
Safra kesesi ana safra yollarına girdikten sonra sarılık, kolanjit ve pankreatit görülebilir.
Sarılık safra akışının duodenuma ulaşmasının engellendiği için olur. Bu durum bilirubinin aşırı emilimine ve deri ve gözlerde sarı renk değişikliğine neden olur. Safra yolunda taşa ek olarak bilier sistemde kolanjit denilen enfeksiyon görülebilir. Bu durum yine safra akışının duraganlığından kaynaklanır. Bu enfeksiyon karaciğere ulaşabilir ve tedavi edilmezse karaciğer absesine neden olabilir.
Pankreatit safra yolundaki taşın safra kanalı boyunca geçip pankreas kanalını tıkaması ile oluşur. Bu durum kendi kendini sınırlayan, ağrı kesicilere ve barsakların dinlendirilmesine yanıt veren bir durumdur. Ancak hastaların bir kısmında bu pankreatik hasar daha kötüleştirici inflamasyonu tetikleyip hastanın genel durumunu bozabilir.
Daha az sıklıkla görülen diğer bir komplikasyon da safra kesesinin perforasyonudur (delinmesi). Safra kesesi duvarının erozyonu ile kolesisto-enteral (safra kesesi ile barsak arasında) fistüller ve safra taşının barsak içine geçmesi ile ince barsak tıkanıklığı görülebilir.
Safra Kesesinde Taş olan Hastaların Hangileri Tedavi Edilmelidir?
Safra taşı bir kez oluştu mu tekrar etme eğilimindedir. Semptomatik hastaların çoğu tedavi edilmelidir. Safra kesesi taşından kaynaklanan ağrı sıklıkla ciddi, periyodik, 1-5 saat içinde kaybolan, hastayı gece yatağından uyandıran, epigastrik veya karnın sağ üst bölgesinde olan bir ağrıdır. Yemek yeme sonrasında alevlenen bir ağrı vardır. Yaklaşık %90 hastada başarılı bir laparoskopik safra kesesi ameliyatı sonrasında sorun ortadan kalkmaktadır.
Safra Kesesinde Taş olan Hastaların Hangileri Laparoskopik Kolesistektomi ile Tedavi Edilmelidir?
1988 yılında laparoskopik kolesistektomi yapılmaya başlandıktan sonra safra kesesinin çıkarılması için altın standart olmuştur. Bir çok semptomatik hasta (genel anesteziyi tolere edebilecek ve ciddi kardiopulmoner hastalığı olmayan veya ameliyata engel olabilecek ek hastalığı olmayan) laparoskopik kolesistektomi için aday olmuştur.
Safra kesesi hastalığından ciddi komplikasyonları olan bazı hastalar laparoskopik ameliyat için uygun olamayabilir. Ek olarak 3. trimesterdeki gebe hastalar uterusa zarar verebilme olasılığından dolayı laparoskopik kolesistektomi için aday değillerdir.
Özet
Safra kesesinde taşı olan birçok hasta asemptomatik (semptomsuz) kalır. Asemptomatik hastalar komplikasyon gelişmeden önce semptom geliştirir. Bir kaç istisna dışında safra kesesinde taşı olan asemptomatik hastalar tedavi edilmemelidir.
Bir kez safra taşı semptomları gelişirse, tekrar etme eğilimi gösterir. Bu hastalar komplikasyon geliştirmeye meyillidir. Tipik bilier semptomlar geliştiren birçok hasta tedavi edilmelidir.
Çünkü başka hastalıklar için araştırılan hastalarda safra kesesi taşları rastlantısal olarak saptanabilir. Atipik ağrısı olan ve dispeptik yakınmaları olan hastalarda semptomun sebebini ortaya koymak için başka ileri araştırmalar gerekebilir.
Laparoskopik kolesistektomi semptomatik safra kesesinde taşı olan hastalar için güvenli ve etkili bir tedavi yöntemidir.
Laparoskopik kolesistektomi açık kolesistektomiye oranla daha faydalı bir tedavi seçeneğidir. Ameliyat sonrası ağrı ve hasta olma durumunu mortalite ve morbitiditeyi arttırmadan azaltır.
Laparoskopik kolesistektominin sonuçları ameliyat yapan cerrahın eğitimi, tecrübesi ve yetenekleri ile ilişkilidir.
Doç. Dr. Halil Coşkun www.halilcoskun.com

Çarşamba, Şubat 10, 2010


Safra Kesesi Hastalıkları (Safra Taşı Nedir?)

Safra taşı, kum parçasından 3-4 cm boyuta kadar değişen boyutlarda olabilen safra kesesi içinde yerleşen kolesterol ve safra tuzlarından oluşur.

Safra Taşı Tipleri:
. Kolesterol taşları
. Pigment taşları
. Karma taşlar (en sık görülen tip) kolesterol ve tuzdan oluşur.

Kolesterol taşları genellikle sarı-yeşil olup, sertleşmiş kolesterolden oluşmaktadır. Tüm safra taşlarının %80'nini oluşturur. Araştırmacılar, kolesterol taşı oluşma nedenini safranın çok fazla kolesterol veya bilirubin içermesine, yetersiz safra tuzuna veya safra kesesinin yetersiz boşalmasına bağlamaktadır.

Pigment taşları küçük, bilirubinden oluşan karanlık taşlardır. Tam olarak oluşma nedeni belli değildir. Daha çok sirozu olan, safra yolları enfeksiyonu geçiren ya da kalıtsal kan hastalığı olan kişilerde oluşur.

Safra taşlarının diğer nedenleri kolesterolün karaciğer tarafından fazlaca atılmasına bağlı oluşabilir.

Diğer nedenler ise;

Cinsiyet; 20-60 yaş arası kadınlar erkeklerden iki kat fazla safra taşı oluşturur

Obezite; Obezite özellikle kadınlarda safra taşı oluşumunda önemli bir risk faktörüdür

Östrojen; Hamilelik sırasındaki fazla östrojen, hormon takviye tedavisi, doğum kontrol hapları

Kolesterol düşürücü ilaçlar

Diyabet; Diyabeti olan kişilerin trigliserit seviyeleri yüksektir

Ani kilo kaybı; Obezite cerrahisi (mide bandı, gastric bypass, tüp mide) geçiren hastalarda fazla kilo kaybı oluşması sonucu

Semptomlar

Çoğu safra taşı olan kişilerin semptomu yoktur. Bu kişiler çoğu zaman asemptomatik olup bu taşlara sessiz taşlar denmektedir. Safra semptomları daha çok kalp krizi, appandisit, ülser, irrtiabl barsak hastalığı, hiatal herni, pankreatit, ve hepatit semptomlarına benzer. Bu nedenle doğru tanı çok önemlidir. Semptomlar daha çok geceleri ve yağlı yemek sonrası ortaya çıkar.

Bunlar;

. Karın şişliği
. Yağlı gıdalara toleranssızlık
. Üst karında devamlı bir ağrı, özellikle ani olarak artıp 30 dakika ile 1-2 saat içinde sonlanan
. Kürek kemikleri arasında ağrı
. Sağ omuz altında ağrı
. Mide bulantısı, kusma
. Hazımsızlık

Tanı

Ultrasonografi (US), safra taşı tanısında en sensitif ve spesifik testtir.
Diğer tanıda kullanılan testler ise;

. Bilgisayarlı tomografi (BT); Hem safra taşlarını hem de komplikasyonları gösterebilir.
. Endoskopik Retrograd Colanjio Pankreatografi (ERCP); Hastaya felksibl olan ve ucunda bilgisayar ve TV monitörünün bağlı olduğu endoskop yutturulur. Doktor endoskopu mideden oniki parmak barsağına (duedonuma) geçirir ve oradan da safra yollarına ulaşır. Daha sonra özel bir boya gönderilir ve safra sistemi boyanır. ERCP safra taşlarının yerini belirlemede ve çıkarmada kullanılan en etkili yöntemdir.
. Kan testleri; Kan testleri enfeksiyon, obstrüksiyon, pankreatit ve sarılık için yapılabilir
Safra kanalı tıkanıklığı ve enfeksiyonu (kolanjit) hayatı tehdit edici bir boyuta gelebilir. Tanı ve tedavi sonrası iyi bir tedavi ile prognozu iyidir.

Komplikasyonlar

Bilier kolik, safra kesesi iltihabı (kolesistit), siroz, kolanjit,

Tedavi

Cerrahi: En çok yapılan cerrahi laparoskopik kolesistektomi dir (safra kesesinin laparoskopik olarak alınması).
Eğer safra taşları safra yollarını tıkamışsa ERCP kese cerrahisi öncesi taşın yerini belirlemek ve çıkarmak için kullanılabilir.

Doç. Dr. Halil Coşkun
halilcoskun@hotmail.com













http://sensinobez.blogspot.com/


4 Haziran 2012 Pazartesi

Kilo Kaybı Ameliyatlarından Sonra Katılara Geçiş

Hangi türde ameliyat olduysanız olun, şayet ameliyatlıysanız ve henüz katılara geçmediyseniz, tahmin ediyorum siz de benim yaşadığım duyguyu yaşıyorsunuzdur. Katı yemeyi/çiğnemeyi özlemek! Merak etmeyin, ilk katı lokmanızı aldığınızda muhtemelen bu özleminizden pişman olacak ve pürelere dönmek isteyeceksiniz. :)
Şu kesindir ki; sıvı ve püre beslenmek çok rahat, geçişleri çok kolay ve size yük olmayan tarzda beslenme biçimleridir. Katılara geçiş, katıları hazmetmek vücudunuz için aslında minik bir travmadır. O nedenle öncelikli tavsiyem, ASLA doktorunuzun size verdiği takvimden şaşmayın. Söylediği zamandan önce (ki genellikle tüp mide için 1-1,5 ay, gastric bypass için 1,5-2 ay) kesinlikle katılara geçmeye çalışmayın. Katıyı erken yiyebilmek, sizin için bir zafer değil, vücudunuza gelecek ekstra yüktür. Üstelik zamanından önce midenize yüklenmek ameliyatınıza zararlı olabilir. 
Bu noktada benim kullandığım besin takvimi, doktorumun sitesinde yer alan takvimdi. Doktorunuzun tavsiye ettiği listeler sizin için öncelikli olmalıdır, yine de çok uzun dönem sıvı beslenmek barsak floranızı bozacağından bunu kişisel olarak tavsiye etmiyorum. Böyle bir listeniz varsa bir araştırmanızda fayda var. 
Kişisel olarak konuşmak gerekirse; benim katılara geçişim tamı tamına doktorumun takvimine göre ve 1,5 ayım dolduktan sonra olmuştu. Yine kişisel olarak katılara geçişte çok dikkatli ve seçici davrandım ve oldukça da faydasını gördüm diyebilirim. Öncelikle şunu netleştireyim ki; katılara geçmek, çorba gibi şahane bir besinden vazgeçmek değildir. Benim tavsiyem; özellikle erken dönem katılara geçtiğinizde bir öğününüzü muhakkak çorbanın oluşturması. (Şayet yazın ortasında katıya geçiyorsanız bunun yerine salatalıksız cacık koyabilirsiniz.) 

Yine katılara geçişte hatırlamanız gereken en önemli şey sıvı ve püre öğününüzden çok daha çabuk doyacağınız ve çok daha az yiyebileceğinizdir. Küçük bir tabak püreyi belki rahatça yiyebilirsiniz ama söz konusu katılar olduğunda tahminen ancak yarısını yiyebileceksiniz. Panik yok, normal bu. Sakiniz. :)

Benim katılara geçişim ekşili köfte yemeği ile oldu. Yanlış hatırlamıyorsam iki minik köfte yiyebilmiştim. Benim tavsiyem katılara geçişinizde çok katılardan başlamamanız ve  bu süreci acelesiz, bebek adımlarıyla geçmeniz. Ben öyle yaptım ve son derece rahat bir geçiş dönemi yaşadım. Bebek adımlarından kastım ne peki? Şu: ezilebilecek ve/veya nispeten hazmı kolay şeylerden başlayın. 

-Kıymalı kabak yemeği
-Kıymalı ıspanak
-Kıymalı semizotu
-Her nevi sulu köfte
-Balık (ton balığı/ fırında balık/buğulama) 
-Rafadan yumurta
-Kabuksuz meyveler (çilek hariç)

Bunun bir ileriki adımında, katıların ilk adımına rahat geçtiyseniz:

-Kıymalı pırasa yemeği (pırasanın hazmı zordur ancak sindiriminiz için fevkalade yararlıdır. yine de ilk tercihiniz olmasın.)
-Kıymalı bamya (yine sindirim için muhteşem bir yemek!)
-Kıymalı karışık sebze 
-Kabuğu soyulmuş domates ve biberden yapılmış menemen
-Lor peynirli yumurta 
-Kıymalı bezelye
-Kıymalı türlü
-Beyaz peynir çeşitleri
-Zeytin ezmesi/zeytin
-Havuçlu, yoğurtlu meze (pişirerek yapılanı)
-Yoğurtlu semizotu
-Süzme yoğurt

Her yemeği ısrarla kıymalı yazmamın sebebi, et hazmı oldukça zor ve sizi yoracak bir tercihtir. Tamamen katılara sorunsuz geçtiğinizde et denemeleri yapmanızı öneririm. Ayrıca yemeklerinizi et/tavuk suyuna pişirmek protein alımı açısından size oldukça yarar sağlar. 

Bir adım sonrasında sizi nispeten daha az yoracak bir iki seçenek eklemelisiniz. 

Tavuk (kalça but hazmı en kolay yerdir)
Sebzeli tavuk haşlama
Okyanus balıkları
Midye/kalamar/surumi (yengeç) (muhteşem protein kaynakları)

Benim/annemin pişirme tercihlerim/iz her zaman yağsız ve/veya çok az yağlı oldu. Zira kullandığınız kıyma/tavuk yeterince yağ içermekte. Günde üç tatlı kaşığı yağ bünyenin yağ ihtiyacınız karşılar. Bana kalırsa bunlar zaten tavuk ve kıymada var ama gözünüze az geliyorsa yemeğinize ekleyin. 



Kahvaltılarınızda meyve ve/veya rafadan yumurta almayı tercih edin. Meyveyi sabah yemek sinidiriminiz açısından oldukça yararlıdır. Nedense bizim kültürümüzde meyve akşam yemeğinden sonrası ile özdeşleşmiş. Halbuki sabah meyve yemenin sayısız faydası var. Kahvaltı öğününde sade yumurta ya da lor yavan geliyorsa eti form etimek tüketebilirsiniz. Ben hala öyle yapıyorum. 

Bypass ya da sleeve (tüp mide) için de bir hatırlatma yapmak isterim. Özellikle yakın katı dönemlerinizde çiğ sebze/baklagilden uzak durun. İlginç bir biçimde insanın canı ısrarla salata yemek istiyor biliyorum ama çiğ sebzenin ve baklagillerin hazmı çok zor olduğu gibi, insanı çok rahatsız ediyor. Bir yemeğe koyarken de sebzelerinizi (özellikle domates gibi ince kabukluları) soyun. Asla zar kabuklu şeylerin kabuğunu yemeyin

Yine yakın katı döneminizde mısır gevrek ve lapaları midenize oturma hissi yaratır ancak uzak katı döneminde şahane kurtarıcılardır. Restoranlarda soğuk meze olarak geçen şeyleri rahat yediğinizi göreceksiniz. Bunlar da dışarı yemeğe çıkıldığında çorba seçeneğiniz yoksa şahane kurtarıcılar oluyor. 

Ekmek mümkün olduğunca uzak durmanız gereken bir besin. Ne kadar geç başlarsanız o kadar iyi. Lakin bazı besinler var ki ekmeksiz yenemiyor. Burada benim kullandığım taktik, bu tarz besinleri (yumurta gibi) form etimekle yemek. Kabul edin, ekmek olmazsa olmazlarınızdan değil ve olmamalı. 

Makarna, pilav, hamurişi, karbonhidrat ağırlıklı besinler diyetinizde 6 aydan önce olmamalı. Siz bunları okuduğunuzda benim 13.ayım dolmuş olacak ve ben hala bunlardan uzak duruyorum. Özellikle pilav toplamda 3 kere ancak yemişimdir, o da mecburi ortamlarda. Eksikliğini de hissetmiyorum. 

Peki katı döneminin kaçamakları nelerdir?
İşte size dev hizmet. Hem yemesi kolay, hem kalorisi az, benim sıklıkla başvurduğum kaçamaklar. ;)

-Çubuk kraker (hala çantamda taşırım, kurtarıcıların en büyüğü)
-Patlamış mısır (yağsız, tuzsuz, 1 bardak)
-Ceviz, badem, yabanmersini, leblebi
-Şayet şekeriniz düşüyorsa akide şekeri (tarçınlıyı tercih edin.)
-Nesquik



(Muayyen dönemlerinde tatlı aşerenler için not: Bu dönemlerde hafif ve ufak bir porsiyon sütlü tatlı tercih edebilirsiniz (sütlaç hariç)  ancak dumping seçeneğini unutmayın. Limonata ve sahlep'in bile zaman zaman dumping yapabildiğini düşünürsek dikkatli olmanızda fayda var.)  

Yukarıdaki satırlarda da belirttiğim gibi benim katılara geçişim çok rahat oldu. Umarım bu bilgiler size katılara geçişte bir nebze yardımcı olur. Unutmayın, geçişlerin hepsini bebek adımlarıyla yaparsanız kilo verişiniz uzun atlama adımlarıyla olur. Haydin kolay gelsin! :)








26 Şubat 2012 Pazar

Kilo Kaybı Ameliyatları Sonrası Erken Dönem Beslenme

Merhaba çorbalarla kanka olacağımız dönem, merhaba!
Kilo kaybı ameliyatlarından sonra iç dikişleriniz iyileşmesi ve sağlıklı bir beslenme sistemine geçebilmeniz için zamana ve hafif beslenmeye ihtiyacınız vardır. Ameliyatınızdan sonra geçirmeniz gereken diyet süreci şöyledir. 
-Berrak Sıvı
-Sıvı/Yoğun sıvı/Taneli sıvı
-Cıvık püre/Püre
-Katı
Doktorunuz size bu beslenme sistemini açıklayacak ve beslenme listesi verecektir olasılıkla. Ben size çoğunlukla yaşayarak öğrendiğim beslenme sistemini aktaracağım. 
Öncelikle bilmeniz gereken aynı ameliyatı, aynı gün, aynı kiloyla olmuş olsa bile her insanın metabolizmasının farklı olduğudur. Benim çok rahat içebildiğim çorba, sizde bulantı yapabilir. Siz meyveli yoğurt yerken ben bundan tiksinebilirim. Bu gayet normaldir. Bayıldığınız bir çok yiyecekten tiksinebilir, yanından bile geçmek istemeyebilirisiniz. Unutmayın ki yeni beslenme sisteminizi oturtmak zaman ve çaba isteyecek. Ameliyat sihirli bir değnek değil ve sizin üstünüzden bütün yükü almasını beklemeyin.
Berrak sıvı diyetiniz olasılıkla hastanede, kaçak testiniz bittikten sonra başlayacak ve siz eve çıkana kadar devam edecektir. Eve çıktığınızda ise genellikle sıvılara geçmeniz istenir. "Ohooo sıvı o kadar çok şey var ki yenecek!" diye düşünseniz bile, inanın insan ne yesem diye çatlayabiliyor, seçenekler tükenebiliyor zaman zaman. 
Ben sizinle bana iyi gelen, bir nevi kurtarıcı besinleri paylaşacağım elimden geldiğince. Beslenme sisteminde protein ve kalsiyumun öneminden geçen yazıda bahsetmiştim. Sıvı diyetinizde bunların ağırlıklı olmasına gayret gösterin. Çorbalarınızı muhakkak gerçek et/tavuk suyuna yapın. Ben eve çıkar çıkmaz annem kasaptan etli kemikler alıp kaynatmış, suyunu çıkarmıştı. Tahmin edin ne oldu? Ağzıma süremedim! Et suyu bana çok ağır geldi, beni bu dönemde kurataran şey tavuk suyu oldu. Neredeyse her çorbayı tavuk suyuna yaptık. Eğer tiksiniyorsanız kendinizi zorlamayın ancak muhakkak proteininizi alın. 
Benim bu dönemde hayatımı kurtaran besinlere gelirsek:
* Terbiyeli tavuk suyu çorbası (şehriyesiz) (erken dönemde şehriye tıkanma hissi verebilir. Taneli döneme geçene kadar bir süre dokunmadım ben)
*Tavuk suyuna sebze çorbası (sebzeleri tavuk suyuna atıp haşlayın, sonra geri çıkarın)
* %100  Meyve suları (Ben evde sıkmanızı ve sulandırmanızı tavsiye ederim. Hazır alacaksanız %100 olmasına, nektar vs. olmamasına dikkat edin. Hazırlardan bilhassa elma suyunu suyla karıştırıp içtim ben.)
Şayet tiksinmiyorsanız bunları et suyuna yapmanız çok daha faydalıdır. Doktorunuz izin verdiyse bu dönemde süt ve ayran içmeniz fevkalade yararlıdır. Gaz sorunu olan bir hastaysanız doktorunuz erken dönemde bunlara müsaade etmeyebilir. Ben 10.günüm bittiğinde içebildim ancak. 
*Süt (Yağsız ve aromasız (muzlu, çilekli vs) olanları tercih edin.
*Ayran (Abartı gibi gelebilir ama ayran uzun süre bana yağlı geldi ve midemi bulandırdı lakin ne kadar faydalı olduğu aşikar. Light ayranlar bir çok markette var. Ancak light ayran tüketebildim, o da çok fazla olmamak kaydıyla. Hala da çok içebildiğimi söyleyemem.)
Yoğun sıvılara ne zaman geçmelisiniz? Bunu ancak doktorunuz ve siz bilebilirsiniz. Bazen doktorunuzun listesinde yoğun sıvıya geçebilirsin yazan dönemde bile geçilemediği ve bünyenin kaldırmadığı olabiliyor. Diyetinizde değişiklik yaparken kendinizi dinleyin. Ağır geliyorsa geçmeyin. Unutmayın mideniz bir bebek midesi gibi. Hiç aceleniz yok, olmasın. 
Yoğun sıvılar döneminde yine çorbalarınızı et ve tavuk suyuna yapmaya özen gösterin. Benim bu dönemde en sık tükettiğim yiyecekler şunlardı:
*Sebze çorbası (Üstteki tarifteki gibi sebzeleri tavuk suyunda haşlayıp çıkarın. Bir tek kabak kalsın. Kalan çorbayı rondodan geçirin.) Çorbanızın kıvamının püreye yakın olmamasına dikkat edin. Çorba formunu koruyun. Bu çorba aynı zamanda sindirim/boşaltım sorunlarına birebirdir. (Saklamayın, kabızsınız biliyorum! Hangimiz değildi ki!)
*Tarhana çorbası (Öncelikle ev tarhanası kullanın eğer imkanınız varsa. Acı olmamasına dikkat edin. Bu dönemde muhtemelen baharatlarla aranız iyi olmayacak.) Mümkün mertebe koyu kıvamlı olmamasına gayret edin. 
*Yoğurt çorbası/Yayla çorbası (Nanesiz ve yağsız pişirin)
*Ekşili köfte yemeğinin köftesizi. (Bu çorbayı annemle uydurduğumuz için böyle tarif ettim. Ekşili köfte yapıp içinden köfttelerini çıkarın. İşte en çok içtiğim çorba! )

*Tavuk suyuna tebiyeli rondo şehriye (Az şehriye katılmış tavuk suyunu rondodan geçirin. Çorba kıvamını kaybetmesin.)

Bu dönemde çok çok rafadan (tamamen cıvık olması kaydıyla) yiyebilirsiniz. Ben bir kere yedim ve sanıyorum 3.ayıma kadar bir daha yiyemedim. Eğer yiyebiliyorsanız günde bir "rafadan ötesi yumurta" size iyi bir protein kaynağı olacaktır. 
*Süt (Sütü buz gibi içmek yerine ılıtmanızı tavsiye ederim. Bu dönemde hep ılık süt içtim.)
*Ayran. 

*%100 Meyve suları (Bu dönemde de sulandırmanızı tavsiye ederim.)
*Evde yapılmış hoşaflar (Tanelerini çıkarıp, sulandırıp içebilirsiniz.) Özellikle kayısı hoşafı sindirim/boşaltım için süperdir!
Taneli sıvılara geçmek aslında bir nevi katılara da rahat geçirp geçmeyeceğinizin testi gibidir. Ben tüm bu değişim dönemlerini çok rahat geçtim ve katılara da geçişim sorunsuz oldu. Ben bu konuda şanslıydım ancak doktorumun zamanlama ve yiyecek listesinin bir adım bile dışına çıkmadım diyebilirim rahat rahat. 
Tanelilere hazır olup olmadığınızı ölçmelisiniz. Elbette ilk lokmanızda biraz rahatsız hissedeceksiniz ancak zamanla geçecek. Yine de çok rahatsız olduysanız kendinizi asla zorlamayın ve erteleyin. 
Bunun yanında bazı doktorlarımızın hastalarına kalabildiğin kadar sıvıda kal dediğini ve 8-9 ay sıvıda kalan hastalar olduğunu biliyorum. Ben buna kesinlikle karşıyım. Sürekli sıvı beslenmek barsak floranızı bozacağı gibi sizi amacınızdan da saptıracaktır. Amacınız yeni bir beslenme sistemi yaratmak. Bunu da ancak sağlıklı, katı gıdalarla yapabilirsiniz. Sıvılar dönemi bir geçiş dönemidir ve öyle kalmalıdır bence. 
Taneli döneme geçtiğinizde aklınıza gelebilecek her şeyi çorbanızın içine katıp rondolayabilirsiniz. Burada dikkat edilmesi gereken şey çorbanın püre kıvamına gelmeyecek kadar cıvık olması ve kattığınız besinlerin gaz yapmamasıdır. Yani fasulye, nohut vs. gibi şeylerden kaçınmalısınız. 
Bu dönemde en sık tükettiklerim:
*Tavuk suyuna terbiyeli rondo şehriye (Biraz daha koyu kıvamlı olanı ama püre kadar değil.)
*Kabak çorbası (Tavuk suyunda kabakları haşlayıp rondolayın.)
*Tarhana çorbası (Acısız, baharatsız, ev tarhanası)
*Yayla/Yoğurt çorbası (Pirinçsiz ama kıvamlı)
* Süt
*Kayısı hoşafı 
Bir hasta olarak benim dezavantajım çoğu ameliyatlı arkadaşlarımın yediklerini yiyememek, yedikleri kadar yiyememek ve bir çok besinden tiksinmek oldu. Şayet böyle bir şey yaşamıyorsanız çorbalarınızda yeni tatlar deneyin. Benim midem yeni tatlar için fazlasıyla sinameki idi. Hala da öyle. Olabildiğince soğan, sarımsak, yoğun aromalar, soslar ve baharattan ilk dönemlerinizde uzak durun. Bırakın damak tadınızdan önce beslenmeniz gelsin. 
İçtiğiniz çorba bile olsa yavaş, dura dura ve yudum yudum için. Asla yemeği aceleye getirmeyin ve gün boyunca 1,5-2 lt. su içtiğinize emin olun. Yemeklerle sıvı almayın, yemeğin yanında asla su/çay vs içmeyin. Araya en az yarım saat koyun ki tıkanmayasınız. 
Cıvık püre/Püre dönemi çorbalardan sonra size adeta ilaç gibi gelecek, seçeneklerinizin çok fazla olacağı bir dönem. Ben şahsen bu döneme bayılmıştım. Üstelik çok lezzetli şeyler yapabilirsiniz!
Öncelikle püre deyince aklınıza gelen patates püresi imajını kafanızdan silin. Aklınıza gelebilecek hemen her şeyin püresini yapabilirsiniz. Sebzeleri yine muhakkak et ya da tavuk suyuna püre yapmanızı ve kabak/patates vbg. yiyeceklerin içine de püre yaparken yağsız peynir katmanızı(lor) tavsiye ederim. 
Bu dönemde en büyük kurtarıcılarım:
*Kabak püresi (Yağsız lor peyniri ile)

*Ton balığı püresi (Sıfır yağlı olanlardan alıp rondoladım bol bol) 
*Ispanak püresi (Pirinçsiz ıspanak yemeği yapar gibi yapıp rondolayın)
*Semizotu püresi (Pirinçsiz semizotu yemeği yapar gibi yapıp rondolayın)
*Karışık sebze püresi (kabak-havuç-vs. aklınıza ne gelirse ekleyebilirsiniz.)
*Rafadan ötesi yumurta
*Peynirli patates püresi
*Tavuk püresi (Kalça but etinden rondo)

*Pırasa püresi (Zeytinyağlı pırasayı pirinçsiz pişirip rondolayın)(Bu ayrıca kabızlık için şahanedir.)
*Elma püresi 
*Markette bebekler için üretilen hazır püre mamalar /dışarı çıktığınız zaman yahut çalışırken kurtarıcı oluyorlar.
*Muz püresi 
*Kayısı püresi 
*Her nevi yağsız yoğurt (normal yağlı olanlar mide bulandırabilir.)
*Süt
Meyve pürelerinizi yaparken:
Öncelikle her nevi meyvenin püresini yapabilirsiniz. Ben ananas, muz, şeftali ve elmayı çok tüketmiştim. Şayet yeterince protein alamadığınızı düşünüyorsanız, doktorunuza danışarak protein tozu (aromasız, şekersiz) kullanabilir, püre yerine kıvamlı meyveli yoğurt hazırlayabilirsiniz. Hazır meyveli yoğurtlar şeker içerdiği için ben almadım ve kullanmadım.Özellikle kahvaltı öğününde ben meyve püresi, akşam öğününde ise ton balığı püresi tüketmeye çalıştım. Kan değerlerime de sonucunun olumlu yansıdığını gördüm.
Püreleri rahat rahat tükettikten sonra katılara geçebilirsiniz. Kişisel tavsiyem katılara geçişinizde itidalli olmanızdır. Örneğin direk parça et yerine köftelerden ve sulu yemeklerden başlayın. Benim ilk aldığım katı ekşili köfte yemeği idi. Unutmayın aceleniz yok, bebek adımlarıyla yürüyün bu yolu. Kendinizi ve yeni midenizi tanıyın ve ona zaman ayırın. Doktorunuzun sözlerine kulak verin ve vitaminlerinizi asla ihmal etmeyin.
Özellikle baharatlar ve aromalı besinler/soğan sarımsak/çiğ sebzeler, meyveler konusunda acele etmeyin. Siz bu yazıları okuduğunuzda ben 10. ayımı dolduruyorum ve hala karabiber, kimyon/salata vs. bana çok dokunuyor. Ancak acı konusunda sorunsuzum. Her bünye başka şeylerden etkileniyor. Dolayısıyla biraz da deneme yanılma yapacaksınız.
Eski hayatınızda olmayan, beklenmeyen tepkilerde ne yapacaksınız?
Bulantı: Bazı besinler ya da kokular midenizi bulandırabilir. Bu çok normaldir. "Ay bana ne oluyor?" diye doktorunuza koşmanıza gerek yoktur. Bu gibi durumlarda şekersiz nane şekeri (rocco/olips vs.) gibi bir şeker emebilirsiniz. İyi gelecektir. 
Kusma: (Nadir de olsa) Her kusma dumping demek değildir. Paniğe kapılmayın. Normalde biraz daha hızlı yediyseniz, yağlı yediyseniz, şekerli yediyseniz, dumping olmasa dahi kusabilirsiniz. Artık yeni mideniz yutağınıza daha yakın olduğu için kusmak çok daha kolaydır. Kusmalarınız rutine binmediği sürece korkmanıza gerek yoktur. Sadece beslenme sisteminizi gözden geçirin. 
Yanma/Reflü: Özellikle yatmadan hemen önce yediyseniz yahut size mide koruyucu bir ilaç verildi ve aksattıysanız bu şikayetleriniz artabilir. Yatmadan iki saat evvel (minimum) yemeği kesin. İşe yarayacaktır. 
Gaz sancısı: Yine gaz yapmayan besinler ve içeceklerle bu sorunun üstesinden gelebilirsiniz ancak gaza meyilli bir bünyeniz varsa yapacak bir şey yok. Ben en çok gaz sancısı çektim mesela beslenmeme dikkat ettiğim halde. 
Kabızlık: Korkmayın, bu hepimizin başına gelen bir şey. Koca koca adamlar, kadınlar olarak neler çektik bir bilseniz! Öncelikle kayısı hoşafı, püresi, suyu size bu konuda çok yardımcı olacaktır. Bunun yanı sıra kabak içeren her şey yine bu konuda yardımcınızdır. Kabızlık için prebiyotik yoğurt vs. gibi şeyleri ne ben, ne doktorlar tavsiye ediyor ancak 4 günü geçtiyseniz laksatifler için yine doktorunuza danışmakta fayda var.
Size erken dönem beslenmesiyle ilgili verebileceğim en güzel tüyo ise tabaklarınızı ve kaşıklarınızı "bebek tabağı/kaşığı" ile değiştirin. Mümkünse koyu renkli olsun. (Koyu renk iştahı kapatır). Şekerli besinlerden hem dumping yaşamamak, hem de kalori almamak için kaçının. Her öğününüze 45 dk-1 saat ayırın. Acelesiz, keyfini çıkara çıkara yemek yiyin. Her ne kadar garnitür vs. gibi şeyler yiyemiyor olsanız da tabağınızın kenarını süsleyebilirsiniz. Hem moralinize, hem gözünüze hitap eden bir tabak, neden olmasın!



İçecekler
İçecek konusu; ameliyattan önce günde 6-7 bardak nescafe içip, litrelerce kola tüketen benim için en zor konuydu. Sizi bilemiyorum ama ben rutin olarak her sabah gözünü açar açmaz kahve içen bir insandım. Tabii ki yeni beslenme sisteminizde ne nescafe'nin, ne kola'nın yeri yok. Öncelikle telvesiz tüm kahveler yapaydır ve mideyi genişletir. Erken dönemde size kahveyi tavsiye edemiyorum ancak ikinci ayım bittiğinde türk kahvesine başladım ben. 
Açık çay en ideal içecek bu dönemlerde. Ancak içtiğiniz demir hapı ile çayınız arasına iki saat koyun. Çayın içindeki maddeler demirin etkisini nötrler. 
Meyve sularını evde sıkın ya da %100 alın. Muhakkak sulandırarak için. Ben hala öyle içiyorum. 
Kola'nın yakınından bile geçmeyin. Milyar kalori olmasının yanında gazlı olduğu için tehlikelidir. Keza soda ve diğer gazlı içecekler. 
Süt artık en yakın arkadaşınız olsun. Bu alışkanlığı kendinizde oturtmaya çabalayın. Sade süt konusunda sıkıntı yaşıyorsanız kaşığın ucuyla kakao katabilirsiniz. 
Nesquik benim sıklıkla tükettiğim (günde 1 bardak süte bir çay kaşığı) ve vitamin değerimi toparlamam yardımcı, harika bir tattı. Şimdi tüketmiyorum fazla. (10 günde bir) ama o dönemler çok işe yaramıştı. 
Sebze suyu ben kullanmadım ama kullanabilirsiniz, bence bunu da sulandırmakta fayda var. 
Son olarak; unutmayın bu önemli bir dönem. Gereken besin ve vitamini almanız çok önemli. Bu yüzden lütfen kendinize beslenme temeli oluştururken zaman ayırın. Yeni beslenme sisteminizi sevin ya da buna çabalayın. Göreceksiniz, her şey çok güzel olacak! :)



29 Aralık 2011 Perşembe

Bariatrik Cerrahi Sonrası Beslenme Kısırdöngünüzü Değiştirmek

Size kilo kaybı ameliyatları (her türü) için bir sır vereyim. Evlilik ve çocuk kararınız da dahil olmak üzere bu ameliyat; hayatınızda verdiğiniz -net- en önemli karar olacak. Hayatınızda vereceğiniz diğer önemli kararlar size eklenecek ya da sizden bir şeyler alacak şeyler iken, bu ameliyat sizi ruhsal ve bedensel olarak kökten değiştirecek yegane şey çünkü. 
Madem bu adımı attınız, zor olanı başarıp ameliyatınızı oldunuz (ya da planlıyorsunuz) ameliyattan sağlıklı çıkmanın bu işin sadece yüzde %60'ı olduğunuzu bilmelisiniz. Şahane bir doktor ya da muhteşem bir ameliyat, sizin beslenme sisteminiz kötü ve sağlıksız oldukça size yardım edemez. Uzun vadede tekrar aynı sorunları yaşamanız kaçınılmaz. Bir daha asla eskisi gibi olmam diye düşünürseniz yanılırsınız. Ne yazık ki; kilo kaybı ameliyatları mucize değil, sadece obezitede kullanılan en güzel silahlardır. Silahınızı doğru kullanmayı öğrenmek ise beslenme sisteminize hakim olmak ve sağlıklı bir beslenme sistemi oturtmaktır. 

Bu noktada en büyük yardımcınız -kendinizi hissetmeye başlamak- olacak. Eskiden hissetmediğiniz -doyma- hatta hatta - bir lokma daha yersem herhalde çatlayacağım- hissi geri gelecek. Bu en büyük avantajınız. Sizlere tavsiyem hiç bu hissi duyana kadar yemeyin e mi. :)
Gastric bypass ameliyatından çıktığımda, sıvı berrak beslenme listem bittiğinde manyakçasına kalori saymaya başladım. Çorbaların, tavuk suyu tabletlerin, aklınıza gelmeyecek en abuk şeylerin bile kalorisini sayıyordum. Bu, önlenemediği takdirde saplantıya dönüşebilir. Bir biçimde önledim bunu, itiraf ediyorum çok zor oldu. Buna kapılmayın. Söylemesi kolay gibi geliyor biliyorum. Pişirirken ya da dışarda yediğinizde bunu bir süre sonra otomatikman yapmaya başlıyorsunuz zaten ama benim gibi listeleri ezbere bilmeniz size bir şey kazandırmayacak, emin olun. 
Kalori sayma paniğim geçtiğinde ve bunu durdurmayı başarabildiğimde asıl önemli olanın kalori olmadığını, denge olduğunu farkettim. Yıllar önce bir belgesel izlemiştim. Bir tıp doktoru hayattan el etek çekip Nepal'e yerleşiyor ve alternatif tıp ile kafayı kırıyor. Adam -bence- çok mühim bir şey söylemişti. Dünyadaki tüm hastalıkların nedeni -aşırılık-tır. Kökende düşünürseniz adam çok haklı. Sadece obezite için konuşmuyorum, genelde hastalıkların nedeni bu gerçekten! 
Ameliyatınızın üzerinden bir zaman geçtikten sonra (evet hemen değil) aldığınız kalori miktarından daha çok yediklerinizin içeriğine dikkat edeceksiniz. Daha doğrusu etmelisiniz. Şunu açıklığa kavuşturalım.Geçmişe oranla da, normal sindirim sistemi olan biriyle kıyaslandığında da, çok az miktarda besleniyor olacaksınız ve ağzınıza atabildiğiniz her lokmanın sizin gerçekten ihtiyacınız olan şeyler olması şart.  
Bu nedenle öğün denegelerinizde protein > kalsiyum > vitamin > karbonhidrat > yağ dengesine bir süre sonra her şeyden daha fazla önem vermeye başlamalısınız. 
Günlük ihtiyacınız olan enerjiyi ancak bu şekilde sağlayabilir ve dengeli beslenmeye başlayabilirsiniz. Kilo kaybı ameliyatlarının çoğunda ameliyat sonrası vitamin takviyesi kullaılır. Şimdi şunu sorduğunuzu duyar gibiyim. "Madem vitamin kullanıyorum, neden bu kadar dengeli beslenmeme gerek olsun?" Bu ameliyat sonrasında yapılan başlıca hatalardan biri aslında. Sadece vitaminlere güvenmek!
Dışarıdan aldığımız multivitamin veya diğerleri emin olun ne kadar fazla içersek içelim, besinden aldıklarımızla aynı olmayacak ve vücudun bunları işleyiş mekanizması aynı yürümeyecektir. Besinleriniz konusunda doktorlarınızın önemle durması da bu yüzdendir.İhtiyacınız olmayan şeyleri yemek sizin için sadece ve sadece bir yüktür. Unutmayın, yolun başında yüklerinizden kurtulmak için bu kararı verdiniz. :)
Böyle konuştuğum zaman adeta bir besin Hitler'i gibi durduğumun farkındayım ancak size bir itirafta bulunayım ki; hayatta en istemediğim şey verdiğim kiloları geri almak. Bunun için çok çaba sarfettim. Kendimi çok eğittim ve devam ediyorum. Dolayısıyla kendinize bir "dur" mekanizması edinmezseniz, bu besin Hitler'i olmayı gerektirse de, gerçekten kilo almak, lanet olsun ki çok kolay. 
Henüz Türkiye'de yok ancak Youtube'da gastric bypass vloglarını incelerseniz uzun dönemde kilo almanın -nispeten- ne kadar kolaylaştığından yakınanları göreceksiniz. Bu yüzden yeni beslenme stilinizi  sağlıklı oluşturmanız üzerinde bu kadar duruyorum.
Dönelim dengeli öğünlere.
Vücudunuzun temel olarak gereksinim duyduğu başlıca besin kalemi proteinlerdir. Yağ veya karbonhidrat olmadan hayatınızı (en azından belli bir süre) sürdürebilirsiniz ancak protein yoksunluğu vücudunuz için tam bir yıkım olacaktır. Özellikle yoğun stress ve travma dönemlerinde vücudun protein ihtiyacı önemli bir biçimde artar. Ameliyat da major bir müdahale olduğu için ameliyat sonrası daha çok proteine ihtiyaç duyacaksınız. Sıvı ve püre beslenmesinde proteine kavuşmak bir nebze daha zordur. Bu nedenle bu dönemlerde özellikle buna dikkat etmelisiniz. 
Nedir başlıca proteinler? Proteinler hayvansal ve bitkisel olarak ikiye ayrılsa da (veganlar için kötü haber) başlıca ve en iyi işlenebilir protein kaynağı hayvansal olanlardır. Yine de bitkisel kaynaklıları da es geçmemek gerekir diye listeye alacağım.
Hayvansal Proteinler
-Yumurta
-Et
-Tavuk
-Balık
-Süt
-Peynir
Bitkisel Proteinler
-Mercimek
-Kuru fasulye
-Nohut
-Fındık
-Bulgur
-Tam buğday ekmeği 

[Daha sonra ameliyat sonrası için tarifler ve listelerde konuya gireceğim ancak ameliyatınızın erken dönemlerinde protein alacağım diye sakın ha mercimek yemeği, kuru fasulye, nohut, bulgur gibi ağır şeyler yemeyin. Bunu yapmayacağınızı tahmin ediyorum ancak yine de uyarmak istedim. Bunlar hem gaz yapıcılar, hem de erken dönem ameliyatlılar için tehlikeli besinlerdir.]

Günde aldığınız besinin yüksek miktarı protein ağırlıklı olmalıdır. Bunu aklınızdan lütfen çıkarmayın. Gelelim kalsiyum'a. Uzun dönemde yapılmış araştırmalar kilo kaybı ameliyatı olan kadınların -ne yazık ki- daha çok kemik erimesi riskinde olduğunu söylüyor. Kalsiyum zaten almamız gereken bir kalemken böylece önemi tavan yapıyor. Kadınlar için daha önemli olsa da erkekler için de bu önemin azımsanmaması gerektiğini düşünüyorum. 

Başlıca Kalsiyum Kaynakları 
-Süt
-Yoğurt
-Peynir
-Badem
-Pekmez
-Lahana
-Kuru Fasulye
-Susam
-Yumurta
-Zeytin

Yine burada önemli olduğunu düşündüğüm bir not düşmek zorundayım ki; ameliyatınızın özellikle erken dönemlerinde kalsiyum alacağım diye pekmez ya da susam yemeyin, pekmez dumping yapabilir(kalorisine girmedim bile farkettiyseniz), susam çok kalorilidir. (Emin olun bilmek bile istemezsiniz, o derece). Lahana ve Fasulye ameliyatınızdan çok sonraları (mesela 1 yıl) yiyebileceğiniz, belki de o zaman bile rahatsızlık verebilecek potansiyelde besinlerdir. Uzak durmanızı öneririm. 
Katı beslenmeye geçtiğinizde tabağınızda(öğününüzde) protein kaleminden sonra olması gereken  şey kalsiyumdur. Kalsiyumdan sonra belki öğün içinde (sebzeler) ya da dışında (meyveler gibi) alabileceğiniz vitamin kaynakları sizin için önemlidir. 

Vitaminler
Günlük hayatta yemeklerimizde kullandığımız ya da soframıza getirdiğimiz çoğu sebze ve meyve vitamin doludur. Dolayısıyla vitamin içeren besinleri listelemek gerekmez. Aslında doğadan gelen ve yenebilir şeylerin hiçbiri insan vücuduna yararsız değildir. Önemli olan hangilerinin bize maksimum yararı vereceğini seçmek ve doğru kullanmaktır. Öncelikle meyve ve sebzenizi kesinlikle taze tüketmelisiniz. Kabuğu soyulmuş ve 1 saat bekletilen bir portakalın vitamininin yüzde yirmisinin yok olduğunuzu düşünürsek sebze ve meyvelerimizi taze tüketmeli, stoklu almamalı, bittikçe az miktarlarda evimize sokmalıyız. 
Ameliyattan sonra ben meyve yemekte oldukça zorlandım. (Şu an 8.ayımı bitirmiş olarak yazıyorum ki; hala zorlanıyorum.) O yüzden tavsiyem asla sevmediğiniz, ağır gelen, sizi rahatsız eden bir şeyi yemeyin. Alternatifini bulmaya çalışın. Meyve yerine ben vitaminimi sebzelerden almaya gayret ettim hep. "Peki vücudum için gereken şekeri fruktoz olarak almayacaksam (meyvelerden almayacaksam) nereden alacağım?" derseniz, patates, havuç, bezelye gibi sebzelerde zannettiğinizden çok daha yüksek miktarlarda şeker vardır ve gereken şekeri buralardan alabilirsiniz. Ben öyle yaptım. :)

Ameliyat sonrası (bu birçok hastanın ortak görüşüdür) katılara geçme sürecinde en rahat yenen şey kabak'tır. Şişirmez, gaz yapmaz, püresi yapılır, yoğurda bulanır, kıymalı yenebilir. Ameliyat sonrası için en hafif ve güzel alternatiflerden biridir. Daha sonra vereceğim listelerde adını sıkça göreceksiniz. 
Karbonhidratlar 

Bir diyet için ne kadar lüzumsuz görünürse görünsün, uzun vadede karbonhidrat almak insan vücudu için son derece önemlidir. Bizim sıkça düştüğümüz yanlış ise karbonhidrat miktarıdır.

Günde 275-300 gr. karbonhidrat yetişkin bir insanın ihtiyacını karşılarken ameliyattan (bypass)  sonraki dönemde bizim için bu 2 yıl içinde gerçekleşebilecek bir süreçtir. Sonuçta diyet sürecinde günlük aldığımız miktar 60-100 gr'ı geçmemelidir. Zaten ameliyat sonrası 1. yılınıza kadar ekmek, makarna vs türevlerini muhtemelen yiyemeyeceğiniz için erken dönemde (6 ay) patates vbg. başka karbonhidrat kaynaklarına yönelip açığınızı kapatabilirsiniz. 100 gr. 'ın tamamını almaya ise en iyi ihtimalle 8 ay - 1 yıl sonra başlayabilirsiniz diye düşünüyorum. Başlıca karbonhidratlar ise şöyledir:

-Buğday
-Mısır
-Bal
-Pekmez
-Patates
-Pirinç
-Muz
-Yer fıstığı
-Kuru üzüm
-Havuç
-Yulaf
-Bezelye
-Arpa
-Çilek
-Muz
-Şalgam
-Karnıbahar


Yağlar
Duyduğumda çok şaşırdığım bir şeyi paylaşmak isterim sizinle. Yetişkin bir insanın günlük yağ ihtiyacı yaklaşık altı tatlı kaşığı kadar! Bu kadar az olduğunu duyduğumda gerçekten çok şaşırmıştım. Ameliyat sonrası süreçte tereyağı vs. gibi hayvansal yağlar yerine beslenme sisteminizi zeytinyağı ile oluşturmanız çok yararınıza olacak. Günde 6 tatlı kaşığı yağı şayet benim gibi -gerçek- et ve tavuk suyunu kullanıyorsanız zaten rahatlıkla alıyorsunuzdur. Almadığınızı düşünüyorsanız sebze yemeklerinizi pişirirken bir-iki tatlı kaşığı z.yağı/ayçiçek yağı eklemenizde bir sakınca yok.

Ben zeytinyağı kokusundan ve tadından oldum olası tiksinirim o nedenle yemeklerimi maksimum yağsız, tercihen et ve tavuk suyuyla yağa gerek olmadan pişiriyorum. (Çorba dahil.) O yüzden ayçiçek yağını da gönül rahatlığı ile tavsiye edebilirim.

Bunun dışında kahvaltılık margarinler, katı yağlar lügatinize bile girmesin. Tavsiyem o yönde. 

Unutmayın. Midenize inecek her lokma yararınıza olsun. Siz bu dünyaya yük taşımak için gelmediniz. Yüklerinizden kurtulmak çok zor ve bu yola girdiniz/gireceksiniz. Bir anlık heves, nefis, lokma...Kastettiğim bunlar değil. Bunlar herkesin hayatında zaman zaman olabiliyor. Ancak alışkanlık haline getirmeyin. Evet, nefis sahibi ve zafiyeti olan insanlarız ama bu nefsin de sahibi sizsiniz. Siz; ne yiyeceğinizi seçmeye muktedirsiniz!


 


21 Ekim 2011 Cuma

İnin o tartının üstünden :) [Gastric Bypass sonrası 1.ay]

Hayatımı kökten değiştirecek, güzelleştirecek ve iyileştirecek adımı attıktan sonraki en zor 7 gün geride kalmıştı. Ameliyat olup bitmişti, sapasağlam, komplikasyonsuz, mutlu mesut evimizin yolunu tutmuştuk. Her ne kadar kaldığımız hastane gerek hijyen, gerekse insanların tavrı olarak gayet güzel olsa da insan elbette evini, düzenini, hatta zaman zaman düzensizliğini bile arıyor. Hangimiz bir kez olsun dışarıdan eve girince "İnsanın evi gibisi yok." dememişizdir ki? :)

Ameliyattan sonra evime geldip her zamanki koltuğuma yerleştiğimde ilk düşündüğüm şey, hayatımda ne kadar büyük bir devri kapatıp, ne kadar büyük bir devri açtığım oldu. Kendi çapımda, kendi hayatım için bir devrim yapmış, bir başkasına katlanılamaz yahut olağanüstü gelebilecek riskleri almış ve yeni bir yaşam biçimine kucak açmıştım. İyileşecektim, iyileşeceğimi biliyordum ve arkamdaki defterleri ne pahasına olursa olursa olsun kapatacaktım.

Eve geldiğim gün doktorumun öğüdünü tutup biraz dinlendikten sonra hemen yürüyüşe çıktık. Bir kolumda annem ve bir kolumda Kadriye ablam, evin yakınlarındaki markete kadar gidip geldik. Çok yavaş adımlarla ve arada uzun molalar vererek de olsa yürüdüm.( Aşağı yukarı 250 mtr.) Bu tip ameliyatlardan sonra belki de en önemli şeylerden biri hareket etmek, yürüyüş vs.

Bu konuda özellikle ameliyatınız erken dönemlerinde doktorunuzun ağzına bakmanızı ve HER DEDİĞİNİ uygulamanızı tavsiye ederim. Bugün sıfır komplikasyonla ayaktaysam bunu gerçekten de doktorumun dediklerini harfiyen yapmama borçlu olduğumu düşünüyorum. Unutmayın ki doktorunuz ne kadar iyi, güvenilir ve ehil olursa olsun eğer siz hasta olarak istekli, bilinçli ve yardımcı olmazsanız sonuç almanız o kadar gecikir ve sorun yaşarsınız.

Bu dönemdeki önceliklerinizden birisi ise doğru beslenme. Ben doktorumun internet sitesindeki beslenme planını adım adım takip ettim. İlk bir haftamı sadece sıvı beslenerek geçirdim. Neydi bu sıvılar?

*Su
*Açık çay
*Suyla karıştılmış (yoğunluğu azaltılmış) GERÇEK meyve suları
*Terbiyeli tavuk suyu (Şehriyeli tavuk suyuna çorbanın şehriyesiz halini düşünün)

(Korkmayın bu sadece ilk bir hafta-on gün yiyecek planı. Bir haftanız dolduğunda genellikle daha ehven şeylere geçiyorsunuz. Kıvamı koyu olmayan, gaz yapmayan ve tanesiz çorbalar baştacınız oluyor.)

Normalde bu dönemde yağsız süt ve ayran içebilmeniz gerekiyor ama doktorum ilk 10 gün bunları içmememi söylemişti zira gaz sancılarım oluyordu ve malumunuz süt de ayran da gaz yapar. Şayet ameliyatınızdan sonra gaz probleminiz oluyorsa süt ve ayran konusunda temkinli olmanızı öneririm.

İlk bir hafta-on gün sonrası dönem:

Aşağıda vereceğim linkte doktorum Doç.Dr.Halil Coşkun'un gastric bypass sonrası için hazırladığı beslenme planını göreceksiniz. İncelemenizi tavsiye ederim. 

http://www.obezitecerrahisi.com/story/gastric_bypass_ameliyati_sonrasi_beslenme_plani

Şunu çok net söyleyebilirim ki ameliyattan sonraki dönemler içerisinde en çok sıkılacağınız dönem budur. Yeme - içmenin hayatınızdan ne kadar çok zaman çaldığını anlayacaksınız. Resmen bomboş kalacaksınız. Paniklemeyin! Hepimizin başına geliyor :)

İkinci sıkıntınız da (bünyeye göre değişmekle birlikte) gaz sıkıntısı olacak. Bu yüzden misafir kabul etmemenizi yahut çok kısa yanlarında kalmanızı önereceğim. Geğirme bu bir ay içerisinde adeta bir yaşam biçimi olacak sizin için. Keza gaz çıkarmak da öyle. ASLA ve ASLA bunları tutmayın. Şayet ev doluysa kaçın, yatak odasına, balkona kaçın ve işinizi görün. Sağlığınız için bunları yapabilmeniz çok önemli. Şayet tutarsanız ya da tutmaya çalışırsanız "çıkmayan gaz sancısı" ile kıvranabilirsiniz ve inanın bana bunu yaşamak istemezsiniz. Bir gaz sancısı gecesi kalp krizi geçiriyorum sanıp az kala acilde alıyordum soluğu. Yapmayın, etmeyin. 

Günlük yürüyüşlerinizi ihmal etmeyin. Kısa mesafelerle başlayıp, her gün biraz arttırarak yürüyüşe devam edin. Zamanla yürüyüşünüzün, nefesinizin açıldığını ve daha iyi yürüyebildiğinizi göreceksiniz. Bu hem dolaşım sisteminiz açısından, hem de ameliyat sonrası egzersizi olarak muhteşemdir. (Açık ameliyat olanların bir süre daha istirahat etmesi gerekibilir, doktorunuza danışın bu mevzuyu. Ben laparoskopik ameliyat için yazıyorum elbette:)

ASLA kaçamak yapmaya çalışmayın. Zaten teknik olarak yiyemezsiniz ama "taneli şeylerden yiyeyim, bir şey olmaz." demeyin. Ameliyatınızın hemen sonrasında mideniz hem küçük, hem de ödemden şiş olacağı için taneli yiyecekler tıkanmanıza sebebiyet verebilir. 

İnin o tartının üstünden! 
Biliyorum çok zor zira unutmayın ki bunları yaşayıp yazıyorum, demek ki ben de bir çoğunu yaptım :) İnin o tartıdan. Kaç gram verdiğiniz sizde saplatı olmasın. Tartınızı eskitmenin bir anlamı yok. Mümkün mertebe odağınızı değiştirmeye çalışın. Her sabah kahvaltıdan önce ve tuvalete gittikten sonra alacağınız sonuç, en kesin sonuçtur. ASLA geceleri tartılmayın. Kıyafetle tartılmayın, durduk yere asabınız bozulur. Bunları okuyup "hee, hee yaparı" deyip tartıya koşmayın, bak ne diyorum, yapmayın :) (Biliyorum, yapacaksınız :) 


Kendinizi başka ameliyatlılarla kıyaslamayın! 
Gerek hastanede tanışacağınız, gerek internette rastladığınız ameliyatlı arkadaşlarınızla (ameliyatınız aynı gün olmuşsa ve aynı kilodaysanız dahi) kendinizi, yedikleriniz, yiyemediklerinizi kıyaslayıp bunlaıma girmeyin. Unutmayın ki herkesin metabolizması farklı. Kimi hızlı, kimi yavaş kilo veriyor. "Şu kadar ay oldu, o x kilo vermiş, ben y diye kendinize hayatı zehir etmeyin." 


İlk bir hafta-on gününüz geçince yüksek ihtimalle ilk kontrolünüz için doktorunuza görünecek ve yeni beslenme listenizi alacaksınız. Artık yavaş yavaş akıcılığı arttırılmış (cıvık) püreleri ve koyu kıvamlı çorbaları içebilirsiniz. Yine de net yiyecek, içecek listeniz için doktorunuza danışmayı ihmal etmeyin. 


Bu dönemde tavuk suyu, içebiliyorsanız et suyu'na (yağı alınmış da olsa et suyu içemedim ben mesela) yapılmış orta kıvamlı çorbalar hayatınızı kurtaracaktır. Protein açısından zengin oldukları için doğru beslenmenizi sağlarlar. Unutmamanız gereken şey gaz yapıcı her nevi gıdadan uzak durmaktır. (Mercimek, ezogelin vs. gibi)

Kalsiyum değerleriniz açısından muhakkak süt içmelisiniz. Seçtiğiniz süt diyet (yağı alınmış ) olsun. Gaz yapmaması için bu dönemde ılık ya da sıcak içmenizi tavsiye ederim. Şayet içemiyorsanız mesela domates çorbanıza bir miktar lor peyniri koyup rondoda çekip için. Kalsiyum eksiğinizi tamamlayın. 


Taburcu olduunuz zaman size bir kısım vitamin yazılacaktır. (Yazılması gereklidir) Bunlardan başlıcası demir, b12 enjeksiyonu, multivitamin ve kalsiyum'dur. Doktorunuz gerekli görürse bunları azaltıp çoğaltabilir. Doktorunuzun verdiği kadar vitamini HER GÜN aldığınıza emin olun. Vitamin eksikliği uzun dönemde vücut için tehlikeli ve yıpratıcıdır. 

Şehir efsanelerinden ve yalanlardan uzak durun!
Sosyal medyayı takip eden biriyseniz ameliyatlı kişilerden bazılarından "Bir çorbayı dört saatte içiyorum." vs. gibi şeyleri sıkça duyacak ve bunalıma gireceksinizdir. Ben girmiştim. Bir çorbayı dört saatte içmiyorsunuz, korkmayın. Evet başlarda bir öğününüz (yaklaşık bir küçük çay bardağı kadar) 25 dk ila 45 dakika arası sürebiliyor ama saatler sürmüyor. Her duyduğunuza itibar etmeyin lütfen. 

ASLA eski yeme-içme siteminizdeymiş gibi davranmayın. Aceleniz yok. Suyunuzu kafanıza dikmeyin. (tıkanırsınız) İçeceklerinizi küçük yudumlarla ve yavaş yavaş için. Yiyeceklerinizi küçük yudumlarla alın. 

Ve tebrikler! Birinci aynınız bitti! En sıkıntılı dönemi göz açıp kapayıncaya kadar atlattınız, süpersiniz, kutlayın kendinizi ve inin o tartının üstünden! Hooop kime diyorum! :)))

[Aşağıdaki fotoğraf birinci ay kontrolüm sırasında, hastane bahçesinde çekildi. Yaklaşık (inanın tam hatırlamıyorum 15 kilo kadar vermiştim. 130 kiloyla başlayınca farkedilmiyor bile 15 kilo, devede kulak kalıyor ancak veri olsun, merakınızı gidersin diye koyuyorum]





[Ameliyatla ilgili aklınıza takılan sorular için bana her türlü mecradan ulaşabilir, yazabilirsiniz. ]








16 Ağustos 2011 Salı

İşte karşınızda büyük gün! [20.04.2011 Mgb Doç.Dr.Halil Coşkun]

Belki birçoklarına garip gelecektir ama hayatımda hemen hemen hiç ölüm korkusu yaşamadım ben. Belki hayatımın major hastalıklar ve ölüme çok paralel gitmesinden, belki acıya alışmaktan, belki de yetiştiriliş tarzından, bilemiyorum.

17 Nisan 2011 gecesi ameliyattan önceki son canlı yayınımı yaptım. Yayının sonuna kadar gayet sağlam, heyecansız ve itidalli olan ben, dinleyicilerimden helallik istediğim anda dayanamadım ve ağladım. Bu yaşadığım ölüm korkusu değil, bu kadar sevilmenin verdiği mutluluktu belki. Yazdığım her platformda, tüm sosyal medya araçlarında ameliyatımdan bahsettim ve helallik istedim. [Hak helal etmek benim için hep önemli bir mevzuydu, hala da öyle.] Pazar gecesi yatağıma yattığımda arkamda yüzlerce hatta binlerce insanın duası olduğunu biliyordum.

Hayatta bazı şeyleri bilirsiniz, hissedersiniz ama ispat edemezsiniz. Doktoruma olan güvenimin yanısıra ameliyattan sağ ve sağlıklı çıkacağıma adımın Başak olduğuna emin olduğum kadar emindim. Bunu o kadar kuvvetli hissediyordum ki...Bu ameliyat benim ikinci doğumum olacaktı. Buna kalben emindim ama ispatım elbette yoktu.

18.04.2011 Pazartesi sabahı erkenden hastanedeydik.[Bezmialem Vakıf Gureba]  1.71 boy-130 kiloyla, yandaş onlarca hastalıkla beri yandan onlarca tonluk umutla hastaneye yatmıştım. Bir yandan evrak işini hallederken bir yandan da son morbid obez kahvaltımı ediyordum. İki adet poğaça. İtiraf etmeliyim ki normalde rahatlıkla en az 3-4 poğaça yerdim ama sanıyorum heyecandan yiyememiştim.

Normal insanlar gibi bir çanta ile bir yere gitme huyum olmadığından sanki hastaneye değil de Antalya'ya tatile gitmişim gibi yerleşiyorduk odaya. İtiraf ediyorum biz ailece çok abartmıştık! Allahtan hastanelerde "özel oda" kavramı vardı da başka insanları rahatsız etmeden yerleşebildik.



Ameliyat öncesi rutin testler yapılıyordu bir yandan. Her şey yolunda gözüküyordu. Oldukça meşgul olmasına rağmen sevgili doktorum Halil bey bu süreçte beni hiç yalnız bırakmadı diyebilirim. Ne zaman biraz gerginleşsem artık hissediyor muydu yoksa tesadüf müydü bilemiyorum ama şak diye odanın kapısında o muhteşem güleryüzüyle beliriyordu. Pazartesi günü bana tembihlenen en önemli şey artık şu saatten sonra katı bir yiyecek yememem gerektiği idi. [ Buna ameliyattan önce benden başka uyan yokmuş, ben uymuştum ve içim gayet rahattı. Lütfen size söylenen zamandan itibaren ASLA katı bir şey yiyip içmeyin. Ufak bir kaçamak dahi ameliyatınız ve daha önemlisi hayatınızı tehlikeye atabilir zira mide-bağırsak ameliyatı oluyorsunuz. Çıldırmayın :)] Dolayısıyla aralarda sürekli çorba ve ayran içiyordum.

Pazartesinden Salı gecesine kadar zaman geçmek bilmedi. Ailemle her yapılan son testte dokuz doğurduk. Ameliyat sabahına kadar hep ayaklarım sorun çıkaracak diye korktum ne yalan söyleyeyim. Nihayet Salı günü olduğunda doktorum bu işi de ele almış ve ayaklarıma ultrason çektirmişti. O an stressle dolup taşsam da çıkan sonuç -ameliyata engel değildir- olunca ailecek gözyaşları içinde sarıldık birbirimize. Benimle birlikte her adımda onlar da rahatladı, derin bir oh çekti.

Nihayet Salı akşamı olmuştu. Ameliyat için gerekli olan emboli çoraplarımı giymiş, triflomu başucuma koymuş sanki hiç heyecanlanmıyormuş gibi yapmaya çalışıyordum. Sayfalarca kağıt imzalamış, yüzlerce kişiyle konuşmuş, artık zamanın geçmesini bekliyordum. Tam bu sırada -yine adeta hissetmiş gibi- sevgili doktorum geldi odaya ve sanıyorum ameliyattan önce son konuşmamızı yaptık. O'nun pırıl pırıl pozitif enerjisinden sonra zaten kötü şeyler düşünmem olanaksızdı ve düşünmedim de.



Ameliyat Sabahı

Ameliyat sabahı sabah 06:00'da yatakta dikilmiştim. Heyecan değil ama garip bir boşluk hissediyordum. Aşağı inip hava almak istedim. Annem kalktığımı hissetti sanırım, şak diye gözlerini açtı hemen. Aşağıya indik annemle. Gün yavaş yavaş doğuyordu. Son -hasta- nefeslerimi alıyordum. Sürekli aklımda şu vardı : Bana bir şey olursa - ki olmayacağını hissediyordum kimse kendini sorumlu ya da suçlu hissetmesin.. Bunu ameliyat sabahı anneme ya da doktoruma söylemem pratikte can acıtırdı ama anneme söyledim. Ne doktorumu ne de annemi gereksiz ruhsal bir yükle ardımda bırakmak niyetinde değildim.



Yukarı çıktık ve ameliyat saatini beklemeye başladık. Saat 8:00 diye planlanmıştı ameliyatım. Saat 7:30 sularında ameliyat için giyeceğim önlük ve bone geldi. Beni taşıyacak sedye de kapıya parketti. Havada oluşan melankoli zerreciklerini neredeyse görebiliyordum. Biri duygusal bir konuşma yapsa hepimiz hüngür hüngür ağlayacaktık. Saat gelene kadar uyumaya karar verdim. Aslında sadece gözlerimi kapatmış hayatımı düşünüyordum, sevdiklerimi. Bu zamana kadar benim yüzümden, hastalıklarım yüzünden yaşadıklarını. Geçecek diyordum, bugün bittiğinde hepsi geçecek....[Kısa bir ağlama molası yine]

Nihayet vakit geldi. O abuk subuk önlüğümsü şeyle sedyeye binmeye çalışmak gerçekten zordu ve giderayak kahkaha krizlerine girmeme sebep oldu. Annem sedye asansörüne kadar yanımda geldi. Kendimi zor tutuyordum. Bir adım daha atsa ağlayacaktım. Anneme o saniyeye kadar "Hakkını helal et." diyememiştim, o saniye ağzımdan döküldü. "Hakkını helal et annecim, seni seviyorum!" Annem elimi tuttu ve "Helal olsun, ben de seni seviyorum kuzum." dedi. Adeta türk filmlerindeki gibi bir sahneydi ve sedyeyi götüren arkadaşın bile gözleri doldu...

Asansörde kendimi toparlamaya çalışıyordum zira doktorumun son görmesini istediğim şey zırl zırıl ağlayan bir Başak'tı. Netekim toparlandım da. Ameliyathane katına geldiğimizde beni başka biri devraldı ve bekleme alanı gibi bir yere parketti (sedyeyi durdurma fiili nedir bilemiyorum, o yüzden parketti uygun geldi) Biraz ötemde yaşlı bir amca vardı fıtık ameliyatına girecek, onunla biraz sohbet ettikten sonra zaman geldi ve ameliyathaneye geçtik.

Şimdi biraz manyak olduğumu düşüneceksiniz ama ben oldum bittim ameliyathaneleri severdim. Uzay gemisi gibilerdi, hep ilgimi çekerdi. Geceleri boş vaktim olduğunda ameliyat izlerdim hep. (Böyle kadın olmaz olsun dediğinizi duyar gibiyim

Kendi olacağım ameliyatı defalarca seyretmiştim ameliyata girmeden. Hatta kullanılacak aletleri bile internetten  incelemiştim. Dolayısıyla etraftaki ıvır zıvıra yabancı değildim. Ameliyat masasına geçtim, bir yandan da anestezi uzmanıyla sohbet ediyorduk. Gerçekten çok soğuktu, o kadar soğukta titremeden iğne yapmak bile büyük başarıyken koskoca ameliyatlar yapılıyordu. Sektöre saygım bir kez daha arttı.

Sonunda anesteziyi alacağım ana gelmiştik. Bana uzak gelen ama aslında yakın bir mesafeden (ameliyathane ortamı) doktorumu gördüm. Artık gönül rahatlığyla kendimi bırakabilirdim. Kendime iyi uçuşlar diledim. 5-4-3...1'i sayamadan narkoz çayırlarında hopluyordum bile :)

Başaaak,başaaak,başaaak,başaaak...İçimden cevap vermeye çalışıyordum, Gayet de "efendim" dediğimi sanıyordum ama muhtemelen "neeöööee" gibi bir ses çıkardım. Yarım yamalak bozuk bir algıyla başımda dikilen yemyeşil bir adam hatırlıyorum. Koluma dokunuyor, tanıyamadığım için tepki veremiyorum. "Iaaaayöf" gibi sesler çıkarıyorum. Aslında demek istediğim "bitti mi?" idi.

"Ben Halil Coşkun" diyor yeşil kıyafetli adam. Ne alakası varsa o anda "Yırttık abicim yırttık!" repliği geliyor aklıma. "Geçti,bitti. İyisin." diyor doktorum. O an mantıklı ve güzel çok şey söylemek istiyorum ama iki kelimeyi bir araya getiremiyor beynim. Ağzımdan ne çıktı farkında değilim, sadece bakışlarımla teşekkür ediyorum. Halil bey anlar diyorum, o anlar... (Tabi teşekkür eden bakışlarla baktığımı sanıp narkozun etkisiyle muhtemelen yavru dana gibi bakıyordum o an, olsun :)

Odaya çıkışımı ve ilk saatleri hiç anımsamıyorum. İlk uyandığımda annem ve kuzenim başımda, oda kalabalık. Çok fazla gürültü var. Uyumak istiyorum demeye kalmadan tekrar uyuyorum. Acıdan ziyade hissettiğim şey uyku. Kaç sefer böyle uyanıp uyandım hatırlamıyorum. Ara sıra biri tansiyonuma, şekerime bakıyor. Ara sıra doktorumu görüyorum, ara sıra annemi ve kuzenimi. Bazen babamı. O gördüklerim gerçek mi değil mi onu bile ayıramıyorum. Tepemde bir sürü şey asılı, burnumdan ve karnımdan bir hortum çıkıyor. [Nazogastric hortum ve dren]. Galiba altımda da bir hortum var ama ne olduğunu kestirecek durumda değilim. Tek isteğim uyumak.



Ameliyatım 2,5 saat sürmüş.[Uyandırma, odaya gelme derken 4,5 -5 saat elbette] Biz daha uzun olacağını sanıyorduk. Her türlü uzama ihtimaline ve lap. ameliyatın açığa dönme ihtimaline hazırlıklıydık. Yine de çabuk çıkmam herkesi sevindirmişti. Ameliyatta olduğum süre boyunca sözlükten ve diğer sosyal medya mecralarından sayamayacağım kadar çok telefon, mesaj gelmişti. Bazı arkadaşlarım ve hatta yüzünü bile görmemiş olduğum bazı dinleyicilerim ziyaretime geldi. (gelmiş). Bu benim ve ailem için büyük lütuftu. Belki de insanlara iyi görünebilmek için, üzmemek için ameliyatımın akşamı hemen ayağa kalkmak istedim. Sırtımın ağrısı ve ameliyat kesileri dışında ne ağrım ne de acım vardı ama kimse bana inanmıyordu.

Nihayet akşam  Halil bey bir kez daha durmumu kontrol etmek için geldi. Gayet iyiydim ama yürümek istiyordum. "Kalkmak istiyorum hocam." dedim. "Bu gece yat bakalım, yarın sabahtan itibaren kalkabilirsin. İstemediğin kadar yürüteceğiz seni." dedi. Tamam bir gece yatmaya dayanabilirdim. Söz dinledim.

Ertesi sabah vizitten önce yine sevgili doktorum kontrole geldi ve yürüyebileceğim müjdesini verdi. Sırt ağrım dışında kesiklerim de çok acımıyordu. Annemin ve aile dostumuz Kadriye ablamın kollarında ayağa kalktım. Odadan çıktık, biraz yürüdük. Vizite gelen doktorlar şaşırmışlardı. Normalde hastalar yürümeye pek gönüllü olmuyormuş, ben kendimi atmıştım resmen yataktan. Yürümenin bu ameliyat sonrasında ne kadar önemli olduğunu biliyordum, sanıyorum o bilinçaltıma kazınmış.

Ameliyattan sonra en çok yaptığım şeyler koridorda yürümek, triflo üflemek, uyumak ve internette takılmak oldu. Çok büyük yorgunluk, bulantı, kusma hissi ve baş dönmesi hissetmedim. Tek sorunum sırtıma ve köprücük kemiğim civarlarına saplanan sabit gaz sancısıydı. Bu da ameliyatta karbondioksit verdikleri için normaldi. Yaşanması beklenen ve makul sorunları dahi yaşamadım. Bunun ameliyata çok motive olmamla ve metabolizmamla ilgisi olabilir, bilemiyorum. Belki de sadece şanslıydım. Her halükarda kolay bir iyileşme süreci geçiriyordum.

Ameliyattan hemen sonra diyabet için aldığım insülinler kesilmiş, bir gün sonra da şeker hikayem tarihe karışmış, şekerim regüle olmuştu. Ameliyatımın sanıyorum ilk hediyesi buydu. Diyabeti yendik! Evet inanılmaz görünüyor ama oldu!

Ameliyattan hemen sonraki süreçte beni en çok zorlayan susuzluk oldu. Serum aldığım halde su için öldüm bittim diyebilirim. Halil bey dahil odaya giren herkese Cuma sabahına kadar "Su istiyorum lütfeeeeeeeeeeeğn" diye yalvardım. Cuma sabahı nihayet sevgili doktorum ya halime acıdı, ya da benden yıldı bilemiyorum, "Yarın kaçak testinden sonra su içebilirsin." dedi. Dünyalar benim olmuştu. Bir gün sabredebilirdim, evet. 

Cuma günü aynı zamanda Halil bey Nazogastric hortumumu da çıkardı. "İçim gıcıklanıyor hocam." dedim. "Bu niye hala burada" dedi ve vıjt vıjt vıjt üç hamlede çıkarttı hortumu. Ben o şeyi boğazıma kadar sanıyordum, meğerse mideme iniyormuş!  İçim gıcıklanıyor tam da uygun kelimeymiş yani :) Bu arada hortum çekilirken canınız yanmıyor, 10 saniye bile sürmüyor, içiniz gıcıklanıyor, o kadar. Sanki içinize kocaman bir olta atmışlar da onu topluyorlarmış gibi. Sakın korkmayın ve hareket etmeyin işle sırasında. Altı üstü 10 saniye :) 
Ertesi gün sabahın seherinde kaçak testi için beklemeye başladım. Metilen mavisi ilave edilmiş suyu içecektim. Kaçak varsa drenden çıkacaktı. Tabii ki kaçağım yoktu anca bu yine benim hissettiğim ancak tıbbi bir ispat taşımayan şeydi. Metilen mavili suyu (tadı gerçekten çok iğrenç) içtim. İçsel olarak tahmin ettiğim üzere kaçağım yoktu. Gün benim günümdü. Hem kaçağım yoktu, hem de su içebilecektim. Çok küçük yudumlarla ufak bir bardak su içtim ağlaya ağlaya, şükrederek. 

 Normalde çoğu zaman otomatik olarak yaptığımız şeylerin ne kadar değerli olduğunu bir kez daha anladım. Cumartesi günü iyice hareketlenmiş, odada duramaz olmuştum. Şansıma hava çok çok soğuktu ve bahçeye çıkamadık, kantinde açık bir çay içip tekrar odamıza döndük. Açık çay içmek bile bünyemde devrim etkisi yaptı. O kadar güzeldi ki! 

Pazar sabahı ikinci kaçak testi için içinde ne olduğunu bilmediğim bir suyu (tadı metilenden daha iğrençti) içtim ve röntgen çekildi. Daha ufak kaçak var mı emin olmak için yapılan bu işlemden de sapasağlam çıkmıştım. Çok şükürdü, bin şükürdü! Pazar gününün diğer kısmı pazartesiyi bekleyerek, gaz sancıları çekerek ve her pazar yaptığım yayınımı yapamadığım için ağlayarak geçirdim. Bu zamana kadar yayınlarımı aksatmamıştım. Bu bir disiplin işiydi ve ben hastane yatağında buna ağlıyordum! (bkz: işkolik bir başak burcu kadını olmak)

Nihayet beklenen gün gelmiş, yedi günlük hastane misafirliğimin sonuna gelmiştim. Pazartesi sabahı drenim çıkarıldı. Bu da can acıtmayan bir işlemdi. Zaten 10 saniye sürüyordu. Nefesinizi tutmanız yeterli oluyordu.

Yapacaklarım, yapmamam gerekenler son kez anlatılmış ve sıra vedalaşmaya gelmişti. Hastaneden çıkarken benim kadar geniş gülümseyen var mıydı bilemiyorum ama yeni hayatıma, diyabetsiz, nld'siz, dertsiz tasasız hayatıma attığım adımın keyfi hem benim, hem de sevgili doktorumun yüzüne yansımıştı...

Artık yeni hayatımın, yeni doğumumun tadını çıkarmaktaydı sıra,
Yeni hayatım beni bekliyordu! :)












4 Ağustos 2011 Perşembe

Ameliyatınıza hazırlanırken bilmeniz gerekenler...


 Varolan probleminizin farkına varıp bir çözüm aramaya başladınız ve obezite cerrahisiyle tanıştınız. Öncelikle obezite cerrahisi için uygun hasta profilinde misiniz, bunu inceleyin. Nedir uygun hasta profili? 

  • VKİ 40 kg/m2'nin üzerinde olan veya 30-40 kg/m2 arasında olup eşlik eden hastalık durumlarında (hipertansiyon, diabetes mellitus, uyku apne send., artrit, vd.)
  • 18-60 yaş arası
  • Obezitenin en az 3 yıldır var olması
  • Hormonal hastalıkların bulunmaması
  • İlaç ve diyet tedavisine rağmen, en az 1 yıldır kilo veremiyenler
  • Alkol ve ilaç bağımlısı olmamak
  • Hastanın uygulanacak yöntemi anlaması ve ameliyattan sonra uyum sağlayabilecek durumda olması
  • Kabul edilebilir ameliyat riski 
[ *İlgili şartlar Doç.Dr.Halil Coşkun'un internet sitesinden kopyalanmıştır. ]

Obezite cerrahisi hastası kriterlerine uyuyorsunuz ve sizin için en uygun cerrahı da buldunuz. Tebrik ederim! Hekiminizle, size uygun ameliyat tipini istişareler ile belirlediniz ya da tahlil sürecine bıraktınız. Peki nedir bu noktadan sonra bilmeniz gerekenler? 

Öncelikle hekiminiz sizden (ameliyat tipine göre değişkenlik göstermekle birlikte) bir kısım tahlil ve test isteyecek. Tahlilleriniz ve testleriniz yapılmadan, anesteziye girmeniz olanaksızdır. Olacağını sanmıyorum ama sizden tahlil istemeyen bir hekim ile asla bu yola çıkmayın. Unutmayın sizden istenen tahliller sizin genel durumunuz, doktorlarınızın olası şüpheleri ve seçtiğiniz ameliyat tipine göre değişkenlik gösterebilir, artabilir yahut azalabilir. [Ekg, endoskopi/gastroskopi, akciğer grafisi, tam kan tahlili, uyku testi, endokrinoloji ve anestezi onayı temel tahlil/testlerinizdir.]

Tahlil süreciniz bittikten sonra sıra anestezi onayına gelecektir. Genellikle anestezi onayı en sona kalan işlem olur. Anesteziden onay da aldıktan sonra derin bir oh çekebilirsiniz. Artık hekiminize ve size uygun bir gün için takvim karşılaştırma zamanı!

Ameliyat gününüzü aldınız, mutlusunuz, heyecanlısınız. Peki ya şimdi neler yapmalısınız? Öncelikle "Nasılsa ameliyat olacağım, yedikçe yiyeyim." demeseniz iyi olur zira ameliyata ne kadar (nispeten) hafif girerseniz, ameliyatınız o kadar rahat geçer. Biraz çelişkili göründüğünün farkındayım ama güvenin bana, bu böyle :) [Malesef ben bunu yapamadım ve ameliyattan önce neredeyse dünyayı yedim. Avantajım ise ameliyat günümden çok yakın bir zaman öncesi tarihimi kararlaştırdık ve neyse ki "Başak ve diğer yarısı" biçimine gelmeden ameliyat tarihim gelmişti bile.]


Ameliyatınıza kadar geçecek sürede egzersiz yapmaya çalışın. Bunun da çelişkili durduğunun farkındayım ama ne kadar formda olursanız ameliyat o kadar rahat geçecektir. 

Kilo kaybı ameliyatlarının en büyük handikapı zaten ameliyat olacak hastanın obez/morbid obez olması ve değerlerinin stabil olmamasıdır. Aslında olası riskin ve komplikasyon olasılıklarının ana sebebi budur. O yüzden ameliyata olabildiğince (elden geldiğince) formda girmeniz sizin ve elbette doktorunuzun yararınadır. 

Şayet sigara içiyorsanız  (ki içmeyin) derhal sigarayı bırakmalısınız. Sigara genel zararının yanısıra -her türlü- ameliyat için risk oluşturur. [Bu konuda da talkın verecek yüzüm yok aslında ama...]

 Şayet gerek görürse hekiminiz sizi ameliyata kadar birkaç ilaca/vitamine/inhaler'a başlatabilir. Ameliyatınızın rahat geçebilmesi için hekiminizin verdiği ilaçları/vitaminleri düzenli kullanın. İhmal etmeyin. 

Kendinizi bu dönemde kaosa sokacak, negatif düşünmenizi sağlayacak her kişi/etken'den uzak durun. Gerekiyorsa (hassas bir yapınız varsa) haber dahi izlemeyin. Sizi neşelendirecek, motive edecek şeylerle meşgul olun. Bu dönemde kimsenin sizi üzmesine ve aklınızı karıştırmasına müsaade etmeyin. Unutmayın bu sizin hayatınız, bu zamana kadar çektiğiniz acıyı (fiziksel/ruhsal) siz çektiniz ve hayatınızın en önemli kararını verdiniz. İnsanların araştırmadan yaptığı yorumlar son derece heves kırıcı olabiliyor zaman zaman. Bu nedenle sizi neşelendirecek birşeyler bulun, gerekirse uydurun. 

Eğer çalışıyorsanız işyerinizden ameliyatınız için (mümkünse tarih opsiyonlu) izin alın. Tam olarak iyileştiğinizi hissetmeden işinizin başına geçmeyin. [Tabii bunu yazmak kolay ama şu zamanın işleri için çok mümkün olmayabilir. Siz yine de elinizden geleni yapın.]

Şişeden ve kana kana su için. Eskiden yarım litre suyu kafama dikebilen ben, şimdi haza hanımefendi tarzını benimsiyor ve minik yudumlar halinde su içiyorum :)

Çoban salata yiyin. Hatta benim için de yiyin. [Bunun konuyla ilgisi yok, sadece canım çekiyor :)] 

Ameliyattan sonra bir süreliğine size refakat edecek aile bireyi ve/veya arkadaşınız olması gerekir. Bunu ameliyatınızdan önce kararlaştırın. 

Ameliyatınıza iki - üç gün kala evinizi temizleyin/temizletin. Çamaşırlarınızı yıkatın/ütüleyin. Arzu ediyorsanız yüz/saç bakımınızı yapın. Kendinize güzel filmler ayarlayın, okumaktan hoşlanıyorsanız kitap alışverişi yapın. [Ben irvin Yalom ve Atilla Atalay arası mekik dokumuştum, tavsiye ederim.]

En önemli ve atlamamanız gerekeni; ameliyatınızın olası sonuç, getiri ve komplikasyonlarını öğrendiğinizden emin olun. Unutmayın ki ameliyatınız sizin için kişisel tarihinizde bir dönem noktası ve bu önemli olaya gereken kıymeti verin. Bunun bir avantajı da, ameliyattan sonra varsayalım en ufak bir gaz sancısında panik olmanızı engelleyecek, sizi durumunuza daha hakim kılacaktır.

Ameliyatınızdan bir gün önce doktorunuzun sizden istediği ya da ameliyatınızdan sonra kullanmanız gereken (emboli çorabı, triflo vs) edindiğinizden emin olun. 

Kişisel temizliğinizi, bakımınızı yapın. Hastane çantanızı hazırlayın. Hastane çantanızda [aşağı yukarı 7 gün kalmak için] olması gerekenler aşağı yukarı şöyledir: İki-üç adet önden düğmeli, bel lastiği olabildiğince bol pijama ya da gecelik, yeteri kadar iç çamaşırı, iki-üç çift çorap (ayaklarınız üşüyecek, emin olun.) ıslak mendil, peçete, sıvı sabun, kağıt havlu, normal havlu, şampuan, diş fırçası, diş macunu, diş ipi, ağız gargarası, plastik bardak, telefonunuzun şarj aleti, kullanıyor olduğunuz ilaçlar, kullanıyorsanız gözlük ya da lensleriniz, üşüme derecenize göre yelek ya da hırka. Kadınlar için saç tokası/bandı, periyodunuzun günü değilse bile stress faktörünü de hesaplayarak hijyenik ped, gecelik giyecekseniz belden altınızı örtecek bir sabahlık.

Buraya bir parantez daha açmak istiyorum, ihtiyacınız olacak malzemeler, kalacağınız hastane ve odaya [ve elbette süse püse düşkünlüğünüze] göre değişkenlik gösterecektir. Bizim hastaneye gidişimiz yaklaşık 6 çantayla olmuştu ki tahmin edebileceğiniz üzere ben son derece süsüne, bakımına düşkün bir insanım ancak aldığımız şeylerin hemen hemen yarısını da kullanmadık. Emin olun ameliyattan sonra ojelerinizi değil su içme vaktinizin gelip gelmediğini düşüneceksiniz. 

Annem ve refakatçim olduğu için ve ayrıca özel odada kalma imkanım olduğu için ben netbook almayı tercih ettim ama hastaneye ne kadar az değerli eşya götürürseniz, o kadar iyidir. 

Yeterli miktarda nakit para. [Hastanede kredi kartıyla uğraşmak istemeyeceksiniz] 

Evet çantanız da hazır olduğuna göre bu gece hayatınızın son morbid obez/obez uykusuna yatmanın verdiği keyifle uyuyabilirsiniz! [Heyecandan uyuyabilirseniz tabii!] 

Heeeeey! Sabah oldu! Saat çalıyor, telefon kendini yerden yere atıyor duymuyor musunuz? 

Uyanın, yeni hayatınız başlıyor!

























29 Aralık 2012 Cumartesi

"Kusura bakmayın ama biz işi bırakıyoruz."

"Kusura bakmayın ama biz işi bırakıyoruz."

Yaşlı adam ve gürültücü öğrenciler

Yaşlı bir adam emekli olduktan sonra bir lisenin yanında küçük bir ev aldı. Emekliliğinin ilk bir kaç haftasını huzur
içinde geçirdi ama ders yılı başlayınca huzuru kaçtı.

Okulların açıldığı ilk günden başlayarak öğrenciler, dersten çıkar çıkmaz yollarının üzerindeki her çöp bidonunu tekmeliyorlar, anlamsız sesler çıkararak bağırıp, çağırıyorlar, dayanılmaz gürültüler yapıyorlardı. Çocukların gürültülerinin
dinmek tükenmek bilmeyeceğini anlayan yaşlı adam, bu işe bir son verebilmek için kurnazca bir çözüm buldu. Ertesi gün
çocuklar öğrenciler okuldan çıkıp, yine dayanılmaz gürültüler yaparak evinin önünden geçerken yaşlı adam dışarı çıktı,
onlara bir öneride bulundu.

"Siz hepiniz çok tatlı çocuklarsınız, çok da eğleniyorsunuz" dedi.
"Bu neşenizi sürdürmenizi istiyorum sizden. Ben de sizlerin yaşındayken aynı biçimde gürültüler çıkarmaktan
hoşlanırdım. Siz bana gençliğimi anımsatıyorsunuz. Eğer her gün buradan geçer ve gürültü yaparsanız size her gün
bir dolar veririm. Kabul mü?."
Bu öneri çocukların çok hoşuna gitti. Her gün hem eğleniyorlar, hem bol bol gürültü yapıyorlar, hem de bir dolar para kazanıyorlardı.

Bu durum bir hafta bu biçimde sürdükten sonra bir gün yaşlı adam çocukları yine durdurdu ve onlara kısa bir açıklama yaptı:
"Çocuklar, yaşam pahalılığı, enflasyon beni de etkilemeye başladı" dedi. "Bugünden sonra size ancak elli sent verebileceğim.
Beni anlayışla karşılayacağınızı umarım."

Bu durumdan pek hoşlanmamalarına karşın çocuklar yaşlı adama anlayış gösterdiler ve günlük gürültülerini elli sent karşıladığında yapmayı kabul ettiler. Aradan birkaç gün daha geçtikten sonra yaşlı adam bir gün çocukları yine durdurdu
ve onlara bir durum açıklaması daha yapmak zorunda kaldığını bildirdi:
"Bakın, bizim emekli paralarını gününde ödemiyorlar" dedi.
"Durumum biraz sıkışık... Üzülerek söylüyorum ama yapabileceğim başka bir şey yok... Bundan sonra size ancak
yirmi beş sent verebileceğim... Tamam mı?.. Anlaştık mı?"

Yaşlı adamın bu son önerisi, çocukların hiç de hoşuna gitmedi. "Olanaksız bayım" dedi içlerinden biri. "Günde yirmi beş
sent için bu işi yapacağımızı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Kusura bakmayın ama biz işi bırakıyoruz."

Alıntı

Gerçeğe Şüphe ile Ulaşılır

18 Aralık 2012 Salı

Street Fighter X Mega Man PC'ye Çıktı, Ücretsiz!

Street Fighter X Mega Man PC'ye Çıktı, Ücretsiz!

Capcom daha önce söz verdiği gibi Street Fighter x Mega Man'i PC için ücretsiz olarak yayınladı. Mega Man'in 25. Yıl kutlamaları kapsamında geliştirilen oyun bir hayli keyifli duruyor.

Bu ücretsiz dövüş oyununu indirmek için: http://www.capcom-unity.com/mega_man



Merhaba
GoGoBaBa


17 Aralık 2012 Pazartesi

Müzik :: Şebnem Ferah

  Şebnem Ferah

Queen, Heart gibi grupların şarkılarını çalarak Türkiye'nin ilk kadın rock gruplarından Volvox'un kurucusu olan Şebnem Ferah, Türkiye'de rock müzik denilince akla gelen sayılı isimlerden. Müzikal kariyerini basit ve net bir şekilde "15'imdeyken gitar çalıp şarkı söylemek benim her şeyimdi. O heyecanımı hala kaybetmedim" cümleleriyle tanımlayan ve hala müziğini icra etmeye devam eden Ferah, kariyerine altı stüdyo albümü, bir konser DVD'si, sayısız düet ve yüzlerce konser sığdırdı.


 


Makedonya'nın başkenti Üsküp'ten Yalova'ya göç eden Ferah Ailesi'nin son üyesi olarak 12 Nisan 1972 senesinde dünyaya gelen Şebnem, babasının ve ablasının müzikle ciddi anlamda ilgilenmesinden etkilenerek solfej derslerine; kendince şarkı söyleyip, mandolin çalmaya başladı. O zamanlar eğlenmek için yaptığı bir şey olan müzik, Bursa'daki Namık Sözeri Lisesi'ne yazılıp yatılı okumaya başlayınca hayatının amacı haline geldi. İlk defa ailesinden uzak kalan genç kız, seneler sonra hislerini "...Ailem beni öyle bir güven içinde büyüttü ki, bir adada yalnız başıma kalsam bile hayatta kalacağıma inanırdım." diye ifade etti.


 


Lise yıllarında Pegasus adlı bir müzik grubunda solistlik yapan Şebnem, 1988 senesinde Türkiye'niin ilk kadın rock gruplarından Volvox'u kurdu. Gitar ve vokalde yer alan Ferah, lisede tanıştığı Duygu Karpuz ve Ebru Bank'ı da gruba dahil etti. Elektro gitarda Duygu, bass gitarda Ebru ve davulda Bursa'da tanıştıkları Gül Ağırca yer alıyordu. Bursa'da açılan rock bar ve Sedat Yıldırım Sarıcan'ın desteğiyle konserlere çıkan dörtlünün gidişatı, Şebnem'in Ankara'daki Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ekonomi Bölümü'nü kazanmasıyla farklı bir boyut aldı.

Bölümü istemediğini anlayan Şebnem, ikinci sınıfında bıraktığı okulunu İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı'nda devam ettirmeye karar verdi. İstanbul gibi büyük bir şehirde rock müzik yapan Volvox, zamanla eleman değişikliğine uğradı. Grubu bırakan Ebru'nun yerine gelen Buket Doran, bugün hala birlikte sahne aldığı Şebnem ile yakın dost oldu. Ayrıca, modacılarımızdan Arzu Kaprol ve rock müziğin kadın seslerinden Özlem Tekin de Volvox'ta çalan diğer isimler.


 


Türk metal müzik gruplarından Pentagram'ın ön grubu olarak çıkan Volvox, Sis Bar ve Kemancı Bar tayfası tarafından sevilmişti ve dönemin rock müzik dergiler, fanzinleri neredeyse her sayılarında Volvox'tan bahseder olmuşlardı.

"Biz kadın rock müzisyenleri olarak çok fazla zorluk çektik. Öyle zamanlardı ki rock müzik performansı izleyemezdik bile. İzlemek için yılbaşını beklerdik."


 


1993 sonlarında çatırdamaya başlayan Volvox, 1994 senesinde dağıldığını duyurdu. İskender Paydaş, Onno Tunç ve Sezen Aksu'nun yapımcılığını üstlendiği ilk albümü "Kadın" için stüdyoya giren Şebnem Ferah, Tarkan Gözübüyük ile birlikte çalıştı. Raks Müzik Yapım tarafından 7 Aralık 1996 senesinde çıkan albümden Vazgeçtim Dünyadan, Fırtına, Bu Aşk Fazla Sana ve Yağmurlar adlı parçalar kliplendi. Satış rekorları kıran albüm, uzun zaman medyanın gündeminden düşmedi. İlk konserini 1997 Nisan'ında İzmir Ege Üniversitesi'nde veren Şebnem, altı bin kişiden fazla insanın geldiği bu etkinlik, müzisyenin gelecek vaat ettiğinin kanıtıydı.


 


"Volvox'ta çalarken gelecekte albümlerimin çıkacağı, şarkılarımın dinleneceği beklentisi içinde değildim. Duygularımla hareket ediyordum, o zaman ne yapmak istiyorsam onu yapıyordum. Bugün hala duygularımla hareket ederim. Volvox bitti, kendimde albüm yapabilecek gücü gördüm ve çalışmaya başladım."

Binlerce kopya satan ilk albüm başarısından konserden konsere koşan Şebnem, 1998 senesinde ablası Aycan Ferah'ı kaybetti. Ölümcül hastalığa yakalanan Aycan'ın hastalık döneminin oldukça sancılı geçtiğini söyleyen Şebnem, ikinci albümü "Artık Kısa Cümleler Kuruyorum"u ablasına "Bana müzik aşkını ilk kez hissettiren ve adeta öğreten canım ablam" diyerek ithaf etti.


 


6 Temmuz 1999 tarihinde çıkan ikinci albümünden Bugün ve Artık Kısa Cümleler Kuruyorum adlı parçaları kliplendiren Ferah, tüm Türkiye'yi acı içinde bırakan 17 Ağustos 1999 depreminde babası Ali Ferah'ı yitirdi. Bir sene arayla iki büyük kayıp yaşayan Şebnem, müziğe sıkı sıkı bağlanarak ara vermeden çalıştı.


 


Sezen Aksu, Sertab Erener, Nilüfer, Çelik, Tarkan, Tüzmen, Cenk Eroğlu ve Haluk Levent gibi müzisyenlere çeşitli şarkılarında geri vokalde eşlik eden Şebnem, Azeri sanatçı Polat Bülbüloğlu ile yaptığı "Gel Ey Seher" düeti ile de Azeri müzikseverlerin beğenisini kazandı. Ayrıca, 1989 senesinde çekilen "The Little Mermaid" animasyonu için "O Dünyada" adlı bir parça yazdı.


 


18 Ekim 2001 tarihinde üçüncü stüdyo albümü "Perdeler"i yayınlayan Ferah, albümdeki Perdeler parçasının farklı bir versiyonu için Finlandiyalı müzik grubu Apocalyptica ile birlikte çalıştı. Perdeler ve Sigara adlı parçalara klip çeken Şebnem, albümün CD versiyonunda Amerika'ya yaptığı yolculuğu ve Apocalyptica ile olan çalışmalarını sunuyor. Albüme ek olarak, son parçadaki bir kaç dakikalık sessizlikten sonra Yemen Türküsü'nü söyleyen müzisyen, dinleyicilerine hoş bir sürpriz yaptı.


 


"Ablamı ve babamı kaybetmek, hayatımın en zor dönemlerinden ikisini yaşattı. Perdeler'den sonra bir süre evime kapandım. 18'lerimdeyken izleyip de etkilendiğim ne kadar film, müzik varsa hepsini bir bir elden geçirdim. Eski heyecanımı yakalamak istiyordum."

Türk rock müzisyenlerinden Teoman ile de sıkı dost olan Şebnem, arkadaşının "İki Yabancı" adlı parçasında ona eşlik etti. Dipnot olarak, şarkıda Ferah'ın sesinin kısık olduğunu, ancak Teoman'ın görüşüyle, bu haliyle farklı bir hava kattığını da belirtelim.


 


Dördüncü albümü için stüdyo çalışmalarına başlayan Şebnem, 15 Mayıs 2003 tarihinde yayınladığı "Kelimeler Yetse" albümünde bambaşka biri olarak karşımıza çıktı. Aldatılmış, kadınlık gururu incinmiş, aşk acısı çeken ama yine de güçlü bir kadın imajı veren "Kelimeler Yetse", Ferah'ın da hep söylediği gibi, yazdığı en kişisel parçalardan oluşuyor. Albümden, Gözlerimin Etrafındaki Çizgiler, Ben Şarkımı Söylerken ve Mayın Tarlası parçalarına klip çeken usta müzisyen, Fanta Turnesi'ne çıkarak albümünü tanıttı.

Kargo grubu ile "Kalamış Parkı" düeti, Mor ve Ötesi grubu ile "Küçük Sevgilim" düeti, Nilüfer'in çıkardığı düet albümündeki "Erkekler Ağlamaz", Ogün Sanlısoy ile "Bir Ben" düeti, Müzeyyen Senar ile "Vardar Ovası" ve "Sarı kurdelem Sarı" düetleri, Bulutsuzluk Özlemi konserinde "Sözlerimi Geri Alamam" düetiyle beğeni toplayan Ferah, 2005 senesinde dinleyenlerine göre 'en sert', kendisine göre 'en keskin' albümü olan "Can Kırıkları"nı piyasaya sürdü. Karin Karakaşlı'nın "Can Kırıkları" adlı kitabından etkilenerek adını verdiği albümünden Ferah, Can Kırıkları ve Çakıl Taşları adlı parçalara klip çekti. Bu albümden Hoşçakal adlı parçaya da klip çeken Şebnem, yapım şirketiyle yaşadığı sorun yüzünden daha yayına girmeden klibi geri çekti.


 


Her konserine binlerce dinleyicisine seslenen müzisyenin canlı performansındaki başarısından bahsetmeden geçmek olmaz. Konserlere Aykan ilkan (davul), Metin Türkcan (gitar), Buket Doran (bass gitar), Ozan Tügen (klavye) ve Ceren Tügen (geri vokal) ile birlikte çıkan Şebnem Ferah, menajer Yeşim Doran ile birlikte çalışmaktadır.

"Beni seven insanlara her zaman samimi cevap veriyorum. Bu yüzden aramızda arkadaşlık ilişkisi oluyor. Şarkılarımı da bu samimiyetle yazıyorum. İçimden geçenleri törpülemeden, hapşırır gibi çıkıyorlar."



 


2007 senesinin 10 Mart gününde Bostancı Gösteri Merkezi'nde konser veren Ferah, bu konserini DVD olarak piyasaya sürdü. Orhan Şallıel ile birlikte çalıştığı bu DVD, kısa zamanda en çok satanlar listesinin baş numarasına oturdu. Çıkardığı beş albümden performanslar sergileyen Şebnem, Çakıl Taşları ve Sil Baştan performanslarını klip olarak yayınladı.


 


Koçfest ve Coca-Cola Soundwave ile şehir şehir gezen başarılı şarkıcı, son olarak 2009 senesinin Aralık ayında "Benim Adım Orman" adlı altıncı stüdyo albümünü çıkardı. Bu albümden Yalnız ve Eski'yi kliplendiren Ferah, Aylin Aslım, Badem, TNK ve Hayko Cepkin ile "Özgürce Yaşa" adında bir şarkı söyledi. Ayrıca, şarkının sadece Şebnem Ferah yorumu da mevcut.


 



LeechTurk :: LeechTurk TSF FORUMS : v1.7.2 by xam :: Müzik :: Şebnem Ferah

murmur
Zır Deli / İnfazcı Muco


Kayıt Tarihi: 11-08-2011
Mesajlar :675

12 Aralık 2012 Çarşamba

Facebook: 2012 Yılına Genel Bakış Gogobaba E. Gökhan Kayan



Yılına Genel Bakış
Facebook   :
Gogobaba E. Gökhan Kayan  
Bu yılki önemli gelişmelerin, öne çıkan gönderilerin ve popüler haberlerin dahil en önemli 20 anına genel bir bakış.

http://www.facebook.com/yearinreview/GoGoBaBa

11 Aralık 2012 Salı

Amiga: 25 senelik efsane!

Amiga: 25 senelik efsane!

Tam 25 yıl önce ortaya çıktı; altın çağını yaşadı ve battı! Ama hala unutulmadı...


 


1987, Commodore'un yılıydı: 25 sene geçse de hala unutulmayan bilgisayar Amiga 500, 90'lı yıllarda tüm dünyanın en sevilen oyun cihazı olmuştu.

25 yıl önce, Avrupa'da, özellikle İngiltere ve Almanya'da, Commodore, ucuz Amiga 500 ev bilgisayarıyla bir başarı hikayesi yazdı. 8-bit jenerasyonunun yerine geçen Amiga 500, özellikle de genç müşterilerden aldığı güçle Atari ST ve IBM PC gibi güçlü rakiplerini geride bıraktı ve 90'ların pazarına egemen oldu.

Amiga 500'ün tek eksiği TV bağlantısıydı; Amerikalı kullanıcılar bir adaptör ya da monitör alıp bu sorunun üstesinden gelirken Avrupalı kullanıcıların televizyonlarında hali hazırda bulunan scart bağlantısı ile Amiga 500'ün parlak RGB görüntüsü televizyona yansıyordu. Amiga 500'üne 512KB - 1MB arası ek hafıza koyanlar ise göreceli olarak daha ufak bir para karşılığında rakipsiz ve geleceğe yönelik bir bilgisayara sahip oluyorlardı.

Üstün bir oyun bilgisayarı

 


1988'den itibaren Amiga 500'ün yolculuğuna yığınla yüksek kaliteli yazılım da eşlik etti. Hali hazırda pek çok Amerikan firması Commodore'dan dönüp PC'ye yanaşmaya başlamışken, özellikle Psygnosis, British Telecom'un alt firması Rainbird ve geliştirme takımlarından Bitmap Brothers ve Sensible Software gibi İngiliz firmaları sıradışı oyunlara imza attılar. Kısa bir süre sonra Fransız, Alman ve İskandinav programcılar da A500 trenine katıldılar. 80'lerin sonunda Amiga 500 için 1000'den fazla oyun piyasaya sürülmüştü ve bunların pek çoğu da sadece bu platforma özeldi.

Yasal yazılım pazarının yanında bir de hacker'ların yarattığı pazarda popülerleşen korsan oyunlar, gençliği tekno akımına yakınlaştırdı. Amiga yazılımlarının "kırılması (crack)" sayesinde bu yazılımlar çok daha büyük kitlelere ulaştı fakat hala bunun Commodore'un sonunu mu hazırladığı yoksa Amiga'nın başarısında temel sebep mi olduğu tartışılır.

Kitleler için bilgisayar

 


Şurası kesin ki, yazılım kırılma ve bu sayede yazılımların okullarda arkadaşlar arasında takası olmasaydı pazar bu kadar hızlı ve güçlü büyüyemezdi. 80'lerin sonuna doğru Amiga en popüler bilgisayar haline gelmişti; hatta kimi Bayern Münih oyuncuları bile Commodore formalarıyla sahaya çıkıyorlardı. Yani Amiga 500, Commodore'u, tarihin en büyük bilgisayar üreticilerinden biri haline getirmişti.

Ne yazık ki Amiga 500, aslında Commodore'un son parlak fikri oldu. Kompakt bilgisayarların pazara hakim olmasıyla birlikte donanım geliştirmekte geri kaldı Commodore. Belki de elindekini yeterli sanmak gibi bir yanılgıya düştü. Ama sonun başlangıcı çoktan gelmişti bile...

Amiga 600: Sonun başlangıcı

 


Üst seviye modeller Amiga 2000, A3000 ve A4000, DOS-işletimli PC filosunun karşısında duramadı. Daha sonra düşük fiyata alt seviye modeller piyasaya sürmeyi deneyen Commodore, bu hamlesiyle de geri dönmeyi ek başaramadı.

Birkaç uyumluluk sorunu dışında (yeni işletim sistemi eski oyunların hepsini tanımıyordu) dış görünüş olarak hiç değişmeyen Amiga 500+'nın ardından 1992 senesinde Amiga 600'ü tanıttı Commodore. Amiga 500'ün çevre birimleriye uyumlu olmaması, yüksek fiyatı ve nümerik olmayan klavyesiyle Amiga 600, hayranlarının beklentilerini yarı yolda bıraktı. Üstelik tamamen lehimli yapısı ve bu yapının soketlerde yaşattığı sorun, donanım güncellemesi yapmayı da çok zorhale getirdi. Ayrıca işletim sistemi yine pek çok oyunla uyumlu değildi.

Bir çağ sona eriyor

 


Yine 1992 yılında, Amiga 600'ün çıkışından sadece birkaç ay sonra, Commodore azalan prestijini ve popülaritesini toparlamak için Amiga 1200'ü piyasaya sürdü. Görünüş olarak Amiga 500'e benzeyen fakat yeni AGA-çipsetini kullanan, teknik ve grafik olarak Amiga 600'den çok daha üstün olan Amiga 1200, dahili sabit disk ile yükseltilebiliyordu. Fakat ne yazık ki Commodore'un bu hamlesi çok geç kalmıştı; market Sega ve Nintendo, IBM ve Apple arasında güç yarışmasına dönüşmüştü bile... Böylece Commodore'un çağı da sona ermiş oldu.

Amiga öldü, efsanesi yaşıyor

 


Amiga CD32 isimli konsolla CD-ROM piyasasına atılmayı da deneyen Commodore, pazarın yenilmez liderleri Sega ve Sony'den pay kapmaya çalıştı fakat sadece birkaç yüz bin CD32 cihazı satabildi. 29 Nisan 1994 tarihinde ise, şirket resmi olarak kepenklerini indirdi.

Avrupalı oyun geliştiricileri Amiga'nın tecrübesinden yararlandı ve daha sonraları teknik olarak benzer Sega Mega Drive konsolu piyasaya sürüldü. 80'lerin ve 90'ların grafik programlama uzmanları, Amiga'nın programlanması için kullanılan geliştirme araçları ve ara yazılımlar Playstation Co. tarafından devralındı. Peter Molyneux ve Jez San'dan David Perry'e, DMA, Codemasters ve Factor 5'ten Reflections'a kadar 21. yüzyıla damgasını vurmuş sayısız oyun ve üretici, ilk ünlerini Amiga 500'de kazanmışlardı...

KAYNAK

 


Dik dur ve gülümse bırak neden gülümsediğini merak etsinler

Nazlı Masatçı Davası İle İlgili Basın Açıklaması :

Nazlı Masatçı Davası İle İlgili Basın Açıklaması :


Posted: 11 Dec 2012 06:55 AM PST
Basına ve Kamuoyuna;
01.09.2010 yılından bu yana Tiyatromuzun oyuncusu Nazlı Masatçı, İnan Süver’e destek eyleminde oynadığı “Palto” isimli sokak oyunundan yargılanmaktaydı. Bugün 20. Sulh Ceza Mahkemesi’nde karar davasına çıkan oyuncumuz, eyleme katılan 5 kişi ile birlikte, “Halkı Askerlikten Soğutmak” suçlamasından 6 ay ceza aldı. Hakim “mahkemede gösterdiği iyi niyet” için sanıklara 6′da 1 indirim uygulayarak cezayı 5 aya indirdi. Ve sonra 5 yıl boyunca benzer suçlara karışmamaları kaydıyla cezayı 5 yıl erteledi.
Bizler en basından beri bu davada yargılanan sanat olduğunu söyledik. Bugün orada ceza alan Nazlı Masatçı değil, N.Gogol’dur. Bu davaya karşı belirleyeceğimiz duruş, sanatın gelecekte nasıl bir yerde duracağını gösterecektir. Nazlı Masatçı’ya verilen ceza sadece İzmir Yenikapı Tiyatrosu’na değil, “Rağmen” açılış yapan Şehir Tiyatroları sanatçılarına, Devlet Tiyatrosu’nun kapatılmasına ve şehir tiyatrolarının yönetmeliğinin değiştirilmesine karşı çıkan bütün bir kamuoyuna verilmiş gözdağıdır.
Adalet’in terazisi “uslu” çocuklar olmayı öğretmeye koşullandırılmış olsa da bizler uslu durmayacağız.
N.Gogol’u bu suçta yalnız bırakmayacak ortaklar bulacağız. Mesela W. Shakespeare, A.Çehov, P.Weiss, B.Vian ya da Melih Cevdet Anday, Can Yücel, Yaşar Kemal, Haldun Taner.. Oyunlarımızı her koşulda sahneye ve sokağa “Bir derdimiz var ki” diye çıkaracağız.
Tüm dostlarımız ve dost olamayanlarımız bilsin ki; bir toplumun sanatı yapanlar, yasalarını yapanlardan daha güçlüdür.
Dava sürecinde kamuoyuna, “Sanat Yargılanıyor, susacak mısınız?” diye sormuştuk. Yüzlerce insan imzalarıyla, onlarca aydın-yazar-sanatçı yazılarıyla
destek vermişti. Bir kez daha soruyoruz şimdi; N. Gogol 5 ay ceza aldı! Ne yapacaksınız?
Sanatta işlenebilecek hiç bir suç yoktur !
İZMİR YENİKAPI TİYATROSU

Posted: 11 Dec 2012 02:29 AM PST
Vicdani retçi İnan Süver’in tutuklu olduğu dönemde İzmir’de destek için yapılan eylemde Gogol’un yazdığı Palto adlı oyunu oynayan tiyatrocu Nazlı Masatçı’nın içinde olduğu 6 kişinin yargılandığı davada karar çıktı.
İzmir 20. Sulh Ceza Mahkemesi, 6 kişi hakkında TCK’nın “halkı askerlikten soğutmak” eylemini düzenleyen 318. maddesinin ihlal edildiği gerekçesiyle 6 ay hapis cezası verdi. Ceza, “iyi hal indirimi”yle 5 aya indirildi. Mahkeme, hükmün açıklanmasını 5 yıl erteledi.
‘SANATIMIZI YAPMAYA DEVAM EDECEĞİZ’
Duruşma sonrasında Bayraklı Adliyesi’nin önünde açıklama yapan Yenikapı Tiyatrosu yönetmenlerinden Orçun Masatçı, Bugün N. Gogol halkı askerlikten soğutmaktan 5 ay ceza aldı. Endişeye mahal yok 5 yıl boyunca suç(!) işlemezse ertelendi.
A. Çehov’u, W. Shakespeare’i, H. Taner’i, G. Dilmen’i ne zaman yargılayacaklar heyecanla bekliyoruz..
Unuttular ama hatırlatalım;
Bir toplumun türkülerini (sanatini) yapanlar, yasalarinı yapanlar daha güçlüdür.
Masatçı, söz konusu cezanın Türkiye’de “adalet”in nasıl tecelli ettiğini gösteren örneklerden biri olduğunu belirtti.
(etha)

6 Aralık 2012 Perşembe

şöyle özetleyeyim şapka konusunu.

Aslanın canı çok sıkılmıştır, hemen tilkiyi çağırır.
“Çok canım sıkılıyor, vakit geçirecek bir şeyler bul bana.” der.

Tilki sinsice gülerek ;
 “Tamam Kralım, su kıyısına gidelim.Orada bulduğumuz ilk hayvanı dövelim.” der. 

Bu fikir aslanın pek hoşuna gider ama bahane lazımdır.
Tilki onu da düşünür hemen.
“Şapkan niye yok deyip pata küte döveriz kralım” der Tilki.  
Hemen su kıyısına inerler.Orada bulunan Tavşanı çağırır aslan yanına.

”Nerde lan senin şapkan”  der.
Tavşan şaşırır.
”Ne Şapkası kralım.”  Demeye kalmadan, Aslan Tavşanı evire çevire döver.
Ertesi gün aslanın yine canı sıkılır ve su kıyısına iner.  Tavşanı tekrar çağırır yanına.
Yine ”Nerde lan senin şapkan”  der Aslan ve yine pata küte döver tavşanı.
Bu olay üç gün tekrarlanır. ….
Dördüncü gün  Aslan Tilkiye ;
”Hep aynı soruyu sormak ve aynı bahaneyle dövmek ayıp oluyor. Değişik şeyler bul” der.
Tilki de;  ”Elbette bulurum sayın kralım, hatta buldum bile. Tavşandan sigara isteyelim. Filtreli getirirse,  neden filtresiz getirmedin, filtresiz getirirse neden filtreli getirmedin diye dövelim...” der.
Aslan beğenir bu fikri ve hemen tatbik eder.
Tilkiyi de yanına alarak su kıyısına inerler.
Aynı tavşan, kafası gözü sargıda, titreyerek yiyecek bir şeyler aramaktadır dere kenarında.
Aslan tavşana ”Git bana bakkaldan sigara al...” der
Tavşan hemen koşmaya başlar ama bir iki adım sonra durup geri dönerek,
” Filtreli mi Olsun,  yoksa filtresiz mi sayın kralım” diye sormaz mı…  
Aslan şaşırmıştır. Ne diyeceğini bilemez,  hemen bağırmaya başlar ;
    “NERDE LAN SENİN ŞAPKAN !”

Gül yaprağı

GÜL YAPRAĞI
Uzakdoğu'da bir budist tapınağı, bilgeliğin gizlerini
aramak için gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli
olan incelik; anlatmak istediklerini konuşmadan
açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı
geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi.
Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden
kapıda herhangi bir tokmak, çan veya zil yoktu.
Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki budist,
kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan
sonra söz'süz konuşmaları başladı. Gelen yabancı,
tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu.
Budist bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar
suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı.
Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz
demekti. Yabancı tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir
gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı.
Gül yaprağı suyun üsünde yüzüyordu ve su taşmamıştı.
İçerideki budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak
yabancıyı içeriye aldı. Suyu taşırmayan bir
gül yaprağına her zaman yer vardı.

İmza Çağrısı: Sanatta İşlenebilecek Bir Suç Yok :

İmza Çağrısı: Sanatta İşlenebilecek Bir Suç Yok :

 İmza Çağrısı: Sanatta İşlenebilecek Bir Suç Yok
3
Yayınlayan yenikapi on Aralık - 2 - 2012 | 39 Yorum Oyuncularımızdan Nazlı Masatçı, oynadığı bir sokak oyunundan kaynaklı İzmir Sulh Ceza Mahkemesi’nde yargılanmaktadır. 4 Aralık 2012 tarihinde son mahkeme hayata geçecektir. Öncesinde gazeteye vereceğimiz ilanlarla mahkemeye bu imza kampanyasını sunmayı düşünüyoruz. Katkı koymanız önemlidir. Lütfen imzalarınızı isim ve soyisim belirterek ya da kurumunuzun adını bildirerek; sanattasucyok@gmail.com adresine yollayınız. Mahkemeye verilecek metin aşağıdaki gibidir. Sevgiler…
İzmir Sulh Ceza Mahkemesi’ne;
İzmir Yenikapı Tiyatrosu oyuncusu Nazlı Masatçı bir vicdani red eyleminde oynadığı sokak oyunundan kaynaklı mahkemeniz tarafından “Halkı askerlikten soğutmak” suçlamasıyla yargılanmaktadır.
Biz aşağıda imzası bulunan kurum ve insanlar herhangi bir sanat eserinde işlenebilecek bir suç olduğuna inanmıyoruz. Nazlı Masatçı’nın oynadığı oyundan yargılanmasını kabul edilemez buluyor ve beraatini talep ediyoruz.


İMZA LİSTESİ (Son Güncelleme: 04.12.2012, 10:15)
1-Ezgi SEZER
2-Zeynep ERDOĞDU
3-Ece KİREZCİ
4-Mahir ÖZEL
5-Hakan KİREZCİ
6-Esme SARITAŞ
7-Ahmet Vehbi YILDIZER
8-Halkın Takımı Dergisi
9-Martı Sanat Tiyatrosu
10-Ferdi ÖZTABAK
11-Uğur İPEK
12-Gülgün İŞBİLEN
13-Serkan KIRMIZI
14-Ekim Devrim ÇAPARTAŞ
15-Miray ÖZTURAN
16-Ufuk AKTAŞ
17-Taylan Özgür NEFES
18-Gülin ÖZÜAYDIN
19-Yağmur KAYA
20-Tiyatro Karga
21-Mehmet Emin TURAN
22-Kahve Bahane
23-Mert AKALIN
24-Yaşar GÜNDEM
25-Onur ATAYOĞLU
26-Piren AYHAN
27-Emre BUCAK
28-Onur ÇATAL
29-Toprak Sahne Tiyatrosu
30-Özgür YÜKSEKDAĞ
31-Didem DİRİK
32-Ayşegül ÖZDOĞAN
33-Fatma TOKSÖZ
34-Emel Cansu AKSEL
35-Şirin ERAKIN
36-Üner MUSLUKÇU
37-Ceren KÜÇÜKKURT
38-Özcan YAŞAR
39-Deniz Güney İŞİNTEK
40-Ragıp YAVUZ
41-Korkut AKIN
42-Duvara Karşı Tiyatro Topluluğu
43-İstanbul Şehir Tiyatroları Sanatçıları Derneği (İŞTİSAN)
44-Umur ÖZLÜER
45-Ayşen AYGÜN
46-Dilşad GÜNGÖR
47-Esra COŞKUNER POYRAZ
48-Cebrail KELEŞ
49-İmece Tiyatro
50-Kil İşleri
51-İbrahim VARLI
52-Sokak Sanatları Atölyesi
53-Serap TELÖZ
54-Kum Edebiyat Dergisi
55-Üstün AKMEN
56-Sibel ÖZBUDUN
57-Temel DEMİRER
58-Yine Mi Tiyatro Topluluğu
59-Damla AHKEMOĞLU
60-Erdener EVİN
61-B. Seçkin KAYMAZ
62-Melike YAŞAR
63-NKK Gösteri Sanatları Topluluğu
64-Nilüfer Sokak Oyuncuları
65-Esra GÜNEŞ
66-Ezgi ÖZKAN ALTAYLI
67-Dilek SUER
68-Uğur DOĞAN
69-Canan GÜNAŞTI
70-Uğur Baran TOKER
71-Kemal MADEN
72-Yücel ERTEN
73-Gül KAPAR
74-Ozan GÖZEL
75-Atilla CEYLAN
76-Reyhan GÜLDAL
77-Neslihan MANİOĞLU
78-Mehmet BORA
79-Nihan SUSULU
80-Uğur ÖZKAYA
81-Gamze YILMAZ
82-Enver MUTLU
83-İzmir Hareket Tiyatrosu
84-Mehmet DURU
85-Mesut GÜNGÖR
86-Beyhan GÜNGÖR
87-Bilgesu YAPRAK
88-Abdullah UYSAL
89-Nadine DOĞAN
90-Süleyman ASLITÜRK
91-Fırat BAYIR
92-Kadriye DEMİREL
93-Gökhan GÖKÇE
94-Semah TUĞSEL
95-Tiyatro Avesta
96-Dilan GEZMİŞ
97-Çağdaş AYDIN
98-Yunus Emre KIRKANAHTAR
99-Mehmet UÇAR
100-Janset KARAVİN
101-Deniz DOĞRUER
102-Deniz GÜLENER
103-Ezgi AKYILDIZ
104-Bahar SAVAŞ
105-Ceyda TAŞDEMİROĞLU
106-Selahattin Samet DEMİR
107-Duygu ONAY
108-Ahmet BİNGÖL
109-Cüneyt UZUNLAR
110-Gülseren AYDIN
111-Gülsüm SOYDAN
112-Semih ÖZCAN
113-Kemal ORUÇ
114-Tiyatro Eğitim Derneği
115-Drama Kumpanya
116-Emre DURSUN
117-Mustafa ÖZGÜNGÖR
118-Ayşe Merve ARSLAN
119-Salih TANIŞ
120-Candeğer DELEN
121-Hebûn LGBT Diyarbakır
122-Mesut KARA
123-Modern Zamanlar Sinema Dergisi
124-Burcu SÖZERİ
125-Uğur AKİPEK
126-Murat COŞKUNER
127-Ufuk Ebru DÖLENEKEN
128-Buket ULUKUT
129-Sinem SİNAN
130-Zafer GECEGÖRÜR
131-Gökhan ALTUNTAŞ
132-Hakan ALTUNTAŞ
133-Gülnaz ALTUNTAŞ
134-Hüseyin ALTUNTAŞ
135-Melek Selin SÖZMEN
136-Ümit Bahadır KARACA
137-Melis BULU
138-Defne EPİKMEN
139-Redhack
140-Ayşegül EKİNCİ
141-Samsun Sanat Tiyatrosu
142-M. Ergün IŞILDAR
143-Ayşe YILDIRAN
144-Faysal TEKOĞLU
145-Selin İŞCAN
146-Orkun AKGÜNDÜZ
147-Cansu ATEŞ
148-Derviş KARA
149-Nazin Andaç BEYHUN
150-Özge MEMİŞOĞLU
151-Utkan BUGAY
152-Alperen ÇÖL
153-Nilay ŞİT
154-Senem PORDUĞAN
155-Ümit ŞAHİN
156-Erman BALIKÇI
157-Cem KAPLAN
158-Bilge KOCAARSLAN
159-Mümin HÜSEYİNOĞLU
160-Ferhat Yılmaz Tiyatrosu
161-Cihan ZİYAN
162-Kübra Teberik YURT
163-Halil İbrahim ŞAN
164-Turgut ÖZAR
165-Tamer Barış ÜLGER
166-Namık KARTALOĞLU
167-Zuhal KAYA
168-Gülşah KIRBIYIK
169-Fatma ÜNSAL
170-Can SATILMIŞ
171-Büşra KIVRAK
172-Aksine Tiyatro
173-Cemal EKİCİ
174-Firaz SUMMAKOĞLU
175-Selda TEMÜRTÜRKAN
176-Milas Düşün Kültür Sanat Merkezi
177-Selçuk GÜNAY
178-Melike ARAÇ
179-Haluk IŞIK
180-Yeryüzü Sahnesi
181-Doğu EROĞLU
182-Kültürlerarası Araştırmalar Derneği
183-Metin GÜLER
184-Sarphan UZUNOĞLU
185-İkaros Kültür Evi
186-Turgut KESKİN
187-Adnan ÇETİN
188-Ayten ÖNYILMAZ
189-Volkan DEMİRKAN
190-Nüvide ERTEK
191-Sibel TURUNZ
192-Halil SAVDA
193-Pakize Melek BULUT
194-İlknur YATIR GÜNSAN
195-Sunar AYTUNA
196-Mete AKALIN
197-İsmail IŞILSOY
198-Sare Feyza ALAYBEYİ
199-Mehtap ÖZKAN
200-Nebahat PEKGÜLEÇ
201-Ayşe DRAZ
202-A. Şahin FİDAN
203-Hadiye İNCEOĞLU
204-Onur AYDIN
205-Kitap Dengi Girişimi
206-Arguvan Çiftlik Köyü Derneği
207-Ceren İMAL
208-İmgesu ÜNAL
209-Bilgihan KÖSALİ
210-Raziye Şeyma KELEŞ
211-Emrah Gökhan KAYAN
212-Fatma KÖSALİ KAYAN
213-Turgut KAYAN
214-Oğuzhan KAYAN
215-Elif ÇABUK KAYAN
216-Metehan KAYAN
217-Merve HATİPOĞLU
218-Nazlı DOĞAN

3 Aralık 2012 Pazartesi

İmza Çağrısı: Sanatta İşlenebilecek Bir Suç Yok

Bir eylemde oynadığı sokak oyunundan sonra halkı askerlikten soğutmakla suçlanan Nazlı Masatçı’nın 4 Aralık’ta gerçekleştirilecek karar duruşması 11 Aralık 2012, saat 09:00′a ertelenmiştir.
11 Aralık’ta Sanat Yargılanıyor!
Sanata duyarlı tüm kamuoyunu 11 Aralık’ta, Bayraklı Adliyesinde ses vermeye çağırıyoruz!
İzmir Yenikapı Tiyatrosu

Oyuncularımızdan Nazlı Masatçı, oynadığı bir sokak oyunundan kaynaklı İzmir Sulh Ceza Mahkemesi’nde yargılanmaktadır. 4 Aralık 2012 tarihinde son mahkeme hayata geçecektir. Öncesinde gazeteye vereceğimiz ilanlarla mahkemeye bu imza kampanyasını sunmayı düşünüyoruz. Katkı koymanız önemlidir. Lütfen imzalarınızı isim ve soyisim belirterek ya da kurumunuzun adını bildirerek; sanattasucyok@gmail.com adresine yollayınız. Mahkemeye verilecek metin aşağıdaki gibidir. Sevgiler…
İzmir Sulh Ceza Mahkemesi’ne;
İzmir Yenikapı Tiyatrosu oyuncusu Nazlı Masatçı bir vicdani red eyleminde oynadığı sokak oyunundan kaynaklı mahkemeniz tarafından “Halkı askerlikten soğutmak” suçlamasıyla yargılanmaktadır.
Biz aşağıda imzası bulunan kurum ve insanlar herhangi bir sanat eserinde işlenebilecek bir suç olduğuna inanmıyoruz. Nazlı Masatçı’nın oynadığı oyundan yargılanmasını kabul edilemez buluyor ve beraatini talep ediyoruz.

İMZA LİSTESİ (Son Güncelleme: 03.12.2012, 15:07)

26 Kasım 2012 Pazartesi

Haka - Yeni Zelanda'nın 140 yıllık savaş dansı

Haka - YouTube

Yeni Zelanda'nın 140 yıllık savaş dansı
Yeni Zelanda'nın dünya tarafından bilinen en önemli kültür sembollerinden biri olan "Haka Dansı" aynı zamanda savaş dansı olarak biliniyor. Yeni Zelanda'da yaşayan Maori kabilesine özgü bir dans olan Haka ilk kez 1810 yılında ortaya çıktı. Efsaneye göre Kabilenin savaş şeflerinden Te Rauparaha rakip kabilelerden savaşçıların kendisini öldürmek için geldiğini öğrenince kaçmaya başladı. Bir çukura girerek saklandı. Çukurun başında kendisini vücudu kıllarla kaplı bir savaşçı liderin beklediğini gördü. Ancak bu kişi onu öldürmek yerine özgürlüğünü verince Rauparaha da çukurdan çıkarak günümüze kadar değişmeden gelen Haka dansının sözleriyle dans etmeye başladı. Aynı zamanda bu dansla kendisini öldürmek isteyen savaşçılardan intikam almak için de yemin etti. Rauparaha daha sonra bu dansı tüm Maoriler'e öğretti ve girdikleri tüm çatışmalardan önce düşmanlarını korkutmak için kabile üyeleri Haka yapmaya başladı.

Sözleri
Haka dansı edilirken Yeni Zelandalılar şu sözleri kullanıyor:

Ölüm bu, ölüm bu!
Yaşam bu, yaşam bu!
İşte bu kıllı adam ile,
Güneş yeniden doğdu!
Yanyana durun, yanyana!
Zirveye çıkacağız, zirveye.
Güneşin doğduğu yere!

Dansın kareografisi
Dansın kareografisi bir hayli ilginç. Yüze korkutucu bir ifade verip el ve kolları sert şekilde hareket ettirmeye dayanıyor. Önce avuç içi dirseklere vurularak huhhh huhhhh haaaaaaaaaa şeklinde nidalarla izleyenlere dönülüyor sonra yine avuç içi bu sefer kolun üzerine getirilerek huhhh huhh haaaaaaaa nidasıyla vuruluyor.


Ka mate Ka mate
It is death It is death
Ka ora Ka ora
It is life It is life
Ka mate Ka mate
It is death It is death
Ka ora Ka ora
It is life It is life
Tenei Te Tangata Puhuruhuru
This is the hairy man
Nana i tiki mai whakawhiti te ra
Who caused the sun to shine again for me
Upane Upane
Up the ladder Up the ladder
Upane Kaupane
Up to the top
Whiti te ra
The sun shines!

14 Kasım 2012 Çarşamba

Sevgili Öğretmenim NEVİN GÜZELCE yollamış.

Yaş 87 ama....
Aşağıdaki görüş, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'e ait...87 yaşında ve görevinin başında. Dergiye verdiği röportajda bakın neler söylüyor:
 -"Yaşımın 87 olması benim için kesinlikle bir sorun değil.
 Hiç kimseyi yaşıyla yargılayamazsınız.
> Yaşlı insanlar genç davranabilir, genç insanlar da eski kafalı olabilir.
> Bence bir kişiyi, kimliğindeki doğum tarihine bakarak değerlendiremezsiniz.
> İnsan için önemli olan vizyonu ve enerjisidir. İnsanı bunlarla
> değerlendirebiliriz."
>
>
> Şimon Peres'le ilgili bu röportaj beni çok etkiledi.
> Geçmişte 80-90 yaşındaki kişilerin neler yaptığını araştırdım.
> Picasso, 90'nda nefis eserler veriyordu.
> Goethe, Dr. Faustus'u 80'unden sonra kaleme aldı.
> Verdi, Otello'yu 73 yaşında, Falstaff'ı 80 yaşında bitirdi.
> Mikelanj, 80'li yaşlarında hala yaratıyordu.
> İngiliz düşünürü Thomas Hobbes, 90'nını geçtikten sonra bile yazdı.
> Peki vücudu ve aklı dik ve dinç tutmanın sırları ne?
> Hayattan kopmamak.
> Öğrenmeyi sürdürmek.
> Her yaşta hedefli olmak.
> Bu konuda ABD'li ünlü komedyon George Corlin'in ilginç önerileri var:
>
> 1. Zorunlu olmayan sayıları çöpe atın. Yaş, kilo, boy...
>
> 2. Sadece neşeli arkadaşlarınız olsun. Suratsız negatif insanlara
> yaklaşmayın.
>
> 3. Öğrenmeyi sürdürün. El işleri, bilgisayar, bahçecilik. Beyniniz atıl
> kalmasın. Atıl kafa iblisin tezgahıdır. İblisin adı da, Alzheimer'dir.
>
> 4. Küçük şeylerden zevk almaya bakın.
>
> 5. Sık sık, uzun uzun ve var gücünüzle gülün.
>
> 6. Gözyaşları olacaktır. Katlanın, yas tutun, başka yaşantılara geçin.
>
> 7. Çevrenizi sevdiklerinizle doldurun. Aileniz, kedi, köpek, kuş, balık,
> müzik, bitkiler... Ne olursa. Eviniz, sığınağınız olsun! Tadını çıkarın!...
>
> 8. Sağlığınızın kıymetini bilin. İyiyse, üstüne titreyin. Bozuksa,
> düzeltin. Siz kendiniz
> düzeltemiyorsanız, yardım isteyin.
>
> 9. Vicdan azabından uzak durun. Çarşı pazarda gezin, ülkenizi ve yabancı
> ülkeleri dolaşın. Ama sakın suçluluk ve pişmanlık duygusuna kapılmayın.
>
> 10. Sevdiğiniz insanlara, onları sevdiğinizi söyleyin. Her fırsatta
> sevdiğinizi hissettirin.
>
> 11. Hiç unutmayın ki yaşam, aldığınız soluklarla değil, soluk kesen
> anlarla ölçülür.

6 Kasım 2012 Salı

Türkiyenin İlk Modern Doğaçlama Tiyatrosu Mahşeri Cümbüş Sahnede

Türkiye'nin İlk Modern Doğaçlama Tiyatro Ekibi Mahşer-i Cümbüş ile Beyin Fırtınası ya da Tiyatro Sporu Hayalhane'de!

  • Türkiye'nin ilk modern doğaçlama ekibi Mahşer-i Cümbüş, televizyonların ardından sahnede!
  • Birbirinden ünlü oyunculardan oluşan ekibi ile Mahşer-i Cümbüş'ü canlı canlı izleme imkanı
  • Beyin Fırtınası'nı ve Tiyatro Sporu'nu keşfetme şansı
  • Burak Satıbol, Yiğit Arı, Ayhan Taş, Dilek Çelebi, Ayça Işıldar, Özlem Türay ve dahası ile keyifli dakikalar!
Bu kez perde bambaşka bir deneyim için aralanıyor. Mahşer-i Cümbüş, tiyatro sporu ile sahnede size keyifli dakikalar yaşatmaya hazırlanıyor!

Mahşer-i Cümbüş, Türkiye'nin ilk modern doğaçlama ekibi olarak sahnede sizi Beyin Fırtınası ile tanıştırıyor.

Bu ne sadece bir tiyatro, ne de bir spor; bu interaktif, eğlenceli ve doğaçlama bir tiyatro!

Image 1

Mahşer-i Cümbüş

Türkiye’de Modern Doğaçlama Tiyatro'nun öncüsü olan Mahşer-i Cümbüş, 2001 yılı Mayıs ayında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü öğrencileri tarafından kuruldu.

Aynı yıl Eylül ayında Ankara Tenedos Kafe’de “Tiyatro Sporu” gösterilerine başladı. Mahşer-i Cümbüş 2003 yılının Ağustos ayında İstanbul’a taşınarak faaliyetlerini İstanbul’da sürdürdü. Mahşer-i Cümbüş kurulduğu günden bu yana Ankara ve İstanbul başta olmak üzere bir çok ilde gösteriler sergiledi ve festivallere katıldı. Türkiye’de Modern Doğaçlama Tiyatro'nun öncüsü olan Mahşer-i Cümbüş, Doğaçlama Tiyatronun gösteri biçimlerinden biri olan “Tiyatro Sporu”nu Türkiye’de ilk defa seyirci ile buluşturdu.

Kuruluşunun 5. yılında kendi sahnesi " Mahşer-i Cümbüş Hayalhanesi " ni açtı. Ekip bugüne kadar 500'ün üzerinde “Tiyatro Sporu”, 200’ün üzerinde “Beyin Fırtınası” gösterisi yaptı.

Türkiye’de Modern Doğaçlama Tiyatro'nun öncüsü olan Mahşer-i Cümbüş, bir başka ilke daha imza atarak 2007 yılında Türkiye’nin ilk doğaçlama şov programı “Anında Görüntü Show”u ekranlara taşıdı ve Türk televizyonlarında yepyeni bir dönem başladı.

Image 2
Beyin Fırtınası
İlk kez 2006 yılında Mahşer-i Cümbüş tarafından geliştirilen ve Hayalhane’de oynanan, yarışma mantığına dayanmayan yeni bir gösteri biçimidir. Modern doğaçlama tiyatro’nun tüm türlerinde olduğu gibi, Beyin Fırtınası’nda da seyircinin katılımı oldukça önemlidir.

Çeşitli sayılarda "longform" adı verilen uzun biçim oyunlar yanyana gelir ve tüm oyuncular birlikte oynarlar. Uzun biçim oyunlar, sadece bir anın oynanmadığı, tamamlanmış oyunlardır. Oyuncular, seyirciden alınan yönelimler doğrultusunda öykü, karakter ve temayı ortaya çıkararak tamamlanmış oyunlar sergilerler. Oyuncuların performanslarının dışında, doğaçlama müzik ve ışık da uzun biçim oyunlarda çok etkilidir. Seyirciler tamamlanmış bir öykü seyrederken, farklı mekanları, duygu durumlarını ve karakterlerin etkilerini, oyun sırasında tasarlanan müzik ve ışığın etkisiyle daha da gerçekçi hissederler. Hatta bu etkiyi arttırmak için gerektiğinde oyuncuların sesle yaptıkları efektler de önemli rol oynar.

Tiyatro Sporu

1977’de Alberta, Calgary’de Keith Johnstone tarafından geliştirilen Tiyatro Sporu fikri, hararet yaratan ve seyirci tepkisi çeken profesyonel güreş  müsabakalarında kullanılan tekniklerin Johnstone tarafından gözlemlenmesiyle icat edilmiştir.

Tiyatro Sporu; oyuncuların iki takıma ayrılıp her iki takımın da seyircilerden alınan çıkış noktalarıyla çeşitli “shortform” adı verilen kısa turlar oynayarak birbirleri ile müsabaka etmesi mantığına dayanır. Her turun sonunda takımlara seyirciler tarafından puanlar verilir ve gösterinin sonunda bu puanlar toplanır. Ortaya bir galip ve bir mağlup çıkar ya da her iki takımın da puanları eşitse gösteri beraberlikle sonuçlanır.

Mahşer-i Cümbüş ve diğer Hayalhane gruplarının(Sürç-ü Lisan, Ehl-i Keyf, Ani Etki Ters Tepki, Mevzu Bahis) yaptığı bir Tiyatro Sporu gösterisinde spontane düşünme ve canlandırma, yanılsamayı kırma, kara mizah, ironi gibi unsurlar esastır. Özel bir kostüm olmadan oyuncular gündelik kıyafetleri ile sahnede yer alırlar.  Çıplak sahne oyuncunun ve seyircinin hayal gücü ile şekillenir. Seyirci oyuncudan kopuk, karanlık salonda görünmez silüetler değil oyuncunun her an dokunabildiği, hissettiği ve onun gücünden yararlandığı sahne arkadaşıdır. Tiyatro Sporu gösterisi seyirciyle birlikte bir “oyun” un oluşturulmasını sağlar.

Tiyatro Sporu, bir müsabaka olmasına rağmen, klişelerin ve esprilerin oyunun niteliğini düşüreceği yönünde bir felsefeye sahiptir. Önemli olan karakterleri yaratmak, spontane ve işbirlikçi öykü anlatımıdır. Komiklikler ve espriler öykünün gidişatını bozucu, bunun yanı sıra hem işbirlikçi çalışmayı hem de sahne oluşturmayı engelleyici olarak görülür.

Johnstone tarafından öğretilen diğer bir yöntem ise sahnede ilk önce karakterleri ve arka planı belirleyen bir “ortam” hazırlamaktır. Bu ortam hazırlandığında bazı çatışmalar ve kurnazlıklar(oynamalar) öne sürülmelidir. Bu yönteme göre bir sahne her zaman daralabilecek bir “olasılıklar çemberi”ni içermelidir. “Olasılıklar çemberi”, doğaçlamacıların oyun içinde mantıklı bir şekilde ortaya atabileceği çeşitli öneriler demektir. Bir sahnenin başlangıcında her şey mümkündür fakat birçok öneri oluşturulduğunda ve sahnenin gerçekliği net bir şekilde tanımlandığında olasılıklar çemberi daralır ve doğaçlamacılar önceden kurulmuş olanla tutarsız görünen önerilerde bulunarak olasılıklar çemberinin dışına çıkmamalılardır.

Bir “Tiyatro Sporu”  gösterisi asla tekrar etmez. Her şey o oyuna ve o seyirciye özeldir. Bu sebeple her oyun birbirinden farklıdır.

Mahşer-i Cümbüş

İstiklal caddesi Sadri Alışık Sokak No:24 , Beyoğlu İstanbul
Websitesi


Mahşer-i Cümbüş

İstiklal caddesi Sadri Alışık Sokak No:24
Beyoğlu İstanbul
Websitesi
Mahşer-i Cümbüş, İstanbul, Beyoğlu, İstiklal caddesi Sadri Alışık Sokak No:24 
Mahşer-i Cümbüş

26 Ağustos 2012 Pazar

09Şubat.2008 MEVZU BAHİS Sözlerimi Geri Alamam klibi Ayhan Taş - Fatih Pestil - Fatih Günay - GoGoBaBa Mevzu Bahis

09Şubat.2008 MEVZU BAHİS Sözlerimi Geri Alamam klibi Ayhan Taş - Fatih Pestil - Fatih Günay - GoGoBaBa Mevzu Bahis Provolar sırasında bazende eğleniyoruz, çoşşuyoruz, stres atıyoruz. 9 Şubat 2008'de Bulutsuzluk Özleminin SÖZLERİMİ GERİ ALAMAM parcası ile HayalHane'de provo arasında dinlenirken bile çalışmalara devam. Provoları görüntülerken bende birden kendimi sahnede buldum. Şarkıyı söyler gibi yaptım aramızda kalsın :)

Burada Laf Çok - Burak Satıbol - 06/Ağustos/2012

Burada Laf Çok - Burak Satıbol - 06/Ağustos/2012 Mahşer-i Cümbüş (ANINDA GÖRÜNTÜ SHOW) Günleri Mahşer-i Cümbüş Genel Sanat Yönetmeni BURAK SATIBOL programda TiVi kanallarıyla görüşmeler devam ediyor, doğaçlama bir program ile yeniden ekrana döneceğiz sinyalleri verdi. Mesut Yar ile "Burada Laf Çok" programının 06.08.2012 tarihli bölümünde Murat Cemcir, Ahmet Kural, Sadi Celil Cengiz, Yeliz Şar ve Burak Satıbol konuk oldu.

23 Ağustos 2012 Perşembe

Doğum günleri önemlidir çünkü...

Doğum günleri önemlidir çünkü insan ne kadar sevildiğini hatırlar, görür, bi kez daha emin olur.
Kutlayacak kişi için de önemlidir, bir kaç cümleye tüm sevgisini, iyi dileklerini sığdırmaya çalışır, sığmaz..

Mutlu ol her gününde
Hayatın her yerinde
Mutlu ol doğum günüde
Sevinçlerin senin elinde
Dilek tut hislerinle
Kabul olur doğum gününde…

Zaman akıp gider
Bir bir gözlerin önünden
Bir öpücük gönderir düşlerinden
Dünya senle güzel
Bu kalp sana özel
Bekler durur seni
Sen gel de yeter

Mutlu ol her gününde
Hayatın her yerinde
Mutlu ol doğum günüde
Sevinçlerin senin elinde
Dilek tut hislerinle
Kabul olur doğum gününde…


20 Ağustos 2012 Pazartesi

sen gittin , ben bittim , masal bitti.

Sen gittin evimin adresi, kapımın zili gitti
Sen gittin sazımin teli, kuşumun dili gitti
yangınlar düştü yüreğime /ıssızlaştı şehir
sokaklara hüzün yağdı/ gözlerime yağmur

kapandı üstümekapılar, ben kapandım içime
günlerce haftalarca ağladım
kırık bir ağaç dalında
öksüz bir kuş gibi kaldım

Sen gittin
yaprağa duran ağaçlarımı götürdün
umutlarımı götürdün,baharlarımı
dudağımda şarkılarımı,gökyüzünde kuşlarımı
tutam tutam saçlarımı götürdün
yaslandıgım duvarlarım yıkıldı,güvendiğim dağlarım
üstüme kapandı kapılar, açılmadı bir daha
bir daha güldüğümü gören olmadı
zehir-zıkkım oldu yaşamak
küstüm bütün dünyaya

Sen gittin
kapımın zili
kuşumun dili
sazımın teli gitti
yüreğimde kanayan siirler
masamda sigara izmaritleri kaldı
ben kaldım öyle kimsesiz öyle tesellisiz
birde yıkıntım

Sen gittin
Şiirlerim öksüz kaldı
kalemlerim defterlerim
ellerim gözlerim kirpiklerim
yüreğimde kalkıp giden gemilerim
dillerim öksüz kaldı

Sen gittin
kemanım yayım
güneşim ayım
mutluluk payım gitti
kara bulutlar çöktü üzerime
bir ben kaldım böyle boynu bükük ortalarda
bir de yastiğımda yağmur hıçkırıkları


Sen gittin
kalbimin bülbülü sustu
bahçemin gülü soldu
yoldu bağrımı yokluğun
çöl oldu gülistanım

Sen gittin
evimin adresi gitti,zilimin sesi
ağzımın tadı
mutluluğumun adı gitti

Sen gitin
hayalim düşüm
sevincim gülüşüm
servetim işim gitti

Sen gittin
özlemin yüreğimde
yokluğun kirpiğimde çoğaldı
sen gittin umudum gitti
gururum gitti
her gece ağladım
ıslandı/ ekmeğime karıştı korkunç acı

Sen gittin
Kavruldu bahçelerim
çiçeklerim soldu
gelmedin
acılarım içimde fışkıran kan oldu

Sen gittin
çakıl taşlarım
yürekvuruşlarım
sevgikuşlarım gitti
yaralı bir ceylanın bakışında yaralı kaldım
her yerde izimi arıyor avcılar

sen gittin
ben bittim
masal bitti............

Şiir: Nuri CAN


 

SeRSeRiM

serserim...
SERSERİME

Elime son kez aldim kagit kalemi,
Bu sana son mektubum.
Postaci son bir kez haber getirecek
Benden sana.
Canim bilirim aldirmazsin hiçbirseye,
Ne sevgiye ne de hislere.
Simdi elimde bir sigara var,
Bugün çok içtim.
Bilirim kizacaksin, "Içme demistim" diyeceksin,
Ama ben yine ayni cevabi verecegim: Dertliyim.
Son kez bu kalp derdinle dolu.
Bu mektubumda
Seni ne kadar sevdigimi
Özledigimi yazmayacagim.
Artik degistim ben.
Senin umursamaz tavirlarindan biktim SERSERIM.
Takmiyorum artik ben de seni.
Hani bende bir resmin varya,
Arkadasima verdim SERSERIM.
Çok begenmis seni,
"Al senin olsun" dedim
Ama dikkat etmesini de söyledim,
Olur ya çikarsaniz "Boynuzlamasin seni" dedim.
Yüzünün seklini görmeni isterdim SERSERIM.
Bu mektup digerine benzemiyr degil mi?
Dün gece yiktin, öldürdün beni SERSERIM.
Dilindeki hece bir kursun gibi saplandi yüregime.
Tüm gece kanadi durmadan,
Gözlerim doldu aglayamadim.
Yataklara düstüm ne zamandir.
Ama iyi oldu aslinda
Seni umursamiyorum artik,
Sen ne demistin SERSERIM.
"Üzülme!"
Üzülmüyorum zaten gülüyorum,
Bu acilarin getirdigi mutsuzlugu seviyorum.
Lanet olsun sana SERSERIM.
Bu kadar degersiz miydi sevgim?
Biliyorsun ben seni çok sevdim.
Bu sana son mektubum SERSERIM.
Yak istersen,istersen baskalarina okut.
Ya da evet
Içip içip agla,
Ama sunu bil ki bu sana son mektubum.
Bundan sonra hain yazar mezar tasinda
Bir ölüsün artik sen hatiralarimda....

SERSERIDEN CEVAP
Bugün hiç beklemedigim bir anda,
Mektubunu aldim GÜZELIM.
Son mektubum demissin, inanmam
Sen dayanamazsin bensizlige,
Erirsin,bitersin günden güne.
Bak ne diyorum GÜZELIM
Gönlün olsun,birkaç gün daha çikalim
Sevinirsin belki.
Hediye olur ya da bir elma sekeri.
Sen bensiz yapamazsin GÜZELIM.
Seni öptügüm o ilk ani hatirla,
Nasil da çocuklar gibiydin,
Bayilacaksin diye korkmustum GÜZELIM.
Ben senin gibi neler geçirdim elimden,
Bilirim haberim yok sevmeden, sevilmeden.
Sen beni gerçekten sevdin mi GÜZELIM?
Sana bu mektubu meyhaneden yaziyorum,
Biraz önce birkaç çocuk dövdük GÜZELIM,
Onlarin serefine içiyoruz.
Bak GÜZELIM!Ben sana ne demistim hatirlamiyorum
"Üzülme" yazmissin
Sahiden dedim mi?
Içkiliyken herhalde, bilirsin.
"Yiktin" yazmissin
Sahiden yikildin mi?
Umursamazsin sanmistim
Takmazsin diye ummustum,
Ama madem beni umuttun,
Bu sana son sözüm olsun
Ben de seni sevdim haberin olsun GÜZELIM.

KIZIN ARKADASINDAN SERSERIYE
Seni tanimiyorum serseri,
Ama arkadasim seni çok sevdi.
"Son mektup" demisti dogru,
Hem o seni çoktan unuttu.
Seni çok begendim be serseri,
Belki seversin, belki de...
"Güzelim" demissin bizimkine,
Ben de seni zevkli bilirdim.
Ben ondan daha güzelim.
Bak serseri!
Ben seni ondan daha çok severim.
Telefon numarami yaziyorum,arkada,
Onu aradigin gibi beni de ara.
Ayrica senin güzel gariplesti bu ara
"Kalbim agriyor" diyor,
Doktor bir teshis koyamiyor.
Aman canim o da bir baska,
Aglasa da gülüyorum der etrafa
Sakin unutma beni ara.

SERSERIDEN ARKADASA
Bak kizim ben seni sevmedim daha en basta,
Ben güzelimi sevdim herseyden çok.
O bana "serserim" derdi canindan koparcasina,
Sen ise "serseri" diyorsun sokakta kalmisçasina.
Senin gibi arkadas olmaz olsun.
Güzellige gelince,kimse yarisamaz benim GÜZELIMLE.
Simdi birak bunlari "son mektup" derken yalan sanmistim
Daha beter içer oldum,
Her gece sarhosum.
Bir daha ki mektupta güzelimden bahset bana.
Simdi gerçekten mutlu mu?
Yoksa baskasini mi seviyor?
Hasta demistin,kalbinden hasta
Yoksa bu ask hastaligimi?
Benden baskasi ile...
Çabuk yaz arkadas
Herseyi arkadas, herseyi anlat bana.
Anladim ki yasayamam ben onsuz bu dünyada.

ARKADASTAN SERSERIYE
Afedersin serseri yanlis yapmisim ben,
O seni gerçekten çok sevmis.
Son nefesinde bile adini söyledi,
Yüregim parçalandi,anlayamazsin.
éSERSERIM" deyisini duysaydin gözleri kapanirken.
Askin öyle sarmis ki bedenini
Kaybedince, yasayamadi öldü iste.
Son mektunda ne yaptin?
Içip içip agliyor musun?
O simdi mezarinda huzurlu yatarken,
Yilanlara bile seni anlatir süphen olmasin.
Zaten mezar tasinda
"SENI SEVMISTIM SERSERI"
Yazisini görünce anlarsin.
Belki bir umut vardi yasamasinda,
Ama senin de ciddi olmandi.
"Birkaç gün çikalim" demissin ona.
"Elma sakari olur" demissin.
Iste o vurdu senin güzelini,
Indi zavallicigin yüregine.
Simdi mezarinda derin bir uykuda,
Sevgisi de sonsuzlasti onunla.
Aslinda o hiç istemedi öldügünü bilmeni
Ama dayanamadim yazdim iste.
Simdi ne yaparsin,nasil yasarsin?
Içer misin, adam mi döversin?
Sen de onu sevmissin öyle yazmissin,
Öyleyse birak askiniz yasasin.



SERSERININ ODASINDAKI NOT ;


SANA GELIYORUM GÜZELIM,
SENI SEVIYORUM GÜZELIM.

Cemal Safi

Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
Günahıma girmeden, katilim olmadan git!

Git de şen şakrak geçen günlerine gün ekle,
Beni kahkahaların sustuğu yerde bekle.

Git ki siyah gözlerin arkada kalmasınlar,
Git ki gamlı yüzümün hüznüyle dolmasınlar.

Mademki benli hayat sana kafes kadar dar,
Uzaklaş ellerimden uçabildiğin kadar.

Hadi git, benden sana dilediğince izin,
Öyle bir uzaklaş ki karda kalmasın izin.

Kahrımın nedenini söylesem irkilirler;
Çünkü herkes beni Kays, seni Leyla bilirler.

Sanırlar ki sen beni biricik yar saymıştın;
Oysaki hep yedekte, hep elde var saymıştın.

Hadi git, ne bir adres, ne bir hatıra bırak,
Zannetme ki, pişmanlık, mutluluk kadar ırak!

Sanma ki fasl-ı bahar geldiğim gibi gitmez,
Sanma ki hüsranını görmeye ömrüm yetmez.

Her darbene tahammül edecektir bedenim,
Gururum mani olur perişanıma benim.

Yari Ferhat olanın ellerle ülfeti ne?
Şirin ol katlanayım dağ gibi külfetine.

Henüz layık değilken tomurcuk kadar aşka,
Sana gül bahçesini kim açar benden başka!

Hercai arılara meyhanedir çiçekler,
Kim bilir şerefinden kaç kadeh içecekler!

Mademki aşk tablosunun takdirinden acizsin,
Git de çağdaş ressamlar modern resimler çizsin.

Ne vedaya gerek var, ne de mektuba hacet,
Git de Allah aşkına bir selama muhtaç et!

Güllere de aşk olsun gene sen kokacaksan!
Fallara da aşk olsun gene sen çıkacaksan!

Kopsun nerden inceyse artık bu bağ, bu düğüm!
Her gece daha berbat, daha vahim gördüğüm.

Korkulu düşlerimi yorumdan kaçırıyorum;
Sırf sana üzülüyor, sırf sana acıyorum!

Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
Günahıma girmeden, katilim olmadan git! ...

Cemal Safi

Seninle başladım, bitsin seninle...

Ve gün be gün, ben seni düşünürüm.
Sen benim herşeyimsin ey sevgili.

Rüzgarlara ezberlettim türkülerimi,
Ben hep uzaklara türkü yazarım

Sılamsın, sevdamsın, sabır taşımsın
Kalemim adından başka ad yazmaz
Bu kütükte başka bir ad okunmaz
Narına nuruna kurban olduğum
Seven sevdiğinden asla yakınmaz

Ben sevda bölüğünde kıdemli bir askerim
Terhis olsam gidecek bir yerim yok
Yüreğimden başka silah taşımam
Bütün adresleri iptal ettim
Benim senden özge gerçek yarim yok.
Sen benim herşeyimsin ey sevgili

Ben rol gereği aşık değilim
Deme bu garibin benimle işi ne...

Aşkım beni teşhir eder, Sesim içime saklanır
Aklanırsa adım, seninle aklanır.

İstersen durmadan adres değiştir,
Gözlerimi bağlasalar da bulurum seni.
Ben, türkülerde tanıdım Fizan'ı, Yemen'i
Anlasam ki sesim sesine değmiştir,
Bütün gemileri yakar gelirim.


Bu bir taahhüttür; sına beni..
En deli rüzgarların önüne sür, bulut-bulut,
Bir yerde yanlış yaparsam adımı unut.
Son kurşunu kendime sıkar gelirim.

Bir et kemik torbası değilim ben
Bir hasar raporu değil yazdığım
Bir aşk mektubudur ey sevgili,
Kızıl-kıyametten önce...

Ve görmek için bakmaya gerek yok
Her dilde güzeldir senin adın

Meydanlar sarsılır sen ortaya çıkınca
Yeter ki görecek göz, göz olsun.

Velhasıl uzun sözlere hiç gerek yok
Dil hicâbından lâl olmalı seni anarken
Ey benim tabibim, tacidarım
Gündönümüdür ben seni bekliyorum

Ninova Diyala

Hayal kırıklığına uğradığımızda keşke suçlayacak birilerini bulabilseydik.
Belki de bu hüzünbaz geceleri suçlamayız.
Keşke bir çok şeyi içimizde yaşayabilseydik.
keşke güz yaprakları gibi dökülmese umutlar ellerimize
keşke hiç olmasaydı hayatımızda keşke
çiçek misali yüzümüzü dönsek güneşe
yinede solar mıydı umutlar, sevgiler ellerimizde
Ah hüzünbaz geceler, ah yağmurlu gecenin
koynunda uçmaya çalışan ıslak kuşlar, ah yaprak misali
Rüzgara kapılmış savrulan umutlar
Ah doğmamış yeni aşklar, solmayan eski sevdalar
Bir yaradır yürekte kaşıdıkça kanar, kanadıkça yanar
Rüzgar misali yüreğimi delip geçen sevdalar
şimşek çakmış misali beynimi işlevsizleştiren sevdalar
Bir elektro şoktur belki de hayata bağlayan
belki de bir ölüm öpücüğüdür sona yaklaştıran
Ah yüreğimi söküp parçalayan sevdalar
Ah baş ağrılarım, ah yürek yaralarım
Ah hayat denen silahtan fırlayıp yüreğime
saplanan kurşun gözlü sevdalar
Sonu gelmeyecek mi bu baş ağrılarının
gelmeyecek mi sonu bu hayat denen yuvarlak masanın
Durmayacak mı bu rüzgar
durmayacak mı bu beynimde ki fırtınalar
Durmayacak mı bu kanadıkça kanayan yara
Durmayacak mı dağlarımızı süsleyen
ağaçları çiçekleri sulayan kanlar
Ben duruldum, ben yoruldum, ben tükendim
Artık bilmelisin bilmelisin
Ben bir suçluyum bunlar da yollara dökülmüş suçlarım
bilmelisin ben bir yolcuyum bunlar da yolluğum

Ninova Diyala

Gül yaprağı...Gülden Kale Düştü

Gül yaprağı...

         Gülden Kale Düştü adlı kitabında, Ahmet Karcılılar bir hikaye anlatıyor.
Hikaye şu: “Eski Çin’de, neredeyse hiç konuşmadan iletişim kuran rahiplerin yaşadığı manastırlar varmış; empati duyguları o kadar gelişmiş ki çoğunlukla diğerinin bir şey söylemesine gerek kalmadan ne istediğini ya da ne düşündüğünü bilirlermiş. Bu manastırlarda eğitim görmeye hak kazanan öğrenciler, gerekli her şeyi öğrenseler bile empati yeteneklerini geliştirmeden rahip olamazlarmış.
         Bu manastırlara girmek oldukça zormuş. Her yıl pirinç hasadından sonra öğrenci adayları manastıra girebilmek için günlerce kapıda beklermiş, ama kapı bir türlü açılmazmış. Bir süre sonra beklemekten bıkan kimileri vazgeçip köyüne dönermiş. Kalıp manastıra girmeyi başaranları başka zorluklar beklermiş; rahipler ve eski öğrenciler manastırın bütün işlerini yeni gelenlere yaptırırlar, hem de çok kötü muamele ederlermiş.
          İç savaşlar sırasında ve Japonya Çin’i işgal ettiğinde, bütün liderler ve kahramanlar manastırlarda eğitim gören savaşçılar ya da rahiplerden çıktı. Sanırım rahipler aynı zamanda zarar görmeden yerel derebeylerine karşı çıkabiliyorlardı, yani statü sahibiydiler. Bu yüzden, bu kadar zorluğa rağmen oldukça fazla sayıda kalan oluyormuş. Onları da zorlu bir eğitim süreci beklermiş.
         Manastıra girmeyi çok isteyen bir çocuk giriş zamanını kaçırdığından kapıda kalmış, ama yine de umutla kapıda bekliyormuş. Rahipler çocuğun beklediğini görüyor, fakat girişle ilgili katı kurallar olduğundan kapıyı açmıyorlarmış. Bir ay sonra beklemekten vazgeçmeyeceğini anlamışlar, ona acıyıp manastıra girmesinin olanaksız olduğunu bir şekilde göstermeleri gerektiğini düşünmüşler. Bir rahip kapıya çıkmış, elinde ağzına dek su dolu bir tas varmış. Çocuk bir süre rahibe baktıktan sonra yerdeki bir gül yaprağını alıp suyun üstüne koymuş. Rahip saygıyla eğilerek geri çekilmiş ve bütün kuralları çiğneyerek çocuğun manastıra girmesine izin vermiş.”
         Aslında kendimizle o kadar doluyuz ki, hayatlarımıza giren herkesin bizleri taşırmayacak bir gül yaprağı olması gerekiyor. Kendilerini gonca gül zannedip, gül yaprağı olamayacak olanlarla yollarımız ayrılıyor. Evlilikler, birliktelikler, sevgililer de böylece uçup gidiyor.
         Gelenler gidenleri, gidenler yeni gelenleri aratıyor, aramalar sürekli bir hal alıyor ve üvertür ilişkiler arasında boğuşmalar sürgit devam ediyor. Oysa hayatlarımızda hep ve daima as ilişkiler ve başyapıtlar vardır. Ama öyle bir yere gelinmiştir ki, kimsenin bir diğerinin gonca gülü olma hakkına sahipliği kalmamıştır.
         Yeni hayatlara ve gül yapraklarına merhaba...             
 

12 Ağustos 2012 Pazar

17 Temmuz 2012 Salı

Sensin Obez!: Ameliyatınıza hazırlanırken bilmeniz gerekenler......

Sensin Obez!: Ameliyatınıza hazırlanırken bilmeniz gerekenler......:   Varolan probleminizin farkına varıp bir çözüm aramaya başladınız ve obezite cerrahisiyle tanıştınız. Öncelikle obezite cerrahisi için uyg...


http://www.milliyet.com.tr/-66-kilo-verdim-31-yasinda-yeniden-dogdum-/pazar/haberdetay/20.05.2012/1542559/default.htm






FACEBOOK sayfası :  https://www.facebook.com/obezitecerrahisi

birde BLOG sayfası var ameliyat olan kızın :   http://sensinobez.blogspot.com/


Takiptekiler^^










20 Mayıs 2012 - 02:30

‘66 kilo verdim, 31 yaşında yeniden doğdum’

Geçirdiği mide operasyonu ile bir yılda 66 kilo veren Başak Üstündağ için hayat yeni başlıyor. Üstündağ artık doğum günlerini ameliyat tarihi olan 20 Nisan’da kutluyor

‘66 kilo verdim, 31 yaşında yeniden doğdum’

Pelin Çini/pelin.cini @ milliyet.com.tr

Başak Üstündağ’ın yaşam öyküsü “Hadi canım! Bu kadar da olmaz” dedirten cinsten. Zaten o da anlatırken arada “Türk filmi gibi değil mi?” diyor. Siz de dinleyici olarak muhtemelen gözyaşları içinde (En azından benim için öyle oldu) “Bırak filmi milmi, devam
et sen. Eee sonra ne oldu?” diyorsunuz. Ben de 100 küsur kilodan 60’lara düştüğüm için zayıflama hikayeleri daha doğrusu insanların hayatlarını değiştirmeyi becerdikleri ve ‘mutlu son’la biten gerçek öyküleri seviyorum. Başak’ınki de öyle.



“Eski pantolonumun tek bacağı bile bol geliyor”

* 66 kilo verdiniz. Ortalama bir insanın ağırlığı kadar kilo kaybettiniz...

İnanılmaz tabii ki. Kilodan dolayı dört sene bağdaş kurup oturamadığımı hatırlarım. Şimdi eski pantolonlarımın tek bacağına giriyorum ve bol geliyor. Kimse yolda tanımıyor tabii. Ben bile aynada tanımakta zorlanıyorum kendimi. Bir de şu an hedefimi geçmiş durumdayım. Aklımda maksimum 65 kilo vermek vardı ama baktım ki kilolar gitmeye devam ediyor. Doktorum da bunun bir sorun olmadığını söyledi. Şu an 66 kilo ağırlığındayım, 38 beden giyiyorum. 60 olsam yeter.

* Hep kilolu muydunuz? Şişman bir bebek miydiniz?
Hep tombiktim. Toplumumuzda ‘Şişman bebek sağlıklı bebektir’ diye büyük bir yanılgı var. Anne ve babalar çocuklarına zorla yemek yediriyorlar. Oysa bilmiyorlar ki diyabet, kalp ve damar hastalıklarının birçoğunun temeli o yaşlarda atılıyor. Benim hikayem de böyle başladı. Annem ve babam çalıştıkları için beni babaanneme bırakırlardı. Kadın da emanetim diye yediriyor da yediriyor. Hiç unutmam sobada bir tam ekmeği ısıtır, üzerine yağ ve bal sürer zorla yedirirdi. Hâlâ tereyağından baldan nefret ederim. İlkokulda da, ortaokulda da okulun en şişman çocuğuydum, hep “Ergenliğe girince atar” derlerdi. Derken lise başladı, ben kiloları atmadım üzerine kilo eklemeye başladım.



“Kocam beni şişman olarak tanıdı ve her halimle kabul etti.
* Kimileri canı sıkkın olduğunda hiçbir şey yiyemez, kimi insansa her şeye saldırır. Siz ikinci gruptansınız sanırım...

Aynen öyle. Duygusal yiyiciyim. Üzüntü, sıkıntı, hasret herhangi bir duygu beni tetiklerdi ve yerdim. Tatlıya karşı da aşırı düşkünlüğüm vardı. Ne zaman canım yansa, kendimi yalnız, mutsuz hissetsem pastaneye giderdim.

* Peki, ne oldu da canınıza tak etti?

Klasik senaryo yani bir erkeğe âşık olursun o da seni şişmansın diye istemez durumu benim başıma gelmedi. Erkeklerden yana şanslıydım. Ne zaman “Ben bu çocuğu tavlayacağım” dediysem tavladım. İçine kapanık, asosyal şişmanlardan değildim.
Çok arkadaşım vardı, çok dışarı çıkardım. Kilolarımın yaşantımı kısıtlamasına izin vermezdim. Benim canıma tak eden nokta vücudumda ‘necrobiosis lipoidica’ isimli hastalığın belirmesiyle başladı. Bu bir çeşit hücre kanseri, çok yeni bir rahatsızlık ve nedeni de tedavisi de bilinmiyor. Hastalığın birebir kilo ile ilgili yok ancak vücudunda açık yaralar çıkıyor. Suya değmen yasak, hep bandajlı geziyorsun. Ağrı ise felaket. Türkiye’de ne kadar hastane varsa gezdim. Günlerce yattığım oldu, geçmedi. Teşhis konulduktan sonra “Bir çıkış yolu bulmalıyım” dedim. Madem bu hastalık var, belki bu dünyadaki zaman kısıtlı. Bu süreyi zayıf geçirmek istedim.

* Neden herhangi bir diyet programı ve spor değil de ameliyat?

Her şeyi denedim. Akupunkturlar, bitkisel çaylar, zayıflama hapları, tek gıda rejimleri, doktorların özel diyetleri... Hiçbiri işe yaramadı. Maksimum 10 kilo verip geri alıyordum. İçimdeki duygusal açlık zayıflamamı engelliyordu. “Ancak midem küçülürse yapabilirim” dedim. Bu arada yapı itibariyle çok garantici biriyim. Öyle maceraya atılmam. Doktorumu bulmam iki yılımı aldı. Araştırdım. Bu ameliyatı kimler yapıyor? Hangisinin hasta kaybı daha düşük, hangisinin ameliyatlarından sonra hastaları daha hızlı toparlanıyor diye.

* Ne kadar zamanda kaç kilo verdiniz?

İlk ay 22 kilo verdim. Dördüncü ayda 44 kilo gitmişti. Bu arada bir mucize oldu ve yaralarım da iyileşmeye başladı. Bir ay sonra kontrole gittiğimde doktorum bacağımdaki bandajlardan birini açtı. Bir baktım, yara yok. Görüyorum ama inanamıyorum. Üç ay sonra da tüm yaralar kapandı. Son bandajın çıktığı günü unutamam. Tüm gün ağlaya ağlaya banyo yaptım.

* Eşinizle ne zaman tanıştınız? O nasıl girdi bu hikâyeye?

Daha önce kötü bir tecrübe yaşamıştım. Sırf kiloluyum diye birlikte olduğum adamın ailesi evime gelmiş ve bana hakaretler etmişti. O adam da ailesini dinleyip beni ertesi gün terk etmişti. Oysa evlilik tarihi belirleyecektik, her şey hazırdı! Eşimle de tanıştığımda aklımda aşk yoktu. Zaten biz şişmanlar ne kadar kilo versek de duruma alışamayız. Bir adam bizimle flört edince “Aman canım, bana mı bakacak?” deriz. Yine öyle oldu ama bu defa karşımdaki kişi kararlı ve dürüst çıktı. Hani “Beni her halimle kabul etsin” deriz ya. Erdem işte o adam. Onu karşıma alıp
“Bak ben kilo veriyorum. Bu bir süreç. Sonunda güzelleşsem de kollarım, bacaklarım sarkacak. Sonra bir de bacaklarımda eski yara izlerim var. Bunları sorun yapacaksan hemen şimdi git” dedim. Yaralarımı görmek istedi ve sonra eğilip bacağımdakini öptü.
 
“İlk ay 22, dördüncü ayda 44 kilo verdim. Bir yılda 66 kilo zayıfladım.”
“Risk, kalp ameliyatlarından çok daha düşük”
Üstündağ’ın doktoru Halil Coşkun Bezmialem Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde genel cerrahi ana bilim dalında öğretim üyesi. Coşkun “Başak daha önce tüm diyet programlarını denediği için bu, onun için ideal yöntemdi” diyor
* Başak hanımın ameliyatının ismi laparoskopik mini gastrik baypas ameliyatı. Bu yöntem ile kilo verme mekanizması iki şekilde işler. Oluşturulan yani küçültülen mide ile fazla gıda alımı engellenerek yemek yeme miktarı azaltılıyor ve bu yeni mide ile ince bağırsak arasında yapılan özel bağlantı sayesinde alınan gıdalar direkt olarak ince bağırsağa geçiyor. Bu da emilim oranını düşürüyor.
* Obezite cerrahisinde sadece bu ameliyat yok, en az onun kadar sık uygulanan mide bandı (kelepçe) ve tüp mide operasyonları da bulunmakta. Ayrıca bir de ameliyatsız bir yöntem olan mide balonu uygulaması var. Hepsini gerçekleştiriyorum. Uygulamalarım haftada 12-15 vaka arasında değişmekte, şu ana kadar 750’den fazla ameliyat gerçekleştirdim. Hastaların yüzde 90’ı memnun.
* Hasta seçerken American Society for Metabolic and Bariatric Surgery’nin kriterlerine uyulmakta. Bunları kısaca sayayım: Hastanın vücut kitle indeksinin 35-40 arasında olması, en az üç yıldır obez olması, hormonal hiçbir problem
taşımaması ve alkol-ilaç bağımlısı olmaması gerekli.
* Bu ameliyatlardaki ölüm riski yüzde 0,5’in altında. Bu oran kalp ameliyatındaki riskten (yüzde 3,5) düşüktür. Toplumdaki algı bence medyaya yansıyan negatif olgulardan kaynaklanıyor, oysa genele bakmak gerek. Ameliyat sayısı tüm dünyada hızla artmakta. 2008 yılında tüm dünyada 350 bin operasyon yapıldı.
* Başak hanımı ilk gördüğümde ileri derecede obezdi, ayrıca Tip 2 diyabeti vardı. İnsülin kullanımı çok yüksek
ve hayat kalitesi son derece düşüktü. Bu ameliyatın aynı zamanda anti-diyabetik etkisi de var. Nitekim ameliyattan 24 saat sonra Başak hanımın kan şekeri de normale döndü ve insülinden kurtulmuş oldu. Kilo kaybının getirdiği etki ile ayaklarındaki yaralar düzeldi. Riskli bir karardı ama bunu birlikte verdik.
* Ameliyat sonrasında beslenme çok önemli. İlk iki hafta sıvı diyet, sonraki iki hafta püreli diyet ve sonrasında dengeli bir şekilde normal gıdalara geçiş sağlıyoruz. Beslenme şekli genel hatlarıyla düşük kalorili gıdalardan oluşmalı, bununla birlikte yüksek protein oranına sahip olmalıdır. Ayrıca en önemli şeylerden biri de vitamin ve mineral takviyelerinin düzenli olarak alınması.
* Gastrik baypas ameliyatı son derece etkili bir operasyon, 18 aylık bir dönem içerisinde fazla kilonuzun yüzde 80’ini kaybedebilirsiniz. Dördüncü yıldan sonra beslenme alışkanlıklarınız değişmemiş ise bir kısım hastada da görüldüğü gibi yüzde 25‘lik oran geri alınabilir.
Prof. Dr. Murat Tuzcu’nun ameliyatla ilgili görüşleri:
“Hasta, sorununun ameliyatla tamamen ortadan kalkmayacağını anlamalı”
Tıbbi adı bariyatrik cerrahi olan kilo verdirme ameliyatları çok fazla kilosu olup sağlığı bozulmuş ya da bozulma riski olanların seçmesi gereken bir yöntem. Ayrıca hastanın bu tedaviye karar vermeden önce ameliyatın nedeniyle oluşabilecek zararları iyice anlaması gerekiyor. Ayrıca sorununun ameliyatla tümüyle ortadan kalkmayacağını, sonrasında mutlaka uyması gereken kurallar olduğunun ona anlatılması da şart. Genel olarak bu yöntemlerin fazla kiloları verdirmede çok başarılı olduğunda tüm uzmanlar hemfikir. Zayıflamanın derecesi de cerrahinin çeşidine göre değişiyor.
Tabii bir de yan etkilerinden bahsetmek lazım: Zayıflama için yapılan ameliyatlarda kanama, mikrop kapma, bağırsağın yırtılıp delinmesi ya da tıkanması gibi komplikasyonlar olabilir. Ameliyat yerinde fıtık oluşması ender değildir. Ortaya çıkan problemleri çözmek için her 10 hastadan bir veya ikisinde tekrar ameliyat gerekebilir. Cerrahi müdahaleden sonraki gün ve haftalar içinde ortaya çıkabilecek olan bu sorunların yanı sıra uzun vadede görülen ciddi yan etkileri de unutmamak gerek. Bu tür ameliyat geçirenlerde safra kesesinde taş oluşması kolaylaşır. Bağırsakların bir kısmının devre dışı bırakılması durumunda da eğer gerekli vitamin ve mineral desteği alınmazsa her üç kişiden birinde kansızlık, kemik erimesi, safra taşı gibi ciddi sorunları görülebilir.




Tüp Mide Ameliyatı Üzerine Güncelleştirilmiş Durum Bildirimi: 3. Rapor (2011)


Amerikan Metabolizma ve Obezite Cerrahisi Derneği Tüp Mide ameliyatının (TM) bir obezite cerrahisi prosedürü olarak kullanılmasıyla üzerine daha önce 2 durum bildirisi yayınlamıştı. Bu durum bildirimleri hastalar, doktorlar, hastaneler, sağlık sigortası muhatapları, medya ve diğerleri tarafından uzmanlık alanımızda yakından inceleme ve kanıta dayalı tetkik gerektiren yeni prosedürler ve konularla ilgili olarak yapılan başvurulara bir yanıt olarak geliştirilmişti. Obezite cerrahisinin gelişmekte olan alanında artan ya da değişen kanıtlara dayalı olarak güncellenmiş durum bildirimlerinin periyodik olarak sunulması bir zorunluluktur.
ABD’de Klinik Meseleler Komitesi ve Yürütme Kurulu, 2009 yılında TM konusunda durum bildirimi yayınlandığından bu yana literatürde TM ile ilgili önemli değişiklikler olduğunu ve yayınların sayısıyla niteliklerinin, güncellenmiş bir durum bildirimi yayınlanmasını gerektirdiğini belirlemiştir. 2009 yılındaki durum bildiriminden bu yana özellikle TM den sonra eşlik eden hastalıklarda iyileşme bildiren çok sayıda çalışma, kabul gören diğer obezite cerrahisi prosedürleri ile karşılaştırmalı çalışmalar ve uzun dönem sonuçları ortaya çıkmıştır. Öneriler yayınlanmış, meslektaş incelemesinden geçmiş bilimsel kanıtlara ve uzman görüşlerine dayalı olarak yapılmaktadır.
Bu durum bildirisi herhangi bir obezite cerrahisi prosedürü için yerel, bölgesel ya da ulusal bazda standart belirtme ya da belirleme amaçlı olmayıp, bu şekilde yorumlanmamalıdır.
Veriler
Tüp Mide (TM), genel olarak hacim kısıtlayıcı bir prosedür şeklinde düşünülmekle birlikte TM’den sonraki kilo kaybı mekanizmaları ve eşlik eden hastalıklarda görülen iyileşmeler, aynı zamanda mide rezeksiyonu ya da ince barsağa hızlandırılmış gıda geçişiyle ilgili nöro-humoral değişimlerle de ilişkili olabilir. TM’nin etkisinin metabolik mekanizmaları, aktif bir araştırma alanı olmaya devam etmektedir.
TM’nin bir obezite cerrahisi prosedürü olarak kullanılmasıyla ilgili 2009 yılındaki durum bildiriminde yer alan öneriler o zaman için tamamlanmış bulunan ve iki randomize kontrollü çalışma, bir non-randomize eşleştirilmiş kohort analizi ve 33 kontrolsüz olgu serisinden oluşan sistematik bir literatür incelemesine dayanmakta idi. O zaman için bildirilen TM’den sonraki genel ortalama fazla kilo kaybı yüzdesi (%EWL) %55 (ortalama 3 yıldan kısa izlem) idi ve büyük tek merkezli serilerdeki (n>100) komplikasyon oranları %15’e kadar yükselmekteydi. Sistematik incelemede (yüksek riskli hastaları da içeren) bildirilen kaçak, kanama ve daralma oranları sırasıyla %2.2, %1.2 ve %0.63 olup, ameliyat sonrası 30 günlük ölüm oranı ise yayınlanmış prosedürde %0.29 idi.
Şimdiki güncellenmiş bildirim (2011) için aynı araştırma stratejisi kullanılarak gerçekleştirilen güncellenmiş bir literatür araştırması yapıldı. Bu güncellenmiş araştırma, o zamanki önerileri desteklemek amacıyla ilgili sonuçların verilerini sunan son durum bildiriminden bu yana 69 adet çalışmanın yayınlanmış olduğunu ortaya çıkardı. Bu yeni literatür, genellikle Laparoskopik TM’nin kısa ve orta vadeli izlem sonuçlarıyla birlikte hali hazırda kabul edilmiş olan diğer prosedürlere (Gastric Bypass-GB ve Mide Bandı-MB) denk ya da üstün olduğunu gösteren çeşitli randomize kontrollü çalışmayı içermektedir. Listelenen randomize kontrollü çalışmalara ek olarak, TM’yi takiben GB ve MB’ye denk ya da daha üstün kilo kaybı sonuçları, diyabet gerileme oranları ve inflamatuvar belirteçlerle kardiyovasküler riskteki iyileşmelerle obeziteyle ilgili çeşitli eşlik eden hastalıklardaki iyileşmeleri gösteren çeşitli eşleştirilmiş kohort, prospektif ve olgu kontrol çalışmaları da yer almaktadır. TM’den sonra Tip 2 diyabetteki gerileme oranları tipik olarak, hasta popülasyonu ile izlem süresinin uzunluğuna bağlı olarak %60 ile %80 arasında bildirilmektedir. TM’den sonra diyabetin gerileme oranları üzerine yapılan sistematik bir inceleme 27 çalışma ile 673 hastayı içermiştir. Ortalama 13 aylık bir izlem süresi sonunda diyabet, hastaların %66’sında ortadan kalkmış, %27’sinde ise iyileşme göstermiştir. Kan şekerinde ortalama 88mg/DL, HbA1c ise ortalama %1.7’lik bir azalma söz konusudur.
Çeşitli çalışmalar, TM’den sonra çok sayıda klinik parametreye ek olarak yaşam kalitesinde de gerçekleşen önemli iyileşmeleri göstermiştir. GB’nin kilo kaybı, eşlik eden hastalıklarda azalma ya da diyabette gerileme açısından TM’den üstün olduğunu gösteren çeşitli olgu kontrolü ve retrospektif çalışmalar bulunmakla birlikte randomize kontrollü çalışmalar ise kilo kaybı (EWL %48’e karşı %66), eşlik eden hastalıklarda azalma ya da diyabette gerileme açısından TM’nin GB’ye denkliğini ya da üstünlüğünü ve TM’nin MB’ye üstünlüğünü göstermiştir.
TM’den sonraki komplikasyonlar üzerine yayınlanmış olan incelemeler, majör komplikasyon oranlarının 2009 yılında yayınlanan bildirimde yer alanlara eşit ya da daha az olduğunu ve yeni güvenlik endişelerinin ortaya çıkmadığını göstermektedir. TM’den sonra zımba hattı kaçakları ile kanama halen en ciddi komplikasyonlar olup, yayınlanmış büyük serilerdeki hastaların %1-3’ünde oluşmaktadır.
TM’den sonra gastroözofageal reflü (GERD) gelişimi çeşitli yayınlarda bildirilmiş olmakla birlikte TM’nin GERD üzerine etkisini değerlendiren yeni bir sistematik incelemede tutarsız sonuçlar bildirilmiştir. Daha kesin sonuçlar elde edilmesi amacıyla TM’nin GERD semptomları üzerine uzun vadeli etkileri ve hiatal herni bulunan hastalarda TM’nin rolü konusunda daha fazla çalışmaya gereksinim vardır. Ayrıca TM’nin, GB den sonra bildirilenden daha az beslenme eksikliğine neden olduğunu bildiren çalışmalar da vardır, ancak kesin bir sonuç çıkarmaya yetecek bulgular mevcut değildir ve TM’nin vitamin, mineral ve beslenme yetersizlikleri üzerine etkileriyle ilgili daha fazla bulgu gereklidir.
Bir takım büyük ölçekli kayıtlar da TM’den sonraki kilo kaybı ve komplikasyonları bildirmiştir. Amerikan Cerrahlar Birliği, Obezite Cerrahisi Merkezi Ağı, yakın zamanlarda TM, MB ve GB’nin morbidite ve mortalite ile yeniden hastaneye yatışın yanı sıra VKİ azalma ve kiloya bağlı eşlik eden hastalıkları da içeren 30 günlük, 6 aylık ve 1 yıllık boylamsal (n=28.616) bir veritabanı raporlanmıştır. Bu çalışmada TM’de riske göre düzeltilmiş morbidite, yeniden hastaneye yatış ve tekrar operasyon/müdahale oranlarının MB’ye göre daha yüksek olduğu, ancak tekrar operasyon/müdahale oranlarının MB ve GB’dekinden daha düşük olduğu bildirilmiştir. Mortalite açısından gruplar arasında farklılık söz konusu değildir. Bununla birlikte TM hastalarının VKİ ve risk profilleri MB hastalarınınkinden daha yüksektir. TM’den sonra kiloya bağlı eşlik eden hastalıklardaki azalma MB ve GB’nin arasında yer almaktadır. Michigan Obezite Cerrahisi İşbirliği, 25 hastanedeki 62 obezite cerrahı için 30 günlük komplikasyon oranlarını değerlendirmiş ve MB’den sonra %0.9, GB’den sonra ise %3.6 olan ciddi komplikasyon riskinin TM’den sonra %2.2 olduğunu bildirmiştir. Bir başka yayınında obezite cerrahisinden sonrası için bir risk tahmini modeli geliştirmek amacıyla 25.469 obezite cerrahisi hastasının kayıtları kullanılmış, TM’nin riskinin MB ile GB’nin riskleri arasında olduğu saptanmıştır. İspanya’dan büyük ölçekli bir ulusal prospektif kayıtta 17 merkezden 540 TM hastasının sonuçları raporlanmıştır. Morbidite oranı %5.2 olup, mortalite oranı ise %0.26’dır. Komplikasyonlar süper-obez hastalarda, erkeklerde ve 55 yaşından büyük olanlarda daha fazladır. Yirmi dört ayda kaybedilen fazla kilo kaybı yüzde ortalaması %72.4 +/- 31 dir. Bu hasta popülasyonunda hastaların %81’inde diyabet gerilemiş, %63.2’sinde de hipertansiyon iyileşmiştir. Onsekiz hastada ikinci aşama ameliyatı yapılmıştır.
Üçüncü Uluslararası Tüp Mide Zirvesi’nin, (3rd International Summit for Sleeve Gastrectomy) 19.605 TM operasyonu gerçekleştiren 88 cerrahtan gelen anket sonuçlarını da içeren verileri yayınlanmıştır. Bu hasta grubunda hastaların %2.2’sinde bir ikinci aşama operasyonu gerekli olmuştur. Cerrahlar tarafından 1,2,3,4 ve 5. yıllar için bildirilen kilo kaybı ortalama yüzdeleri sırasıyla %62.7, %64.7, %64.0, %57.3 ve %60.0 şeklindedir. Olguların %1.3’ünde (%0-10) proksimal zımba hattı kaçağı ve %0.5’inde de distal zımba hattı kaçağı oluşmuştur. Intraluminal kanama olguların %2.0’sinde oluşmuş olup, mortalite oranı %1 +/- %0.3’tür.
Son 5 yıl boyunca TM’nin dayanıklılığı önemli bir mesele olmuştur. Şu anki durumda TM’den sonraki uzun dönem (≥ 5 yıl) kilo kaybını raporlayan 5 çalışma ile rezeksiyonel olmayan düşey sleeve’in (non-resectional vertical sleeve) (Magenstrasse ve Mill prosedürü) uzun dönem sonuçlarını bildiren bir makale mevcuttur.
Sarela ve ark., bir ilk prosedür olarak TM geçiren 20 hastalarıyla uzun vadeli deneyimlerini yayınlamıştır. Bu grup için genel fazla kilo kaybı (EWL) yüzdesi ≥ 8 yıl için %68 olmuştur. İzlem periyodu boyunca, iki yıl sonra hastaların üçü takip dışı kalmış, dört hasta ise yetersiz kilo kaybı nedeniyle bir revizyon prosedürü (üç RYGB ve bir doedonal switch) geçirmiştir. Yalnızca TM yaptırmış olan ve uzun dönemli izlemi bulunan 13 hastanın ortalama EWL’si %68 iken, 13 hastanın 11’inde >%50’lik bir EWL oluşmuştur.
Bohdjalian ve ark., TM’yi ilk prosedür olarak yaptıran 26 hastalarının 5 yıllık izlem sonuçlarını bildirmiştir. Beş yılda ortalama EWL %55 şeklinde gerçekleşmiştir (dönüşüm yaptırmayan, n=21). Bu seride 26 hastanın 5’inde (%19.2) 10 kg’dan fazla yeniden kilo alımı olmuş, dört hasta ise (%15.4) ağır reflü (n=1) ve kilo verememe (n=1) nedeniyle GB’ye dönüşüm yaptırmıştır. Buna ek olarak Bohdjalian ve ark. yine bu hastaların bir alt kümesinde Ghrelin’in uzun vadede bastırıldığını göstermiştir. Himpens ve ark. ilk prosedür olarak TM geçiren 41 hastalarıyla uzun vadeli deneyimlerini raporlamıştır. Altı yıllık izlem döneminde 11 hasta duodenal switch’e dönüşüm yaptırmış olup, bu grupta 6 yıl sonundaki EWL %71 olmuştur (üçüncü yıldaki %60’lık EWL’den daha büyük bir oran). Yalnız TM geçiren 30 hastada ise EWL üçüncü yılda %77 ve altıncı yılda ise %53 şeklinde gerçekleşmiştir. Bu grupta bir miktar kilo artışına rağmen hastaların TM’yi kabullenme oranı yüksek olarak devam etmiştir. Bu ve diğer çalışmalar, muhtemelen GB’ye benzer şekilde TM’den sonra bir miktar kilo alma eğilimi bulunduğunu göstermektedir.
Özet ve Öneriler
Meslektaş incelemeli literatürde TM’den sonra kalıcı kilo kaybı, eşlik eden hastalıklarda iyileşme, uzun dönemli hasta memnuniyeti ve yaşam kalitesindeki iyileşmeyi gösteren önemli miktarda karşılaştırmalı ve uzun vadeli veriler artık yayınlanmaya başlanmıştır.
Bu nedenle de Amerikan Obezite ve Metabolizma Cerrahi Derneği, TM’yi ilk obezite cerrahisi prosedürü olarak kabul edilebilir bir seçenek ve planlanan aşamalı yaklaşımın bir parçası olarak yüksek riskli hastalarda bir ilk basamak tedavisi olarak onaylamaktadır.
Mevcut durumda yayınlanmış literatüre dayalı olarak TM’nin MB ile GB arasında yer alan bir risk/fayda profili bulunmaktadır.
Herhangi bir obezite cerrahisi prosedüründe olduğu gibi uzun vadede geri kilo alımı mümkün olup, TM durumunda bu durum yeniden müdahale ile etkili bir şekilde yönetilebilir. TM’nin ilk uygulanan bir prosedür olmasıyla alakalı bilgilendirilmiş onam formları diğer obezite cerrahisi prosedürlerinde sunulanlarla tutarlı olmalı ve uzun vadede yeniden kilo alımı riskini içermelidir.
TM prosedürü uygulayan cerrahların, meslektaş incelemeli literatürde prospektif olarak sonuç verilerini toplamaları ve raporlamaları teşvik edilmektedir.
Doç. Dr. Halil Coşkun

Çarşamba, Ocak 25, 2012

Obezite Kaderiniz Değil! Kilo Vermenin Ötesinde, Kaliteli Bir Yaşam İçin Obezite Cerrahisi

Doç. Dr. Halil Coşkun tarafından büyük bir titizlikle hazırlanan bu kitap da son yıllarda en etkili tedavi alternatiflerinden biri olarak kabul edilen Obezite Cerrahi Yöntemleri ve bu konuda bilinmesi gereken tüm detaylar yalın bir dille anlatılmaktadır
OBEZİTE KADERİNİZ DEĞİL!

Kilo Vermenin Ötesinde, Kaliteli Bir Yaşam İçin Obezite Cerrahisi

Değişen yaşam koşulları ve sağlıksız beslenme sonucunda giderek yaygınlaşan obezite, sadece yaşam kalitenizi düşürmez, birçok hastalığa da davetiye çıkarır. Bütün bunlarla baş etmek ve sağlıklı kilonuza kavuşmak artık elinizde.
Obezite Cerrahisi, obezite ve eşlik eden hastalıklarla mücade
lede en etkin ve kalıcı yöntemdir. İyileşmek için yıllarca beklemeniz gerekmiyor. İyileşme süreciniz, kararlılığınız ve yardım gerektiğini fark etmenizle başlar.
Unutmayın, obezite ile mücadelede yalnız değilsiniz!

Doç. Dr. Halil Coşkun
İnternet Satış:

Pazartesi, Ağustos 23, 2010

Kilo Kaybı Ameliyatından Sonra Yeniden Kilo Almanın Tedavisi


Ameliyat, önemli ölçüde kilo vermek için güçlü bir “araç” sağlar, ancak uygun bir bakım olmazsa bu “araç” etkinliğini kaybederek yeniden kilo almaya yol açabilir.

Kilo Almayı Önlemenin Temelleri
Yeniden kilo almayı önlemenin temeli eğitim ve düzenli takipdir. Hem ameliyattan önce, hem de ameliyattan sonra hastalara, başarılarını optimize etmek için ameliyatlarını nasıl kullanacaklarının öğretilmesi gerekir. Optimum eğitim; ameliyat sonrası diyette danışma, davranışsal değişim ve ekzersiz konularını içermelidir.
Yeniden kilo alan bir hastayla görüştüğümde öncelikle, beni görmeye gelme cesaretine sahip olduğundan dolayı kendisini kutlarım. Vizit sırasında başlıca odaklandığım şey, yeniden kilo almanın; anatomik bir problemden mi (ameliyatta yanlış giden bir şeyler), medikal bir problemden mi yoksa davranışsal bir problemden mi (eski alışkanlıklara dönüş) kaynaklandığının anlaşılmasıdır.
Yeniden kilo alma konusunu çözerken aşağıdaki soruları sormak oldukça yardımcı olmaktadır;
1. Günde kaç kere yemek yiyorsunuz?
2. Günde kaç kere acıkıyorsunuz?
3. Hiç doyduğunuzu hissediyor musunuz, hissediyorsanız ne kadar sürüyor?
4. Bir oturuşta ne kadar yemek yiyebilirsiniz?
5. Mide ekşimesi ya da reflü yaşıyor musunuz?
6. Herhangi bir yeni ilaca başladınız mı?
7. Enerji düzeyiniz nasıl?
8. Yaşantınızda yeni ya da devam eden stres faktörü var mı?
9. Yeniden kilo almanızın nedeni hakkında ne düşünüyorsunuz?
Eğer bir hasta aniden daha büyük öğünler tolere edebilmeye başlamışsa, artan sıklıkta açlık hissi yaşıyorsa ya da yeni veya tekrarlayan reflüsü varsa o zaman, daha çok bir anatomik problemle (ameliyatta kötü giden birşeyler) karşı karşıya olunduğundan şüphe edilmelidir. Anatomik problemlerin tanısı en iyi şekilde, üst gastrointestinal endoskopi ile konur.
Aşağıda yeniden kilo almanın bazı anatomik nedenleri yer almaktadır;

Anatomik
  • Poş genişlemesi (Mide Bandı için)
  • Mide bandı problemleri (balon kaçağı, tüpte delik, port bağlantısının kesilmesi, band ta kayma, band migrasyonu vb)
  • Anastomotik genişleme (Gastric Bypass için)
  • Mide hacim genişlemesi (Tüp Mide için)
Yeniden kilo almaya yol açabilen bazı medikal durumlar da vardır. En yaygın olanlarını aşağıda listeledim. Bunların çoğunun tanısı, iyi bir medikal öykü ve kan testleri ile konulacaktır.

Medikal
  • Gebelik
  • Tiroid hastalıkları
  • Adrenal hastalıkları
  • Yeni ilaçlar
  • Böbrek ve/veya kalp problemleri
Deneyimlerime göre kilo kaybı ameliyatından sonra yeniden kilo almanın anatomik ve medikal nedenleri oldukça nadirdir, ancak mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Hastaların büyük çoğunluğunda yeniden kilo alma hastanın eski, sağlıksız alışkanlıklarına tekrar geri dönmesinin sonucudur.
İyi haber, erken müdahale ve hastayla özel konuları ele almakla, sıklıkla hastanın yeniden kilo almasının önlenebildiğidir.
Doç. Dr. Halil Coşkun

Obezite Ameliyatlarından Sonra Gebelik


İstatistiklere göre hamileliklerin %40-50’si planlanmadan olmaktadır, bu nedenle obez genç kadınları gebeliklerini kilo verdikten sonraya ertelemeleri konusunda uyarmak zordur.

Obezitenin Cerrahi Tedavisi Tabloya Nasıl Uymaktadır? Ya da Uymakta mıdır?
Obez gebeliklerin tehlikelerini bilmemek, problemin yalnızca bir parçasıdır. Diğer parçası ise kilo almaya yatkın olanlarda kilo vermeyi başarma, hatta kararlı bir kiloyu sürdürme için etkili yollara erişme eksikliğidir. Kilo kaybı ameliyatı neden(ler)ine bakılmaksızın gerçek şudur ki, hızla artan sayıda daha genç yaşlardaki kadınlar kilo kaybı operasyonu yaptırmaktadır. Çoğunluğunun hamile kalması beklenmektedir. Aslında obezite, kısırlığın yaygın bir nedenidir ve ameliyatla veya diğer yollarla kilo kaybı, sıklıkla bu tür kısırlığı tedavi etmektedir.
Ameliyat olmayı düşünen ya da ameliyat yaptırmış olan kadınlar, gebelik sonuçları üzerindeki etkileri hakkında neler bilmelidirler?
Öncelikle iki önemli operasyon arasındaki farkları bilmek önemlidir.
Operasyonun bir türü (Mide Bandı), midenin üst kısmına ayarlanabilir bir band yerleştirilerek küçük bir mide poşunun oluşturulduğu “mide hacmini kısıtlayıcı” ameliyattır. Şişirilen band, gıdaların bandın altındaki büyük mideye geçmeleri için çok küçük bir açıklık bırakır. Bu, küçük miktarlardaki katı gıdaların mide poşu duvarını gererek bir tokluk hissi oluşturmasının yanında aynı zamanda katı gıdaların küçük poştan boşalmasının yavaşlamasına da neden olur. Katı gıdalar açıklığı tıkamadığı sürece sıvılar ve eriyen gıdalar (çikolata, kurabiye, cips) doğrudan geçerler.
Diğer operasyon türü ise (Gastric Bypass) hem mide hacminde kısıtlama hemde alınan gıdaların emiliminde azalma sağlamaktadır. Şüphesiz operasyonların kısıtlayıcı eylemleri, özellikle de hasta eğer hızlı yiyorsa ve çiğnemesi yetersiz ise kusmaya neden olabilir. Yeterince büyük iseler haplar ve kapsüller de benzer şekilde kusmaya neden olabilirler.
Gebelik Sonuçları Üzerindeki Etkiler
Her zaman için, kilo kaybı ameliyatı geçiren ve gebe kalma kapasiteleri bulunan genç kadınların, hızlı kilo kaybı evresi boyunca ve ameliyatlarından en az 18-24 ay sonrasına kadar gebeliği önleyici önlemleri almaları önerilmektedir. Kilo kaybı ameliyatlarının tümünden sonraki gebelik sonuçları genel olarak, obez gebeliğin sonuçlarından daha iyidir. Hatta anneler ameliyatlarından sonra yine de obez olsalar bile sonuçlar, hiç ameliyat olmamalarından daha iyidir.
Bununla birlikte unutmamak gerekir ki; anne eğer kusmaya, ishale ve güçsüzlük hissine karşı önerilen tavsiyeleri izlemekte başarısız olursa, kilo kaybı operasyonlarının neden olduğu risklere karşı farkında olması önemlidir. Doğum öncesi bakımın bir parçası olarak hastalar, önerilen takviyeleri almalı ve kritik besinlerin kan düzeyleri izlenmelidir. Obezite ameliyatı geçiren tüm hastalar için söz konusu olduğundan, yeme ve kusma ile ilgili kurallar izlenmelidir.
Obezite ameliyatından sonraki sonuçlar için en son bilgiler, “Sağlıklı kilo alma” ilkelerinin gözden geçirilmesi gerektiğini öne sürmektedir. Institute of Medicine of the National Academy of Sciences’e (Ulusal Bilim Akademisi Tıp Enstitüsü) göre genellikle 20-26 kg/m2 arasında bir VKİ’leri olan normal kilolu kadınların 10-15 kg almaları önerilirken “yüksek aralık”ta bulunanların (VKİ 26-29 kg/m2) ise “önerilen kilo alma hedeflerinin en fazla 7 kg” olması önerilmektedir.
Çarpıcı bir şekilde artan obez kadın sayısı, şiddetli obez kadınlarda (VKİ 35 kg/m2 den büyük) gebelik kilosu değişimi üzerine daha fazla istatistik sağlayarak yeni yönergelerin geliştirilmesine olanak sağlamıştır. Obez kadınlar sıklıkla gebelik esnasında kilo verirler ve kilo kaybı ameliyatından sonraki sonuçlar, hatta önerilmeyen hızlı kilo kaybı evresindekiler bile herhangi bir kilo alımı olmamasına karşılık sağlıklıdır. Yine de ameliyatın öncesinde ve sonrasında gebelik sonuçlarını optimize etmek üzere gerekli olan vitaminler, mineraller ve diğer besinlerin izlenmesi ve takviye edilmesi asla unutulmamalıdır.
Çocuklar Üzerindeki Etkiler
Obez anneler, zayıf annelerden daha sık olarak yaşına göre küçük ya da aşırı zayıf bebekler doğururlar. Ancak son zamanlarda, ufak bebeklerin “sağlıklı” oldukları fark edilmiştir. Gerçekte ufak (ve hatta prematüre) bebekler için hızlı kilo almak, tehlikelidir. Hızlı kilo, sıklıkla çocukluk obezitesine yol açmaktadır. Obez gebeliklerin ve erken büyüme uygulamalarının pek çok probleme neden olacağını kavramak önemlidir. Eski deyimler artık kabul edilebilir değildir: “şirin, tombul bebek”, yuvarlak tombul yanaklar “sağlıklı bebek”in belirtileri değildir.
Obez kadınlar, obez olmayan kadınlar kadar yaygın bir şekilde emzirme ile beslemezler. Obez kadınlar emzirdiklerinde de bunu, çok daha kısa bir dönem için yaparlar. Daha kısa emzirme uygulamaları, daha fazla doğum öncesi kilo ve çocukta artan obezlikle ilişkilidir. Emzirme ile beslemeyi teşvik etmek için herşey yapılmalıdır. Çok sağlıklı ve karşılığı görülen bir uygulama olup, anne ve çocukta obeziteyi önleyici bir rolü vardır.
Sonuçlar
Obez gebelikler tehlikeli gebeliklerdir. Kilo kaybı ameliyatını takiben gebelikler anne ve çocuk için obez gebeliklerden daha güvenlidir. Kiloya bakılmaksızın kilo kaybı ameliyatı sonrası gebelikler;
a.) Ameliyattan sonraki ilk 18 ay boyunca önlenmelidir.
b.) Takviye alımını yönlendirmek üzere besin yetersizlikleri için izlenmelidir.
Kilo Kaybı Ameliyatı Geçiren Gebe Kadınlar İçin Öneriler
Yemek yeme davranışı. Kusma riskini azaltmak için:
  • Minimum stres ve dikkat dağılması ile yavaşça yiyin
  • Diyetinizi sıvılardan yarı katı gıdalara, sonra da katı gıdalara ilerletin
  • Küçük porsiyonlar yiyin
  • Yutmadan önce iyi çiğneyin
  • Doygunluk hissederseniz, yemeyi bırakın
  • Yemeğinizle birlikte bir şey içmeyin – yemekten sonra en az bir saat bekleyin
Kusmaya karşılık verme. Kusarsanız ya da geri çıkarırsanız:
  • Nedenlerini bulmaya çalışın
  • Dört saatliğine bir şey içmeyin
  • Diyetinizi yavaş bir şekilde ilerleterek sıvılarla başlayın.
  • İlerleme esnasında bulantı ya da kusma oluşursa 12 saat için ağızdan bir şey almayın
  • Yukarıdaki önlemlere rağmen kusmaya devam ederseniz cerrahınızla temasa geçin
Doç. Dr. Halil Coşkun

Salı, Haziran 29, 2010

Hangi Obezite Cerrahi Prosedürü Benim için En “Doğru” Seçimdir?


Kilo kaybı ameliyatının, önemli miktarda ve sürekli kilo kaybı sağlamada etkili olduğu artık tüm bilimsel yayınlarda gösterilmiştir. Günümüzde arzu edilen bu sonuca ulaştıran çeşitli farklı kilo kaybı ameliyatları mevcuttur. Bu nedenle kilo kaybı ameliyatı düşünen hastalardan en sık aldığım sorulardan bir taneside; “Hangi prosedürün benim için uygun olduğuna nasıl karar vereceğim?” sorusudur.

Kilo Kaybı Cerrahi Ameliyatlarının Etkinliği
Benim görüşüm, bugün en yaygın olarak yapılan kilo kaybı ameliyatlarının (mide bandı, gastric bypass, tüp mide ve mide balonu) HER BİRİNİN, aşağıdaki şartlar gerçekleştirildiğinde etkin olduğudur; * Yetkin bir cerrah tarafından yapıldıklarında * En önemlisi de bu ameliyatların, işbirliği yapmayı dileyen bir hasta üzerinde uygulandıklarında
Hasta hangi prosedürü seçerse seçsin kilo kaybının temeli hastanın, kilo kaybı operasyonunu yaşam tarzı değişikliği uygulamada kullanmasını sağlamaktır. Mevcut ameliyatlardan her biri gerçekten de açlığı ve porsiyon büyüklüğünü kontrol etmeye yardımcı olan bir “araç”tır, ancak hepsi budur! Gerisi hastaya kalmıştır.
Bununla birlikte mevcut “araç”lar arasında bazı farklılıklar vardır. Aşağıda bir hastanın, hangi ameliyatın uygun olduğuna karar verirken göz önüne alması gereken bazı hususlar yer almaktadır.
Ameliyat Türünü Seçerken Dikkate Alınacak Hususlar
* Beklenen Kilo Kaybı: Genel olarak Gastric Bypass ameliyatı hastaları fazla kilolarının yaklaşık %70’ini, Tüp Mide hastaları yaklaşık %40-60’ını ve Mide Bandı (Kelepçe) hastaları da yaklaşık %50-60’ını verirler. Ancak tüm bunlar; hastanın ne kadar iyi takip edildiğine ve hastanın, uzun vadede başarıyı sağlamak üzere yapılması gerekli olan tüm yaşam tarzı değişikliklerine ağırlık verip vermemesine bağlıdır.
* Kilo Kaybının Güvenilirliği: Gastric Bypass ve Tüp Mide hastaları, hemen her zaman yukarıda söz edilen beklenen kilo kaybına ulaşırlar. Bu hastaların kilo kaybetmelerinden değil; zamanla yeniden kilo almalarından endişe ediyorum. Bu durum, kilo kaybı operasyonlarından sonraki ilk bir yıl içerisinde gerekli yaşam tarzı değişikliklerini yapmadıklarında oluşmaktadır. Mide Bandı ile kilo kaybı ise çok daha değişkendir. Bazı hastalar fazla kilolarının %70-90’nını (beklenenin %50-60 olduğunu hatırlayın) kaybederken, bazıları ise çok daha az kaybedebilirler. Görüyorsunuz ki bir band ile birlikte hastalar takip edilmezse ve yaşam tarzı değişikliği üzerinde HEMEN çalışmazsa, kilo kaybını etkileyeceğidir. İyi haber ise, bir Mide Bandı hastası kilo kaybettiğinde, hemen her zaman kilo almaktan uzak durmasıdır, çünkü kilodan uzak durmak için yaşam tarzı değişiklikleri yapmaları zorunludur ve bu durum, HERHANGİ BİR kilo kaybı operasyonu için de kilodan uzak tutmaktadır.
* Hızlı ya da Yavaş: Gastric Bypass ve Tüp Mide hastaları tipik olarak başlangıçta haftada 2,5-3 kg verecek ve operasyondan 12-15 ay sonra da beklenen kilo kaybına ulaşacaklardır. Diğer taraftan Mide Bandı hastaları ise daha yavaş ve istikrarlı bir kilo kaybı (haftada 0,5-1 kg kilo verme) görme eğilimindedirler ancak ameliyattan yaklaşık iki yıl sonrasında beklenen kilo kayıplarına ulaşıncaya kadar bu şekilde devam ederler.
* Bilinmeyenin Korkusu: Gastrik Bypass ile Mide Bandı uzun vadeli etkilerini araştıran güvenilir çalışmalar vardır. Her iki operasyonunda güvenli oldukları, önemli miktarda kilo kaybı ile kiloya bağlı tıbbi problemlerde iyileşmeye yol açtıkları ve en önemlisi de kilo kaybını sürdürdükleri görünmektedir. Bu noktada Tüp Mide için aynı şey söylenemez. Kuşkusuz halihazırda mevcut çalışmalar bu operasyonun güvenli ve etkili olduğunu göstermektedir, ancak operasyonun yeni olması nedeniyle bu operasyondan 5 ya da 10 yıl sonra hastalara ne olacağını henüz bilmemekteyiz. Yeniden kilo alacaklar mı? Bu kadar çok midenin kaldırılmasından dolayı problem yaşanacak mı? Henüz bu soruların cevapları tam olarak bilinmemektedir.
* Takip Edilebilirlik: Mide Bandının etkili olmasını sağlamak için bandın ayarlanması GEREKİR. Ameliyattan sonraki ilk yıl içinde Mide Bandı hastaları tipik olarak Gastric Bypass ya da Tüp Mide hastalarından daha sık kontrole gelmektedirler, böylelikle bir Mide Bandı hastasının maksimum kilo kaybına ulaşmak için bu takip randevularını gerçekleştirebilmesi önemlidir.
* Cezalandırma Faktörü: Gastric bypass hastaları, şeker içeren besinler aldıkları takdirde çok büyük bir olasılıkla “Damping Sendromu” yaşayacaklardır. Şekerli bir gıda aldıktan sonra kalpleri hızlanmaya ve terlemeye başlarlar, şiddetli karın ağrısı ile baş dönmesi çekerler ve çoğu kez ishal olurlar. Bu durum, geçmişte problem yaşamalarına neden olabilen bu besinlerden uzak durmalarına gerçekten de yardımcı olacaktır. Bazı hastalar, ameliyatlarından sonra “hile” yaparlarsa, ameliyatlarının kendilerini cezalandıracağını bilme fikrini sevmektedir. Mide Bandı ve Tüp Mide hastaları için ise Damping Sendromu yoktur, bu yüzden de tatlılar söz konusu olduğunda, gıda seçimlerinde daha disiplinli olmaları gerekir.
* Yabancı Cisim Korkusu: Mide Bandı hastalarının, yaşamlarının geri kalanında içlerinde bulunan bir bandla birlikte ÇOK rahat olmaları gerekmektedir. Hastalar sağlıklı bir kiloya kavuştuğunda band çıkartılıp alınmamaktadır. Lütfen yeterli kilo kaybı elde ettikten sonra bandın çıkartılmasını talep etmeyiniz, aksi taktirde tekrar geri kilo almanız mümkün olabilir.
* Tersine Çevrilebilme: Bazı hastalar band taktırmayı seçerler, çünkü obezite için “tedavi” bulunduğunda ya da diğer bazı “problem”leri yaşadıklarında bandın çıkarılabileceğine inanmaktadırlar. Bandın çıkarılmasının oldukça basit olduğu doğru olmakla birlikte cerrahın bandı çıkartması için birkaç neden vardır. Ayrıca duymuş olabileceğiniz negatif bilgilere rağmen Gastric Bypass ameliyatıda aynı şekilde geri çevrilebilmektedir. Kuşkusuz bir bypassı tersine çevirmek bir bandı çıkartmaktan daha uğraştırıcı ve zordur, ancak yine de yapılabilir. Ne var ki Tüp Mide ameliyatı geri çevrilemez.
* Korku Faktörü: Pek çok hasta Gastric Bypass ya da Tüp Mide den korkar, çünkü “daha invazif” ve bu nedenle de daha tehlikeli olduğu hissine kapılırlar. Gastric Bypass ile Tüp Midenin daha büyük operasyonlar olduğu doğru olmasına rağmen komplikasyon oranları Mide Bandın dan çokda yüksek değildir.
* Sonuç: Cerrahınızın, sizin için “en iyi” operasyonun hangisi olduğunu söyleyebilmesini sağlayacak bir bilimsel çalışma bulunmamaktadır. Ameliyat için iyi bir adaysanız HERHANGİ BİR kilo kaybı operasyonu büyük bir olasılıkla iyi gelecektir.
Sonuçta siz kendinizi bilirsiniz ve hastaların, hangi operasyonun kendileri için uygun olduğuna en iyi kendilerinin karar vereceğine inanıyorum.


SİZİN için uygun olduğunu hissettiğiniz operasyon, büyük bir olasılıkla sizin için doğru olanıdır!

Doç. Dr. Halil Coşkun


Obezite Cerrahisi Sonrasında Hangi Vitaminlere Gerçekten İhtiyacım Var?


Kilo kaybı ameliyatlarından sonra çoğu insanın benimsemek zorunda olduğu yeni alışkanlık, her gün vitamin almaktır. “Gerçekte ne almam gerekir?” sorusunu cevaplarken ilk ve en önemli cevap şudur: “Doktorunuz ne öneriyorsa onu alın”...

Sürecin bir yerinde doktorunuz muhtemelen size prosedürünüze dayalı olarak ameliyattan sonra almanız gereken vitaminlerin bir listesini vermiştir. Ayrıca doktorunuz laboratuar sonuçlarınıza baktığında sadece sizin için çok özel önerilerde bulunabilir.
Genel olarak söylemek gerekirse ameliyattan sonra takviye almanın üç nedeni vardır;
1- Daha az gıda alsanız bile yeterli vitamin ve mineral aldığınızdan emin olmak için 2- Prosedürünüzden dolayı daha büyük bir riski bulunan yetersizlikleri önlemeye yardımcı olmak için 3- Bazı durumlarda beslenme yetersizliğinin tedavisi için
Ameliyattan sonra alınan takviyelerin en yaygın türleri multivitaminler, kalsiyum, B12 vitamini ve demirdir.
Multivitaminler
Bir obezite ameliyatı geçirdiğinizde, hangi prosedür uygulanmış olursa olsun kilo vermenizin temel bir nedeni daha az yemenizdir. Kişiler daha az yediklerinde, her gün gerekli olan vitamin ve minarellerin herbirini elde etmeleri güçtür – gerçek şudur ki insanların çoğu, istedikleri kadar yemek yeseler bile bunu yapamazlar.
2008 yılında, 210 ameliyat geçirmiş hastayı iki yıl izleyerek yedikleri besinleri Dietary Referance Intake (DRI) (Önerilen diyet miktarı) ile karşılaştıran bir çalışma yapılmıştır. Ameliyattan sonra daha iyi yeme eğiliminde olan hastaların bile A vitamini, C vitamini, kalsiyum, demir, B1, B3, B6, folat, biotin ya da pantotenik asitin (B5) minimum miktarını bile alamadığı ortaya çıkarılmıştır.
Almanız gereken multivitamin türü geçirdiğiniz ameliyat tipine göre farklılık gösterebilir ve çoğu hastadan tüm vitaminlerin günlük değerlerinin yüzde 100’ü ile ufak miktarlarda mineralleri içeren birşeyler almaları istenir. Bir multivitaminin kalsiyum, magnezyum ve potasyum gibi minerallerin günlük değerlerini içerme olasılığı çok düşüktür. Kendilerini “komple” olarak niteleyen ürünler, aslında tüm vitamin ve mineralleri sağlamayabilir, bu nedenle etiketleri dikkatlice okumak gerekmektedir.
Kalsiyum
Mayo Klinik’ten doktorlar, yakın zamanlarda geçmiş 20 yılda obezite ameliyat yaptırmış olan 97 hastayı incelemişlerdir. Bu hastaların 21’inde, toplam olarak 31 adet kırık olgusu bulmuşlardır – bu, genel popülasyonun kırık riskinin iki katından fazladır. Kırıkların çoğu ameliyattan sonra ortalama yedi yılda, öncelikli lokasyon olarak el ve ayaklarda oluşmuştur. Diğer kırık bölgeleri kalça, omurga ve üst koldur.
Kemik kaybı tüm obezite ameliyat türlerinden sonra mevcut bir risk olup, yeterli miktarda kalsiyum almak kemik kaybının önlenmesinin önemli bir parçasıdır. American Society for Metabolic and Bariatric Surgery’nin obezite ameliyatlarından sonra önerdiği kalsiyum alımı aşağıdaki gibidir:
· Ayarlanabilir Mide Bandı (Kelepçe): 1.500 mg kalsiyum
· Gastrik Bypass: 1.500 - 1.800 mg kalsiyum sitrat
· Duodenal Switch: 1.800 - 2.400 mg kalsiyum sitrat
B12 Vitamini
B12’nin emilimi için mide çok önemlidir. Bunun nedeni, mide asitinin kandan B12 salınmasına yardımcı olması ve mide tarafından üretilen bir diğer madde olan intrinsek faktörün B12 emilimi için gerekli olmasıdır.
Gastric Bypass ve Tüp Mide gibi obezite cerrahi prosedürleri, B12 emilimini daha zor hale getirmektedir. Sıklıkla, bu prosedürleri yaptıran kişilerin enjeksiyon, burun spreyi ya da dil altı tablet olarak ilave B12 alması gerekmektedir.
Demir
Düşük demir ya da demir yetmezliği anemisi, bir obezite cerrahisi komplikasyonu olabilir, ancak özellikle gastric bypass’tan sonra yaygındır.
Gastrik bypass’tan sonra demir düzeylerini sürdürmek daha zordur, çünkü demirin emildiği başlıca bölge olan oniki parmak barsağı bypass edilmiştir. Pek çok doktor hastaların, yetmezlik gelişmesine karşı korunmak üzere önleyici olarak demir almalarını önermektedir.
Diğer Besinler
Beslenme ile ilgili laboratuar sonuçlarınıza ve programlarınızın özgün konularına bağlı olarak diğer besinleri almanız istenebilir. Bazı yaygın besinler D vitamini, Tiamin (B1) ve protein takviyelerini içerir ancak başkaları da söz konusu olabilir. Burada doktorunuzun tavsiyesi dikkate alınmalıdır.
Sonuç
Son bir öneri: vitaminlerinizi almazsanız işe yaramazlar. Birçok kişi ne almaları gerektiği ile aşırı ilgilenir, ancak gerekli besinleri günlük bazda almakta iyi bir iş çıkarmazlar. Ayrıca ameliyattan bir ya da iki yıl sonrasına kadar vitaminlerini almak, pek de yaygın olmayan bir şey değildir ancak, zamanla bırakabilmektedirler.
Beslenme yetersizliklerinin çoğunu önlemek, tedavi etmekten daha kolaydır ve bir kez ameliyat oldunuz mu bir problem oluşma riski hiçbir zaman kaybolmaz.
Temel beslenme programınıza bağlı kalmak, hem sağlığınızı hem de başarınızı sağlamaya yardımcı olacaktır.

Doç. Dr. Halil Coşkun





Mide Bandı Ameliyatının Uzun Dönem Sonuçlarının Değerlendirilmesi


Obezite tedavisinde bugün için en fazla tercih edilen yöntemlerden birisi (avrupa, avusturalya ve amerika) Laparoskopik Mide Bandı ameliyatıdır. Şuana kadar tüm dünyada yaklaşık 500.000’nin üzerinde hastaya uygulama yapıldığı tahmin edilmektedir. Bu ameliyatın uzun dönem sonuçları aşağıda detaylıca sunulmaktadır;
Favretti ve ark. tarafından (Laparoscopic adjustable gastric banding in 1,791 consecutive obese patients: 12-year results. Favretti F, Segato G, Ashton D et al. Obes Surg. 2007)1993 ve 2005 yılları arasında 1791 hastaya laparoskopik mide bandı ameliyatı uygulanmıştır. Hastaların %75.1’i kadın, %24.9’u erkek; ortlama yaş 38.7+10.9 yıl, ortalama ağırlık 127.7+24.3 kg, ortalama VKİ 46.2+7.7 kg/m2 tespitedilmiştir. Hastaların %91’i 12 yıl sure ile takip edilmiştir. Hastaların 125’ine öncelikle BioEnterics Intragastrik Balon (Mide Balonu) uygulaması yapılarak belli oranda kilo kaybı sağlandıktan sonar Mide Bandı uygulanmıştır. Ameliyata bağlı major komplikasyon oranı % 0.05-5.9, minor komplikasyon oranı % 0.5-11.2 dir. Hiç bir hastada ameliyata bağlı mortalite (ölüm) gelişmemiştir. Hastaların 10 yıllık takiplerinde kilo kaybı 101.4+27.1 kg (ortalama 26.3 kg), VKİ kaybı 37.7+9.1 kg/m2 (ortalama 8.5 kg/m2), fazla kilo kaybı yüzdesi %38.5+27.9 dir. Tip 2 diyabeti olan hastaların %36.2’sinde, hipertansiyonu olan hastaların %60.6’sında gerileme ve tedavi olduğu tespit edilmiştir. Bu çalışmada yaşam beklentisi üzerine yapılan istatistiksal analizde Mide Bandı takılan hastalarda, takılmayanlara göre daha uzun süreli yaşam tespit edilmiştir.
Mittermair ve ark. (Results and Complications after Swedish Adjustable Gastric Banding-10 Years Experience.Mittermair RP, Obermüller S, Perathoner A et al. Obes Surg. 2009)yapmış oldukları değerlendirmede ise Laparoskopik Mide Bandı uygulanan 785 hastayı 10 yıl boyunca takip etme imkanı bulmuşlardır. Hastalar ilk 1 yıl içerisinde ortalama 26 kg kayıp gösterirken, 8. yılın sonunda bu kilo kaybı ortalama 40.5 kg olmuştur. Kaybedilen fazla kilo kaybı yüzdesi %65.5 olarak tespit edilmiştir. Hiç bir hastada ameliyata bağlı mortalite (ölüm) gelişmemiştir.
Sonuç olarak; Laparoskopik Mide Bandı ameliyatı uygulaması kolay, hastanede yatış süresi kısa ve uzun dönemde kalıcı kilo kaybı sağlayan bir yöntemdir. Bu uygulamada hasta uyumu son derece önemlidir, band ile ilgili bir problem gelişmediği taktirde bandın çıkartılması gerekmemektedir.

Hasta Sayısı
İzlem
Fazla Kilo Kaybı Yüzdesi
Favretti ve ark.
1791
12 yıl
%38.5+27.9
Zehetner J ve ark.
190
6 yıl
%50
Toouli J ve ark.
481
5 yıl
%49.8
Miller K ve ark.
158
4 yıl
%54.7
Zinzindohoue F ve ark.
500
3 yıl
%54.8


Doç. Dr. Halil Coşkun

Mide Balonu Uygulamasında Başarıyı Artırmanın Yolları ve Bilinmesi Gerekenler


Mide Balonu uygulaması obezite tedavisinde 2000’li yılların başlarından itibaren başarılı bir şekilde yaygın olarak uygulanmaya başlamış ve gittikçe popülerlik kazanan endoskopik bir yöntemdir.
Ancak bu uygulamanın bir cerrahi yöntem olmadığını (mide bandı, gastric bypass gibi) ve obezitenin geçici tedavisinde kullanıldığını bilmemiz gerekmektedir.
Peki kimlere uygulamalıyız ve başarıyı artırmak için neler yapmalıyız?
Bilimsel verileri incelediğimizde özellikle 2 temel alanda kullanımı önem kazanmaktadır;
1. Çok yüksek kilolu (süper morbid obez, VKİ>50 kg/m2) kişilerde, cerrahi tedavi öncesi ameliyat ve anestezi riskini düşürmek amacıyla,
2. Diyet, egzersiz, ilaç gibi tedavilere rağmen kilo kaybedemeyen veya kaybedip tekrar geri kilo alan ve aynı zamanda cerrahi tedavi sınırları içinde olmayan (yada cerrahi tedavi düşünmeyen), VKİ 27-35 kg/m2 arasında olan kişilerde kullanılmaktadır.
Yukarıdaki hasta grubunda uygulama verileri incelendiğinde elde edilen sonuçlar şu şekildedir;
VKİ>50 kg/m2 nin üzerindeki süper morbid obez hastalarda mide balonu uygulaması sonrasında mutlaka bir cerrahi prosedür ile kombine edilmesi önerilmektedir (Melissas et al. Obes Surg 2006).
Süper morbid obez hastalarda cerrahi tedaviye hazırlamak için kullanılan bir diğer prosedür Tüp Mide (sleeve gastrektomi) dir. Bu prosedür ile mide balonu uygulaması karşılaştırıldığında 6 ve 12 aylık takiplerde her iki yöntem arasında kilo kaybettirme de bir fark tespit edilmemiştir. Mide Balonunun teknik olarak uygulamasının kolay olması, riskinin düşük olması önemli bir avantaj olarak görülmektedir (Genco et al. Surg. Endosc. 2009).
Süper morbid obez hastalarda cerrahi tedavi öncesi uygulanan Mide Balonu, özellikle karaciğer hacminde önemli derecede volü küçülmesine neden olarak, daha sonra uygulanacak ameliyatın laparoskopik olarak yapılmasını kolaylaştırmaktadır (Frutos et al. Obes Surg 2007). Yine bu hasta grubunda özellikle mevcut yandaş hastalıkların (diyabet, hipertansiyon, uyku apne vd) gerilemesine neden olarak cerrahi tedavinin daha rahat olmasını sağlamaktadır (Genco et al. Obes Surg 2005).
VKİ<35 style="font: normal normal normal 11px/normal Verdana, sans-serif; color: rgb(51, 51, 51); font-weight: normal; ">2 olan kişilerde mide balonu uygulaması sonrasında elde edilen fazla kilo kaybı yüzdesi daha fazla görülmekte ve kaybedilen kilo daha kalıcı olmakta ve daha fazla oranda kaybedilen kilolar korunmaktadır(Genco et al. Int J Obes 2006).
Adölesan (yaş<18)> (Sallet et al. Obes Surg 2004).
Mide balonu uygulaması sonrasında bazı kişilerde istenilen oranda kilo kaybedilmediği bildirilmektedir. Bunun en önemli nedeni bu uygulamayı bir cerrahi prosedür gibi düşünüp, balonun tek başına kilo kaybettirmesi beklenmektedir. Bu uygulamada yüksek kalorili diyet son derece zararlıdır, mutlaka kalori kısıtlayıcı bir diyet (1000-1200 Kcal/gün) ile kombine dilmeli, bununla birlikte beslenme alışkanlığının değiştirilmesi hedeflenmelidir(Mathus-Vligen et al. Gastrointest Endosc 2005).
Doç. Dr. Halil Coşkun

Pazar, Nisan 04, 2010

Mide Bandı Ameliyatlarından Sonra Band Dolumu Ne Zaman ve Nasıl Yapılır?



Mide bandı ameliyatından sonra en önemli konu bandın dolum yapılmasıdır. Bu süreç önemli bir uyum gerektirmektedir.
Ne Zaman?
Çok erken dönemde band dolumunun yapılması band ile ilgili bazı problemlerin (stoma darlığı, bandın kayması, yemek yemede uyumsuzluk) ortaya çıkmasına neden olabilir.
Çoğu obezite cerrahı ameliyattan hemen sonra band dolumu yapılmasını istemez. Başlangıçta bellirli bir sure (2-3 hafta) sıvı diyet, sonrasında püreli yumşak diyet (2-3 hafta) ile beslenilmesi ve devamında banda dolum yapılması uygun görülmektedir.
Banda nekadar dolum yapılacağı cerrahınız tarafından karar verilecektir. Ancak hiç bir zaman başlangıçta fazla dolum yapılmaması gerekmektedir. Aksi taktirde bandın sıktığı mide çapı çok fazla daralacağından, yemek yemede zorluk, uyumsuzluk ve aşırı bulantı ve kusmalar görülebilir.
Bugün için dünyada farklı firmalara ait mide bandları bulunmaktadır. Bu bandların tamamının işleyiş mekanizması aynı olmakla birlikte şişirilme kapasiteleri dizaynlarından dolayı farklılık göstermektedir. Dolayısıyla dolum yapılırken bu ayrıntı çok iyi bilinmelidir.
Genel kural olarak başlangıç dolumunda az bir miktar ile kişinin yemek yemesi kontrol edilir ve daha sonrasında bu miktar bellirli bir zaman dilimi içierisinde kontrol edilerek dolumda artış yapılır. Burada temel hedef kişinin ne istediği gibi yemek yemesinin sağlanması nede hiç birşey yiyip içemeyecek düzeyde kısıtlamaya gidilmesidir. Bu standart dolum ayarı herkeste farklılık gösterebilir, aynı bandı kullanan iki kişide dahi aynı dolum miktarlarıyla farklı kısıtlama değerleri elde edilebilir.
Nasıl Yapılır?
Band ayarı oldukça kolaydır, burada dikkat edilmesi gereken nokta rezervuar haznesinin nekadarlık bir derinlikte olduğunun bilinmesidir. Çoğu cerrah bu rezervuarı karnın sol üst bölgesinde derin yağlı plana koymaktadır. Bu şekilde yerleştirilmiş rezervuarlarda skopi cihazında görülerek enjeksiyon yapılmasına gerek yoktur, rahatlıkla iğne rezervuara yerleştirilerek dolum işlemi istenilen ölçüde tamamlanabilir. Ancak rezervuar daha derin bir noktaya (fasya üzerine) tespit edilmişse, ozaman skopi cihazında kontrol edilerek iğnenin yerleştirilmesi daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Özellikle süper morbid obez hastalarda cil altı yağlı doku çok fazla olduğundan derin yerleşimli rezervuarlarda ayarlama yapmak zorluk gösterebilir. Bu ayarlama için herhangi bir genel veya lokal anesteziye gereksinim yoktur.
Nelere Dikkat Edilmeli?
Şu hiç bir zaman unutulmamalıdır ki; band yemek yemede mekanik bir kısıtlama sağlar, bandın yüksek değerlerde sıkılması banda ait komplikasyon riskini artırabilir. Amaç yüsek dolumlarda değil, düşük dolumlarda efektif kilo kaybı elde etmeye çalışmak olmalıdır. Bu durum sizin uyumunuzu ve yemek yeme alışkanlığınızı kendi iradenizide işin içine katarak değiştirdiğini gösterecektir. Doç. Dr. Halil Coşkun

Cumartesi, Mart 20, 2010

Tek Kesili Laparoskopik Cerrahi


Tek Kesili Laparoskopik Cerrahi (TKLC)
Single Incision Laparoscopic Surgery (SILS)
Tek Kesili Laparoskopik Cerrahi (TKLC) geleneksel laparoskopik cerrahi karşısında gelişen bir alternatif yöntem olarak durmaktadır. Bir çok vakada tamamiyle gizlenebilen tek bir cilt kesisi ile yapılan bu işlem hastaların seçimine sunulmuştur. İyileşmeyi takiben genellikle görülebilir bir iz kalmamaktadır.
Tek kesili laparoskopik cerrahiyi tanımlamak üzere bir çok terim mevcuttur. Bunlar aynı temanın değişik ifadeleridir ve bazıları şunlardır;
TKLC = Tek Kesili Laparoskopik Cerrahi
TPGC = Tek Port Girişli Cerrahi
LETC = LaparoEndoskopik Tek Alanlı Cerrahi
Tam olarak TKLC prosedürü nedir ve nasıl yapılmaktadır?
TKLC prosedürü safra kesesi ameliyatı, jinekolojik ameliyatlar (histerektomi gibi) ve diğer birçok tedavinin başarıyla yapıldığı tek insizyon kullanılarak (göbek deliğinden geçen) yapılan bir laparoskopik cerrahi prosedürdür.
Sadece 20 mm’lik bir insizyon kullanılarak uygulanan TKLC prosedürü, geleneksel laparoskopik tekniklerin gerektirdiği genellikle her biri 1 cm veya daha küçük insizyonların açıldığı birçok giriş noktalarının açılmasının önüne geçmiştir.
Kim TKLC prosedürü için uygun bir adaydır?
Genellikle laparoskopik cerrahi için aday olan hastalar aynı zamanda TKLC prosedürü için de birer adaydır. Ancak geçirilmiş cerrahinin olmaması, vakanın acil bir vaka değil de elektif bir vaka olması temel seçim kriterleridir.
TKLC’in avantajları varmıdır?
TKLC karın duvarında yapılan kesinin şekli ve büyüklüğü ile ilişkilidir. Birçok cerrahi operasyon halen aynı yol ile yapılmaktadır. Bu nedenle daha iyi bir kozmetik sonuç dışında bu teknik için iyi bilinen bir avantaj yoktur.
TKLC’in hiç dezavantajı varmıdır?
TKLC halen gelişmekte olan bir tekniktir.
Yapılan tüm cerrahiler gibi riskleri mevcuttur.
Lütfen bu riskleri detaylıca cerrahınızla konuşarak öğreniniz.
TKLC prosedürlerinin diğer laparoskopik cerrahilerden farkı nedir?
Görülebilir skar oluşumuna yol açabilecek geleneksel laparoskopik cerrahilerin gerektirdiği dört adet 1 cm’lik veya daha küçük insizyonların aksine TKLC prosedürü görülebilir skar oluşumuna yol açmayan göbek deliğinden geçen tek bir 20 mm’lik kesiyle yapılmaktadır.
Bununla birlikte geleneksel laparoskopik cerrahide birden fazla kesi neticesinde oluşacak olan ağrıyı, tek insizyon ile minimalize etmektedir.
TKLC Port
TKLC Portu tek bir insizyondan girecek birçok enstrumanın geçişine olanak sağlayan bir yapıya sahiptir. TKLC portu içinden aletlerin geçeceği 3 kanül bulunmaktadır. TKLC Portu’nun başlıca özelliği optimal aletlerin geçişi için, karın içini hava ile doldururken buna olanak sağlayan valve sahip olmasıdır. Bu el aletleri için destek ve stabilite sağlamakta, aletlerin maksimum hareketine olanak tanımaktadır.
TKLC prosedürleri ile ilişkili riskler varmıdır?
Evet, herhangi bir cerrahi prosedür sırasında komplikasyon gelişebilir.
Agency for Healthcare Research and Quality (AHRQ) kuruluşuna göre yapılan herhangi bir cerrrahinin problemleri arasında; ağrı, organ hasarı, kanama, enfeksiyon, fıtık, yapışıklıklar ve skarlar sayılabilir.
Kanıtlar, yaşam kalitesi açısından genellikle açık cerrahiden ziyade geleneksel laparoskopik cerrahi prosedürlerin sonuçlarından daha iyi olduğundan dolayı desteklemektedir.
Doç. Dr. Halil Coşkun www.halilcoskun.com

Pazar, Şubat 14, 2010

Safra Kesesi Cerrahisi (Laparoskopik Kolesistektomi)


Yetişkin nüfusun yaklaşık %8’nin safra kesesinde taş vardır. Her yıl bu insanların yaklaşık %1’i safra kesesi cerrahisine gitmektedir.
Safra taşları (sağdaki resim) temel olarak kolesterolden oluşmuştur. Taşlar ilk 2-3 yıl büyüme eğilimindedir sonrasında büyüklüğü sabit kalır. Tüm safra taşlarının %85’i iki cm den küçük taşlardır. Safra taşı olan insanlarında %80’i yıllar boyu asemptomatik kalır. Ancak bazı safra taşların sonuçları ciddi olabilir. Kısa süreli bilier kolik ağrılardan hayatı tehdit edebilecek safra kesesi veya pankreas enfeksiyonlarına yol açabilir.
1990’lı yıllara kadar semptomatik safra kesesi taşlarına yönelik ana cerrahi tedavi bir karın insizyonla safra kesesinin çıkarılmasıydı. Ancak geniş insizyondan kaynaklanan ağrı nedeniyle hastanede 5-7 günlük yatışlar yapılmaktaydı. Günümüzde ise semptomatik safra kesesi taşları için en iyi tedavi şekli laparoskopik kolesistektomi denilen cerrahi tekniktir.
Bu teknik bir kaç küçük delik (yaklaşık 1 cm) insizyonun karın duvarında yapılmasını gerektirmektedir. Safra kesesi bu küçük insizyonların birinden çıkarılmaktadır. Sonrasında laparoskopi aletleri çıkarılmakta ve insizyonlar 1-2 dikişle kapatılarak küçük pansumanlar yapılmaktadır.
Bu ameliyat genel anestezi gerektirmektedir. Açık kolesistektomi ile aynı riskleri ve komplikasyonları içermektedir. Ancak hastalar ameliyat sonrasında daha az ağrı çekmekte ve 1-2 günlük hastanede kalış ve sonrasında 1-2 haftalık iyileşme dönemi geçirmektedir. Bu süreler açık kolesistektomiden çok daha kısadır.
Safra Kesesi Taşlarının Komplikasyonları Nelerdir?
Safra kesesinde taşı olan hastaların yaklaşık %10’nunda semptomlar görülür. Gelip geçici bilier kolik olarak bilinen ve yağlı yemeklerden sonra görülen ağrı semptomu görülebilir. Safra kesesindeki safra akışını bir taş tıkadığı zaman safra durgun hale gelir. Bu durgun safra, safra kesesinin enfeksiyon ve inflamasyonuna yol açar. Hastaların ateşi olabilir, karınlarının sağ üst bölgesinde ciddi ağrı hissedebilir ve kusma görülebilir.
Safra kesesi ana safra yollarına girdikten sonra sarılık, kolanjit ve pankreatit görülebilir.
Sarılık safra akışının duodenuma ulaşmasının engellendiği için olur. Bu durum bilirubinin aşırı emilimine ve deri ve gözlerde sarı renk değişikliğine neden olur. Safra yolunda taşa ek olarak bilier sistemde kolanjit denilen enfeksiyon görülebilir. Bu durum yine safra akışının duraganlığından kaynaklanır. Bu enfeksiyon karaciğere ulaşabilir ve tedavi edilmezse karaciğer absesine neden olabilir.
Pankreatit safra yolundaki taşın safra kanalı boyunca geçip pankreas kanalını tıkaması ile oluşur. Bu durum kendi kendini sınırlayan, ağrı kesicilere ve barsakların dinlendirilmesine yanıt veren bir durumdur. Ancak hastaların bir kısmında bu pankreatik hasar daha kötüleştirici inflamasyonu tetikleyip hastanın genel durumunu bozabilir.
Daha az sıklıkla görülen diğer bir komplikasyon da safra kesesinin perforasyonudur (delinmesi). Safra kesesi duvarının erozyonu ile kolesisto-enteral (safra kesesi ile barsak arasında) fistüller ve safra taşının barsak içine geçmesi ile ince barsak tıkanıklığı görülebilir.
Safra Kesesinde Taş olan Hastaların Hangileri Tedavi Edilmelidir?
Safra taşı bir kez oluştu mu tekrar etme eğilimindedir. Semptomatik hastaların çoğu tedavi edilmelidir. Safra kesesi taşından kaynaklanan ağrı sıklıkla ciddi, periyodik, 1-5 saat içinde kaybolan, hastayı gece yatağından uyandıran, epigastrik veya karnın sağ üst bölgesinde olan bir ağrıdır. Yemek yeme sonrasında alevlenen bir ağrı vardır. Yaklaşık %90 hastada başarılı bir laparoskopik safra kesesi ameliyatı sonrasında sorun ortadan kalkmaktadır.
Safra Kesesinde Taş olan Hastaların Hangileri Laparoskopik Kolesistektomi ile Tedavi Edilmelidir?
1988 yılında laparoskopik kolesistektomi yapılmaya başlandıktan sonra safra kesesinin çıkarılması için altın standart olmuştur. Bir çok semptomatik hasta (genel anesteziyi tolere edebilecek ve ciddi kardiopulmoner hastalığı olmayan veya ameliyata engel olabilecek ek hastalığı olmayan) laparoskopik kolesistektomi için aday olmuştur.
Safra kesesi hastalığından ciddi komplikasyonları olan bazı hastalar laparoskopik ameliyat için uygun olamayabilir. Ek olarak 3. trimesterdeki gebe hastalar uterusa zarar verebilme olasılığından dolayı laparoskopik kolesistektomi için aday değillerdir.
Özet
Safra kesesinde taşı olan birçok hasta asemptomatik (semptomsuz) kalır. Asemptomatik hastalar komplikasyon gelişmeden önce semptom geliştirir. Bir kaç istisna dışında safra kesesinde taşı olan asemptomatik hastalar tedavi edilmemelidir.
Bir kez safra taşı semptomları gelişirse, tekrar etme eğilimi gösterir. Bu hastalar komplikasyon geliştirmeye meyillidir. Tipik bilier semptomlar geliştiren birçok hasta tedavi edilmelidir.
Çünkü başka hastalıklar için araştırılan hastalarda safra kesesi taşları rastlantısal olarak saptanabilir. Atipik ağrısı olan ve dispeptik yakınmaları olan hastalarda semptomun sebebini ortaya koymak için başka ileri araştırmalar gerekebilir.
Laparoskopik kolesistektomi semptomatik safra kesesinde taşı olan hastalar için güvenli ve etkili bir tedavi yöntemidir.
Laparoskopik kolesistektomi açık kolesistektomiye oranla daha faydalı bir tedavi seçeneğidir. Ameliyat sonrası ağrı ve hasta olma durumunu mortalite ve morbitiditeyi arttırmadan azaltır.
Laparoskopik kolesistektominin sonuçları ameliyat yapan cerrahın eğitimi, tecrübesi ve yetenekleri ile ilişkilidir.
Doç. Dr. Halil Coşkun www.halilcoskun.com

Çarşamba, Şubat 10, 2010


Safra Kesesi Hastalıkları (Safra Taşı Nedir?)

Safra taşı, kum parçasından 3-4 cm boyuta kadar değişen boyutlarda olabilen safra kesesi içinde yerleşen kolesterol ve safra tuzlarından oluşur.

Safra Taşı Tipleri:
. Kolesterol taşları
. Pigment taşları
. Karma taşlar (en sık görülen tip) kolesterol ve tuzdan oluşur.

Kolesterol taşları genellikle sarı-yeşil olup, sertleşmiş kolesterolden oluşmaktadır. Tüm safra taşlarının %80'nini oluşturur. Araştırmacılar, kolesterol taşı oluşma nedenini safranın çok fazla kolesterol veya bilirubin içermesine, yetersiz safra tuzuna veya safra kesesinin yetersiz boşalmasına bağlamaktadır.

Pigment taşları küçük, bilirubinden oluşan karanlık taşlardır. Tam olarak oluşma nedeni belli değildir. Daha çok sirozu olan, safra yolları enfeksiyonu geçiren ya da kalıtsal kan hastalığı olan kişilerde oluşur.

Safra taşlarının diğer nedenleri kolesterolün karaciğer tarafından fazlaca atılmasına bağlı oluşabilir.

Diğer nedenler ise;

Cinsiyet; 20-60 yaş arası kadınlar erkeklerden iki kat fazla safra taşı oluşturur

Obezite; Obezite özellikle kadınlarda safra taşı oluşumunda önemli bir risk faktörüdür

Östrojen; Hamilelik sırasındaki fazla östrojen, hormon takviye tedavisi, doğum kontrol hapları

Kolesterol düşürücü ilaçlar

Diyabet; Diyabeti olan kişilerin trigliserit seviyeleri yüksektir

Ani kilo kaybı; Obezite cerrahisi (mide bandı, gastric bypass, tüp mide) geçiren hastalarda fazla kilo kaybı oluşması sonucu

Semptomlar

Çoğu safra taşı olan kişilerin semptomu yoktur. Bu kişiler çoğu zaman asemptomatik olup bu taşlara sessiz taşlar denmektedir. Safra semptomları daha çok kalp krizi, appandisit, ülser, irrtiabl barsak hastalığı, hiatal herni, pankreatit, ve hepatit semptomlarına benzer. Bu nedenle doğru tanı çok önemlidir. Semptomlar daha çok geceleri ve yağlı yemek sonrası ortaya çıkar.

Bunlar;

. Karın şişliği
. Yağlı gıdalara toleranssızlık
. Üst karında devamlı bir ağrı, özellikle ani olarak artıp 30 dakika ile 1-2 saat içinde sonlanan
. Kürek kemikleri arasında ağrı
. Sağ omuz altında ağrı
. Mide bulantısı, kusma
. Hazımsızlık

Tanı

Ultrasonografi (US), safra taşı tanısında en sensitif ve spesifik testtir.
Diğer tanıda kullanılan testler ise;

. Bilgisayarlı tomografi (BT); Hem safra taşlarını hem de komplikasyonları gösterebilir.
. Endoskopik Retrograd Colanjio Pankreatografi (ERCP); Hastaya felksibl olan ve ucunda bilgisayar ve TV monitörünün bağlı olduğu endoskop yutturulur. Doktor endoskopu mideden oniki parmak barsağına (duedonuma) geçirir ve oradan da safra yollarına ulaşır. Daha sonra özel bir boya gönderilir ve safra sistemi boyanır. ERCP safra taşlarının yerini belirlemede ve çıkarmada kullanılan en etkili yöntemdir.
. Kan testleri; Kan testleri enfeksiyon, obstrüksiyon, pankreatit ve sarılık için yapılabilir
Safra kanalı tıkanıklığı ve enfeksiyonu (kolanjit) hayatı tehdit edici bir boyuta gelebilir. Tanı ve tedavi sonrası iyi bir tedavi ile prognozu iyidir.

Komplikasyonlar

Bilier kolik, safra kesesi iltihabı (kolesistit), siroz, kolanjit,

Tedavi

Cerrahi: En çok yapılan cerrahi laparoskopik kolesistektomi dir (safra kesesinin laparoskopik olarak alınması).
Eğer safra taşları safra yollarını tıkamışsa ERCP kese cerrahisi öncesi taşın yerini belirlemek ve çıkarmak için kullanılabilir.

Doç. Dr. Halil Coşkun
halilcoskun@hotmail.com













http://sensinobez.blogspot.com/


4 Haziran 2012 Pazartesi

Kilo Kaybı Ameliyatlarından Sonra Katılara Geçiş

Hangi türde ameliyat olduysanız olun, şayet ameliyatlıysanız ve henüz katılara geçmediyseniz, tahmin ediyorum siz de benim yaşadığım duyguyu yaşıyorsunuzdur. Katı yemeyi/çiğnemeyi özlemek! Merak etmeyin, ilk katı lokmanızı aldığınızda muhtemelen bu özleminizden pişman olacak ve pürelere dönmek isteyeceksiniz. :)
Şu kesindir ki; sıvı ve püre beslenmek çok rahat, geçişleri çok kolay ve size yük olmayan tarzda beslenme biçimleridir. Katılara geçiş, katıları hazmetmek vücudunuz için aslında minik bir travmadır. O nedenle öncelikli tavsiyem, ASLA doktorunuzun size verdiği takvimden şaşmayın. Söylediği zamandan önce (ki genellikle tüp mide için 1-1,5 ay, gastric bypass için 1,5-2 ay) kesinlikle katılara geçmeye çalışmayın. Katıyı erken yiyebilmek, sizin için bir zafer değil, vücudunuza gelecek ekstra yüktür. Üstelik zamanından önce midenize yüklenmek ameliyatınıza zararlı olabilir. 
Bu noktada benim kullandığım besin takvimi, doktorumun sitesinde yer alan takvimdi. Doktorunuzun tavsiye ettiği listeler sizin için öncelikli olmalıdır, yine de çok uzun dönem sıvı beslenmek barsak floranızı bozacağından bunu kişisel olarak tavsiye etmiyorum. Böyle bir listeniz varsa bir araştırmanızda fayda var. 
Kişisel olarak konuşmak gerekirse; benim katılara geçişim tamı tamına doktorumun takvimine göre ve 1,5 ayım dolduktan sonra olmuştu. Yine kişisel olarak katılara geçişte çok dikkatli ve seçici davrandım ve oldukça da faydasını gördüm diyebilirim. Öncelikle şunu netleştireyim ki; katılara geçmek, çorba gibi şahane bir besinden vazgeçmek değildir. Benim tavsiyem; özellikle erken dönem katılara geçtiğinizde bir öğününüzü muhakkak çorbanın oluşturması. (Şayet yazın ortasında katıya geçiyorsanız bunun yerine salatalıksız cacık koyabilirsiniz.) 

Yine katılara geçişte hatırlamanız gereken en önemli şey sıvı ve püre öğününüzden çok daha çabuk doyacağınız ve çok daha az yiyebileceğinizdir. Küçük bir tabak püreyi belki rahatça yiyebilirsiniz ama söz konusu katılar olduğunda tahminen ancak yarısını yiyebileceksiniz. Panik yok, normal bu. Sakiniz. :)

Benim katılara geçişim ekşili köfte yemeği ile oldu. Yanlış hatırlamıyorsam iki minik köfte yiyebilmiştim. Benim tavsiyem katılara geçişinizde çok katılardan başlamamanız ve  bu süreci acelesiz, bebek adımlarıyla geçmeniz. Ben öyle yaptım ve son derece rahat bir geçiş dönemi yaşadım. Bebek adımlarından kastım ne peki? Şu: ezilebilecek ve/veya nispeten hazmı kolay şeylerden başlayın. 

-Kıymalı kabak yemeği
-Kıymalı ıspanak
-Kıymalı semizotu
-Her nevi sulu köfte
-Balık (ton balığı/ fırında balık/buğulama) 
-Rafadan yumurta
-Kabuksuz meyveler (çilek hariç)

Bunun bir ileriki adımında, katıların ilk adımına rahat geçtiyseniz:

-Kıymalı pırasa yemeği (pırasanın hazmı zordur ancak sindiriminiz için fevkalade yararlıdır. yine de ilk tercihiniz olmasın.)
-Kıymalı bamya (yine sindirim için muhteşem bir yemek!)
-Kıymalı karışık sebze 
-Kabuğu soyulmuş domates ve biberden yapılmış menemen
-Lor peynirli yumurta 
-Kıymalı bezelye
-Kıymalı türlü
-Beyaz peynir çeşitleri
-Zeytin ezmesi/zeytin
-Havuçlu, yoğurtlu meze (pişirerek yapılanı)
-Yoğurtlu semizotu
-Süzme yoğurt

Her yemeği ısrarla kıymalı yazmamın sebebi, et hazmı oldukça zor ve sizi yoracak bir tercihtir. Tamamen katılara sorunsuz geçtiğinizde et denemeleri yapmanızı öneririm. Ayrıca yemeklerinizi et/tavuk suyuna pişirmek protein alımı açısından size oldukça yarar sağlar. 

Bir adım sonrasında sizi nispeten daha az yoracak bir iki seçenek eklemelisiniz. 

Tavuk (kalça but hazmı en kolay yerdir)
Sebzeli tavuk haşlama
Okyanus balıkları
Midye/kalamar/surumi (yengeç) (muhteşem protein kaynakları)

Benim/annemin pişirme tercihlerim/iz her zaman yağsız ve/veya çok az yağlı oldu. Zira kullandığınız kıyma/tavuk yeterince yağ içermekte. Günde üç tatlı kaşığı yağ bünyenin yağ ihtiyacınız karşılar. Bana kalırsa bunlar zaten tavuk ve kıymada var ama gözünüze az geliyorsa yemeğinize ekleyin. 



Kahvaltılarınızda meyve ve/veya rafadan yumurta almayı tercih edin. Meyveyi sabah yemek sinidiriminiz açısından oldukça yararlıdır. Nedense bizim kültürümüzde meyve akşam yemeğinden sonrası ile özdeşleşmiş. Halbuki sabah meyve yemenin sayısız faydası var. Kahvaltı öğününde sade yumurta ya da lor yavan geliyorsa eti form etimek tüketebilirsiniz. Ben hala öyle yapıyorum. 

Bypass ya da sleeve (tüp mide) için de bir hatırlatma yapmak isterim. Özellikle yakın katı dönemlerinizde çiğ sebze/baklagilden uzak durun. İlginç bir biçimde insanın canı ısrarla salata yemek istiyor biliyorum ama çiğ sebzenin ve baklagillerin hazmı çok zor olduğu gibi, insanı çok rahatsız ediyor. Bir yemeğe koyarken de sebzelerinizi (özellikle domates gibi ince kabukluları) soyun. Asla zar kabuklu şeylerin kabuğunu yemeyin

Yine yakın katı döneminizde mısır gevrek ve lapaları midenize oturma hissi yaratır ancak uzak katı döneminde şahane kurtarıcılardır. Restoranlarda soğuk meze olarak geçen şeyleri rahat yediğinizi göreceksiniz. Bunlar da dışarı yemeğe çıkıldığında çorba seçeneğiniz yoksa şahane kurtarıcılar oluyor. 

Ekmek mümkün olduğunca uzak durmanız gereken bir besin. Ne kadar geç başlarsanız o kadar iyi. Lakin bazı besinler var ki ekmeksiz yenemiyor. Burada benim kullandığım taktik, bu tarz besinleri (yumurta gibi) form etimekle yemek. Kabul edin, ekmek olmazsa olmazlarınızdan değil ve olmamalı. 

Makarna, pilav, hamurişi, karbonhidrat ağırlıklı besinler diyetinizde 6 aydan önce olmamalı. Siz bunları okuduğunuzda benim 13.ayım dolmuş olacak ve ben hala bunlardan uzak duruyorum. Özellikle pilav toplamda 3 kere ancak yemişimdir, o da mecburi ortamlarda. Eksikliğini de hissetmiyorum. 

Peki katı döneminin kaçamakları nelerdir?
İşte size dev hizmet. Hem yemesi kolay, hem kalorisi az, benim sıklıkla başvurduğum kaçamaklar. ;)

-Çubuk kraker (hala çantamda taşırım, kurtarıcıların en büyüğü)
-Patlamış mısır (yağsız, tuzsuz, 1 bardak)
-Ceviz, badem, yabanmersini, leblebi
-Şayet şekeriniz düşüyorsa akide şekeri (tarçınlıyı tercih edin.)
-Nesquik



(Muayyen dönemlerinde tatlı aşerenler için not: Bu dönemlerde hafif ve ufak bir porsiyon sütlü tatlı tercih edebilirsiniz (sütlaç hariç)  ancak dumping seçeneğini unutmayın. Limonata ve sahlep'in bile zaman zaman dumping yapabildiğini düşünürsek dikkatli olmanızda fayda var.)  

Yukarıdaki satırlarda da belirttiğim gibi benim katılara geçişim çok rahat oldu. Umarım bu bilgiler size katılara geçişte bir nebze yardımcı olur. Unutmayın, geçişlerin hepsini bebek adımlarıyla yaparsanız kilo verişiniz uzun atlama adımlarıyla olur. Haydin kolay gelsin! :)








26 Şubat 2012 Pazar

Kilo Kaybı Ameliyatları Sonrası Erken Dönem Beslenme

Merhaba çorbalarla kanka olacağımız dönem, merhaba!
Kilo kaybı ameliyatlarından sonra iç dikişleriniz iyileşmesi ve sağlıklı bir beslenme sistemine geçebilmeniz için zamana ve hafif beslenmeye ihtiyacınız vardır. Ameliyatınızdan sonra geçirmeniz gereken diyet süreci şöyledir. 
-Berrak Sıvı
-Sıvı/Yoğun sıvı/Taneli sıvı
-Cıvık püre/Püre
-Katı
Doktorunuz size bu beslenme sistemini açıklayacak ve beslenme listesi verecektir olasılıkla. Ben size çoğunlukla yaşayarak öğrendiğim beslenme sistemini aktaracağım. 
Öncelikle bilmeniz gereken aynı ameliyatı, aynı gün, aynı kiloyla olmuş olsa bile her insanın metabolizmasının farklı olduğudur. Benim çok rahat içebildiğim çorba, sizde bulantı yapabilir. Siz meyveli yoğurt yerken ben bundan tiksinebilirim. Bu gayet normaldir. Bayıldığınız bir çok yiyecekten tiksinebilir, yanından bile geçmek istemeyebilirisiniz. Unutmayın ki yeni beslenme sisteminizi oturtmak zaman ve çaba isteyecek. Ameliyat sihirli bir değnek değil ve sizin üstünüzden bütün yükü almasını beklemeyin.
Berrak sıvı diyetiniz olasılıkla hastanede, kaçak testiniz bittikten sonra başlayacak ve siz eve çıkana kadar devam edecektir. Eve çıktığınızda ise genellikle sıvılara geçmeniz istenir. "Ohooo sıvı o kadar çok şey var ki yenecek!" diye düşünseniz bile, inanın insan ne yesem diye çatlayabiliyor, seçenekler tükenebiliyor zaman zaman. 
Ben sizinle bana iyi gelen, bir nevi kurtarıcı besinleri paylaşacağım elimden geldiğince. Beslenme sisteminde protein ve kalsiyumun öneminden geçen yazıda bahsetmiştim. Sıvı diyetinizde bunların ağırlıklı olmasına gayret gösterin. Çorbalarınızı muhakkak gerçek et/tavuk suyuna yapın. Ben eve çıkar çıkmaz annem kasaptan etli kemikler alıp kaynatmış, suyunu çıkarmıştı. Tahmin edin ne oldu? Ağzıma süremedim! Et suyu bana çok ağır geldi, beni bu dönemde kurataran şey tavuk suyu oldu. Neredeyse her çorbayı tavuk suyuna yaptık. Eğer tiksiniyorsanız kendinizi zorlamayın ancak muhakkak proteininizi alın. 
Benim bu dönemde hayatımı kurtaran besinlere gelirsek:
* Terbiyeli tavuk suyu çorbası (şehriyesiz) (erken dönemde şehriye tıkanma hissi verebilir. Taneli döneme geçene kadar bir süre dokunmadım ben)
*Tavuk suyuna sebze çorbası (sebzeleri tavuk suyuna atıp haşlayın, sonra geri çıkarın)
* %100  Meyve suları (Ben evde sıkmanızı ve sulandırmanızı tavsiye ederim. Hazır alacaksanız %100 olmasına, nektar vs. olmamasına dikkat edin. Hazırlardan bilhassa elma suyunu suyla karıştırıp içtim ben.)
Şayet tiksinmiyorsanız bunları et suyuna yapmanız çok daha faydalıdır. Doktorunuz izin verdiyse bu dönemde süt ve ayran içmeniz fevkalade yararlıdır. Gaz sorunu olan bir hastaysanız doktorunuz erken dönemde bunlara müsaade etmeyebilir. Ben 10.günüm bittiğinde içebildim ancak. 
*Süt (Yağsız ve aromasız (muzlu, çilekli vs) olanları tercih edin.
*Ayran (Abartı gibi gelebilir ama ayran uzun süre bana yağlı geldi ve midemi bulandırdı lakin ne kadar faydalı olduğu aşikar. Light ayranlar bir çok markette var. Ancak light ayran tüketebildim, o da çok fazla olmamak kaydıyla. Hala da çok içebildiğimi söyleyemem.)
Yoğun sıvılara ne zaman geçmelisiniz? Bunu ancak doktorunuz ve siz bilebilirsiniz. Bazen doktorunuzun listesinde yoğun sıvıya geçebilirsin yazan dönemde bile geçilemediği ve bünyenin kaldırmadığı olabiliyor. Diyetinizde değişiklik yaparken kendinizi dinleyin. Ağır geliyorsa geçmeyin. Unutmayın mideniz bir bebek midesi gibi. Hiç aceleniz yok, olmasın. 
Yoğun sıvılar döneminde yine çorbalarınızı et ve tavuk suyuna yapmaya özen gösterin. Benim bu dönemde en sık tükettiğim yiyecekler şunlardı:
*Sebze çorbası (Üstteki tarifteki gibi sebzeleri tavuk suyunda haşlayıp çıkarın. Bir tek kabak kalsın. Kalan çorbayı rondodan geçirin.) Çorbanızın kıvamının püreye yakın olmamasına dikkat edin. Çorba formunu koruyun. Bu çorba aynı zamanda sindirim/boşaltım sorunlarına birebirdir. (Saklamayın, kabızsınız biliyorum! Hangimiz değildi ki!)
*Tarhana çorbası (Öncelikle ev tarhanası kullanın eğer imkanınız varsa. Acı olmamasına dikkat edin. Bu dönemde muhtemelen baharatlarla aranız iyi olmayacak.) Mümkün mertebe koyu kıvamlı olmamasına gayret edin. 
*Yoğurt çorbası/Yayla çorbası (Nanesiz ve yağsız pişirin)
*Ekşili köfte yemeğinin köftesizi. (Bu çorbayı annemle uydurduğumuz için böyle tarif ettim. Ekşili köfte yapıp içinden köfttelerini çıkarın. İşte en çok içtiğim çorba! )

*Tavuk suyuna tebiyeli rondo şehriye (Az şehriye katılmış tavuk suyunu rondodan geçirin. Çorba kıvamını kaybetmesin.)

Bu dönemde çok çok rafadan (tamamen cıvık olması kaydıyla) yiyebilirsiniz. Ben bir kere yedim ve sanıyorum 3.ayıma kadar bir daha yiyemedim. Eğer yiyebiliyorsanız günde bir "rafadan ötesi yumurta" size iyi bir protein kaynağı olacaktır. 
*Süt (Sütü buz gibi içmek yerine ılıtmanızı tavsiye ederim. Bu dönemde hep ılık süt içtim.)
*Ayran. 

*%100 Meyve suları (Bu dönemde de sulandırmanızı tavsiye ederim.)
*Evde yapılmış hoşaflar (Tanelerini çıkarıp, sulandırıp içebilirsiniz.) Özellikle kayısı hoşafı sindirim/boşaltım için süperdir!
Taneli sıvılara geçmek aslında bir nevi katılara da rahat geçirp geçmeyeceğinizin testi gibidir. Ben tüm bu değişim dönemlerini çok rahat geçtim ve katılara da geçişim sorunsuz oldu. Ben bu konuda şanslıydım ancak doktorumun zamanlama ve yiyecek listesinin bir adım bile dışına çıkmadım diyebilirim rahat rahat. 
Tanelilere hazır olup olmadığınızı ölçmelisiniz. Elbette ilk lokmanızda biraz rahatsız hissedeceksiniz ancak zamanla geçecek. Yine de çok rahatsız olduysanız kendinizi asla zorlamayın ve erteleyin. 
Bunun yanında bazı doktorlarımızın hastalarına kalabildiğin kadar sıvıda kal dediğini ve 8-9 ay sıvıda kalan hastalar olduğunu biliyorum. Ben buna kesinlikle karşıyım. Sürekli sıvı beslenmek barsak floranızı bozacağı gibi sizi amacınızdan da saptıracaktır. Amacınız yeni bir beslenme sistemi yaratmak. Bunu da ancak sağlıklı, katı gıdalarla yapabilirsiniz. Sıvılar dönemi bir geçiş dönemidir ve öyle kalmalıdır bence. 
Taneli döneme geçtiğinizde aklınıza gelebilecek her şeyi çorbanızın içine katıp rondolayabilirsiniz. Burada dikkat edilmesi gereken şey çorbanın püre kıvamına gelmeyecek kadar cıvık olması ve kattığınız besinlerin gaz yapmamasıdır. Yani fasulye, nohut vs. gibi şeylerden kaçınmalısınız. 
Bu dönemde en sık tükettiklerim:
*Tavuk suyuna terbiyeli rondo şehriye (Biraz daha koyu kıvamlı olanı ama püre kadar değil.)
*Kabak çorbası (Tavuk suyunda kabakları haşlayıp rondolayın.)
*Tarhana çorbası (Acısız, baharatsız, ev tarhanası)
*Yayla/Yoğurt çorbası (Pirinçsiz ama kıvamlı)
* Süt
*Kayısı hoşafı 
Bir hasta olarak benim dezavantajım çoğu ameliyatlı arkadaşlarımın yediklerini yiyememek, yedikleri kadar yiyememek ve bir çok besinden tiksinmek oldu. Şayet böyle bir şey yaşamıyorsanız çorbalarınızda yeni tatlar deneyin. Benim midem yeni tatlar için fazlasıyla sinameki idi. Hala da öyle. Olabildiğince soğan, sarımsak, yoğun aromalar, soslar ve baharattan ilk dönemlerinizde uzak durun. Bırakın damak tadınızdan önce beslenmeniz gelsin. 
İçtiğiniz çorba bile olsa yavaş, dura dura ve yudum yudum için. Asla yemeği aceleye getirmeyin ve gün boyunca 1,5-2 lt. su içtiğinize emin olun. Yemeklerle sıvı almayın, yemeğin yanında asla su/çay vs içmeyin. Araya en az yarım saat koyun ki tıkanmayasınız. 
Cıvık püre/Püre dönemi çorbalardan sonra size adeta ilaç gibi gelecek, seçeneklerinizin çok fazla olacağı bir dönem. Ben şahsen bu döneme bayılmıştım. Üstelik çok lezzetli şeyler yapabilirsiniz!
Öncelikle püre deyince aklınıza gelen patates püresi imajını kafanızdan silin. Aklınıza gelebilecek hemen her şeyin püresini yapabilirsiniz. Sebzeleri yine muhakkak et ya da tavuk suyuna püre yapmanızı ve kabak/patates vbg. yiyeceklerin içine de püre yaparken yağsız peynir katmanızı(lor) tavsiye ederim. 
Bu dönemde en büyük kurtarıcılarım:
*Kabak püresi (Yağsız lor peyniri ile)

*Ton balığı püresi (Sıfır yağlı olanlardan alıp rondoladım bol bol) 
*Ispanak püresi (Pirinçsiz ıspanak yemeği yapar gibi yapıp rondolayın)
*Semizotu püresi (Pirinçsiz semizotu yemeği yapar gibi yapıp rondolayın)
*Karışık sebze püresi (kabak-havuç-vs. aklınıza ne gelirse ekleyebilirsiniz.)
*Rafadan ötesi yumurta
*Peynirli patates püresi
*Tavuk püresi (Kalça but etinden rondo)

*Pırasa püresi (Zeytinyağlı pırasayı pirinçsiz pişirip rondolayın)(Bu ayrıca kabızlık için şahanedir.)
*Elma püresi 
*Markette bebekler için üretilen hazır püre mamalar /dışarı çıktığınız zaman yahut çalışırken kurtarıcı oluyorlar.
*Muz püresi 
*Kayısı püresi 
*Her nevi yağsız yoğurt (normal yağlı olanlar mide bulandırabilir.)
*Süt
Meyve pürelerinizi yaparken:
Öncelikle her nevi meyvenin püresini yapabilirsiniz. Ben ananas, muz, şeftali ve elmayı çok tüketmiştim. Şayet yeterince protein alamadığınızı düşünüyorsanız, doktorunuza danışarak protein tozu (aromasız, şekersiz) kullanabilir, püre yerine kıvamlı meyveli yoğurt hazırlayabilirsiniz. Hazır meyveli yoğurtlar şeker içerdiği için ben almadım ve kullanmadım.Özellikle kahvaltı öğününde ben meyve püresi, akşam öğününde ise ton balığı püresi tüketmeye çalıştım. Kan değerlerime de sonucunun olumlu yansıdığını gördüm.
Püreleri rahat rahat tükettikten sonra katılara geçebilirsiniz. Kişisel tavsiyem katılara geçişinizde itidalli olmanızdır. Örneğin direk parça et yerine köftelerden ve sulu yemeklerden başlayın. Benim ilk aldığım katı ekşili köfte yemeği idi. Unutmayın aceleniz yok, bebek adımlarıyla yürüyün bu yolu. Kendinizi ve yeni midenizi tanıyın ve ona zaman ayırın. Doktorunuzun sözlerine kulak verin ve vitaminlerinizi asla ihmal etmeyin.
Özellikle baharatlar ve aromalı besinler/soğan sarımsak/çiğ sebzeler, meyveler konusunda acele etmeyin. Siz bu yazıları okuduğunuzda ben 10. ayımı dolduruyorum ve hala karabiber, kimyon/salata vs. bana çok dokunuyor. Ancak acı konusunda sorunsuzum. Her bünye başka şeylerden etkileniyor. Dolayısıyla biraz da deneme yanılma yapacaksınız.
Eski hayatınızda olmayan, beklenmeyen tepkilerde ne yapacaksınız?
Bulantı: Bazı besinler ya da kokular midenizi bulandırabilir. Bu çok normaldir. "Ay bana ne oluyor?" diye doktorunuza koşmanıza gerek yoktur. Bu gibi durumlarda şekersiz nane şekeri (rocco/olips vs.) gibi bir şeker emebilirsiniz. İyi gelecektir. 
Kusma: (Nadir de olsa) Her kusma dumping demek değildir. Paniğe kapılmayın. Normalde biraz daha hızlı yediyseniz, yağlı yediyseniz, şekerli yediyseniz, dumping olmasa dahi kusabilirsiniz. Artık yeni mideniz yutağınıza daha yakın olduğu için kusmak çok daha kolaydır. Kusmalarınız rutine binmediği sürece korkmanıza gerek yoktur. Sadece beslenme sisteminizi gözden geçirin. 
Yanma/Reflü: Özellikle yatmadan hemen önce yediyseniz yahut size mide koruyucu bir ilaç verildi ve aksattıysanız bu şikayetleriniz artabilir. Yatmadan iki saat evvel (minimum) yemeği kesin. İşe yarayacaktır. 
Gaz sancısı: Yine gaz yapmayan besinler ve içeceklerle bu sorunun üstesinden gelebilirsiniz ancak gaza meyilli bir bünyeniz varsa yapacak bir şey yok. Ben en çok gaz sancısı çektim mesela beslenmeme dikkat ettiğim halde. 
Kabızlık: Korkmayın, bu hepimizin başına gelen bir şey. Koca koca adamlar, kadınlar olarak neler çektik bir bilseniz! Öncelikle kayısı hoşafı, püresi, suyu size bu konuda çok yardımcı olacaktır. Bunun yanı sıra kabak içeren her şey yine bu konuda yardımcınızdır. Kabızlık için prebiyotik yoğurt vs. gibi şeyleri ne ben, ne doktorlar tavsiye ediyor ancak 4 günü geçtiyseniz laksatifler için yine doktorunuza danışmakta fayda var.
Size erken dönem beslenmesiyle ilgili verebileceğim en güzel tüyo ise tabaklarınızı ve kaşıklarınızı "bebek tabağı/kaşığı" ile değiştirin. Mümkünse koyu renkli olsun. (Koyu renk iştahı kapatır). Şekerli besinlerden hem dumping yaşamamak, hem de kalori almamak için kaçının. Her öğününüze 45 dk-1 saat ayırın. Acelesiz, keyfini çıkara çıkara yemek yiyin. Her ne kadar garnitür vs. gibi şeyler yiyemiyor olsanız da tabağınızın kenarını süsleyebilirsiniz. Hem moralinize, hem gözünüze hitap eden bir tabak, neden olmasın!



İçecekler
İçecek konusu; ameliyattan önce günde 6-7 bardak nescafe içip, litrelerce kola tüketen benim için en zor konuydu. Sizi bilemiyorum ama ben rutin olarak her sabah gözünü açar açmaz kahve içen bir insandım. Tabii ki yeni beslenme sisteminizde ne nescafe'nin, ne kola'nın yeri yok. Öncelikle telvesiz tüm kahveler yapaydır ve mideyi genişletir. Erken dönemde size kahveyi tavsiye edemiyorum ancak ikinci ayım bittiğinde türk kahvesine başladım ben. 
Açık çay en ideal içecek bu dönemlerde. Ancak içtiğiniz demir hapı ile çayınız arasına iki saat koyun. Çayın içindeki maddeler demirin etkisini nötrler. 
Meyve sularını evde sıkın ya da %100 alın. Muhakkak sulandırarak için. Ben hala öyle içiyorum. 
Kola'nın yakınından bile geçmeyin. Milyar kalori olmasının yanında gazlı olduğu için tehlikelidir. Keza soda ve diğer gazlı içecekler. 
Süt artık en yakın arkadaşınız olsun. Bu alışkanlığı kendinizde oturtmaya çabalayın. Sade süt konusunda sıkıntı yaşıyorsanız kaşığın ucuyla kakao katabilirsiniz. 
Nesquik benim sıklıkla tükettiğim (günde 1 bardak süte bir çay kaşığı) ve vitamin değerimi toparlamam yardımcı, harika bir tattı. Şimdi tüketmiyorum fazla. (10 günde bir) ama o dönemler çok işe yaramıştı. 
Sebze suyu ben kullanmadım ama kullanabilirsiniz, bence bunu da sulandırmakta fayda var. 
Son olarak; unutmayın bu önemli bir dönem. Gereken besin ve vitamini almanız çok önemli. Bu yüzden lütfen kendinize beslenme temeli oluştururken zaman ayırın. Yeni beslenme sisteminizi sevin ya da buna çabalayın. Göreceksiniz, her şey çok güzel olacak! :)



29 Aralık 2011 Perşembe

Bariatrik Cerrahi Sonrası Beslenme Kısırdöngünüzü Değiştirmek

Size kilo kaybı ameliyatları (her türü) için bir sır vereyim. Evlilik ve çocuk kararınız da dahil olmak üzere bu ameliyat; hayatınızda verdiğiniz -net- en önemli karar olacak. Hayatınızda vereceğiniz diğer önemli kararlar size eklenecek ya da sizden bir şeyler alacak şeyler iken, bu ameliyat sizi ruhsal ve bedensel olarak kökten değiştirecek yegane şey çünkü. 
Madem bu adımı attınız, zor olanı başarıp ameliyatınızı oldunuz (ya da planlıyorsunuz) ameliyattan sağlıklı çıkmanın bu işin sadece yüzde %60'ı olduğunuzu bilmelisiniz. Şahane bir doktor ya da muhteşem bir ameliyat, sizin beslenme sisteminiz kötü ve sağlıksız oldukça size yardım edemez. Uzun vadede tekrar aynı sorunları yaşamanız kaçınılmaz. Bir daha asla eskisi gibi olmam diye düşünürseniz yanılırsınız. Ne yazık ki; kilo kaybı ameliyatları mucize değil, sadece obezitede kullanılan en güzel silahlardır. Silahınızı doğru kullanmayı öğrenmek ise beslenme sisteminize hakim olmak ve sağlıklı bir beslenme sistemi oturtmaktır. 

Bu noktada en büyük yardımcınız -kendinizi hissetmeye başlamak- olacak. Eskiden hissetmediğiniz -doyma- hatta hatta - bir lokma daha yersem herhalde çatlayacağım- hissi geri gelecek. Bu en büyük avantajınız. Sizlere tavsiyem hiç bu hissi duyana kadar yemeyin e mi. :)
Gastric bypass ameliyatından çıktığımda, sıvı berrak beslenme listem bittiğinde manyakçasına kalori saymaya başladım. Çorbaların, tavuk suyu tabletlerin, aklınıza gelmeyecek en abuk şeylerin bile kalorisini sayıyordum. Bu, önlenemediği takdirde saplantıya dönüşebilir. Bir biçimde önledim bunu, itiraf ediyorum çok zor oldu. Buna kapılmayın. Söylemesi kolay gibi geliyor biliyorum. Pişirirken ya da dışarda yediğinizde bunu bir süre sonra otomatikman yapmaya başlıyorsunuz zaten ama benim gibi listeleri ezbere bilmeniz size bir şey kazandırmayacak, emin olun. 
Kalori sayma paniğim geçtiğinde ve bunu durdurmayı başarabildiğimde asıl önemli olanın kalori olmadığını, denge olduğunu farkettim. Yıllar önce bir belgesel izlemiştim. Bir tıp doktoru hayattan el etek çekip Nepal'e yerleşiyor ve alternatif tıp ile kafayı kırıyor. Adam -bence- çok mühim bir şey söylemişti. Dünyadaki tüm hastalıkların nedeni -aşırılık-tır. Kökende düşünürseniz adam çok haklı. Sadece obezite için konuşmuyorum, genelde hastalıkların nedeni bu gerçekten! 
Ameliyatınızın üzerinden bir zaman geçtikten sonra (evet hemen değil) aldığınız kalori miktarından daha çok yediklerinizin içeriğine dikkat edeceksiniz. Daha doğrusu etmelisiniz. Şunu açıklığa kavuşturalım.Geçmişe oranla da, normal sindirim sistemi olan biriyle kıyaslandığında da, çok az miktarda besleniyor olacaksınız ve ağzınıza atabildiğiniz her lokmanın sizin gerçekten ihtiyacınız olan şeyler olması şart.  
Bu nedenle öğün denegelerinizde protein > kalsiyum > vitamin > karbonhidrat > yağ dengesine bir süre sonra her şeyden daha fazla önem vermeye başlamalısınız. 
Günlük ihtiyacınız olan enerjiyi ancak bu şekilde sağlayabilir ve dengeli beslenmeye başlayabilirsiniz. Kilo kaybı ameliyatlarının çoğunda ameliyat sonrası vitamin takviyesi kullaılır. Şimdi şunu sorduğunuzu duyar gibiyim. "Madem vitamin kullanıyorum, neden bu kadar dengeli beslenmeme gerek olsun?" Bu ameliyat sonrasında yapılan başlıca hatalardan biri aslında. Sadece vitaminlere güvenmek!
Dışarıdan aldığımız multivitamin veya diğerleri emin olun ne kadar fazla içersek içelim, besinden aldıklarımızla aynı olmayacak ve vücudun bunları işleyiş mekanizması aynı yürümeyecektir. Besinleriniz konusunda doktorlarınızın önemle durması da bu yüzdendir.İhtiyacınız olmayan şeyleri yemek sizin için sadece ve sadece bir yüktür. Unutmayın, yolun başında yüklerinizden kurtulmak için bu kararı verdiniz. :)
Böyle konuştuğum zaman adeta bir besin Hitler'i gibi durduğumun farkındayım ancak size bir itirafta bulunayım ki; hayatta en istemediğim şey verdiğim kiloları geri almak. Bunun için çok çaba sarfettim. Kendimi çok eğittim ve devam ediyorum. Dolayısıyla kendinize bir "dur" mekanizması edinmezseniz, bu besin Hitler'i olmayı gerektirse de, gerçekten kilo almak, lanet olsun ki çok kolay. 
Henüz Türkiye'de yok ancak Youtube'da gastric bypass vloglarını incelerseniz uzun dönemde kilo almanın -nispeten- ne kadar kolaylaştığından yakınanları göreceksiniz. Bu yüzden yeni beslenme stilinizi  sağlıklı oluşturmanız üzerinde bu kadar duruyorum.
Dönelim dengeli öğünlere.
Vücudunuzun temel olarak gereksinim duyduğu başlıca besin kalemi proteinlerdir. Yağ veya karbonhidrat olmadan hayatınızı (en azından belli bir süre) sürdürebilirsiniz ancak protein yoksunluğu vücudunuz için tam bir yıkım olacaktır. Özellikle yoğun stress ve travma dönemlerinde vücudun protein ihtiyacı önemli bir biçimde artar. Ameliyat da major bir müdahale olduğu için ameliyat sonrası daha çok proteine ihtiyaç duyacaksınız. Sıvı ve püre beslenmesinde proteine kavuşmak bir nebze daha zordur. Bu nedenle bu dönemlerde özellikle buna dikkat etmelisiniz. 
Nedir başlıca proteinler? Proteinler hayvansal ve bitkisel olarak ikiye ayrılsa da (veganlar için kötü haber) başlıca ve en iyi işlenebilir protein kaynağı hayvansal olanlardır. Yine de bitkisel kaynaklıları da es geçmemek gerekir diye listeye alacağım.
Hayvansal Proteinler
-Yumurta
-Et
-Tavuk
-Balık
-Süt
-Peynir
Bitkisel Proteinler
-Mercimek
-Kuru fasulye
-Nohut
-Fındık
-Bulgur
-Tam buğday ekmeği 

[Daha sonra ameliyat sonrası için tarifler ve listelerde konuya gireceğim ancak ameliyatınızın erken dönemlerinde protein alacağım diye sakın ha mercimek yemeği, kuru fasulye, nohut, bulgur gibi ağır şeyler yemeyin. Bunu yapmayacağınızı tahmin ediyorum ancak yine de uyarmak istedim. Bunlar hem gaz yapıcılar, hem de erken dönem ameliyatlılar için tehlikeli besinlerdir.]

Günde aldığınız besinin yüksek miktarı protein ağırlıklı olmalıdır. Bunu aklınızdan lütfen çıkarmayın. Gelelim kalsiyum'a. Uzun dönemde yapılmış araştırmalar kilo kaybı ameliyatı olan kadınların -ne yazık ki- daha çok kemik erimesi riskinde olduğunu söylüyor. Kalsiyum zaten almamız gereken bir kalemken böylece önemi tavan yapıyor. Kadınlar için daha önemli olsa da erkekler için de bu önemin azımsanmaması gerektiğini düşünüyorum. 

Başlıca Kalsiyum Kaynakları 
-Süt
-Yoğurt
-Peynir
-Badem
-Pekmez
-Lahana
-Kuru Fasulye
-Susam
-Yumurta
-Zeytin

Yine burada önemli olduğunu düşündüğüm bir not düşmek zorundayım ki; ameliyatınızın özellikle erken dönemlerinde kalsiyum alacağım diye pekmez ya da susam yemeyin, pekmez dumping yapabilir(kalorisine girmedim bile farkettiyseniz), susam çok kalorilidir. (Emin olun bilmek bile istemezsiniz, o derece). Lahana ve Fasulye ameliyatınızdan çok sonraları (mesela 1 yıl) yiyebileceğiniz, belki de o zaman bile rahatsızlık verebilecek potansiyelde besinlerdir. Uzak durmanızı öneririm. 
Katı beslenmeye geçtiğinizde tabağınızda(öğününüzde) protein kaleminden sonra olması gereken  şey kalsiyumdur. Kalsiyumdan sonra belki öğün içinde (sebzeler) ya da dışında (meyveler gibi) alabileceğiniz vitamin kaynakları sizin için önemlidir. 

Vitaminler
Günlük hayatta yemeklerimizde kullandığımız ya da soframıza getirdiğimiz çoğu sebze ve meyve vitamin doludur. Dolayısıyla vitamin içeren besinleri listelemek gerekmez. Aslında doğadan gelen ve yenebilir şeylerin hiçbiri insan vücuduna yararsız değildir. Önemli olan hangilerinin bize maksimum yararı vereceğini seçmek ve doğru kullanmaktır. Öncelikle meyve ve sebzenizi kesinlikle taze tüketmelisiniz. Kabuğu soyulmuş ve 1 saat bekletilen bir portakalın vitamininin yüzde yirmisinin yok olduğunuzu düşünürsek sebze ve meyvelerimizi taze tüketmeli, stoklu almamalı, bittikçe az miktarlarda evimize sokmalıyız. 
Ameliyattan sonra ben meyve yemekte oldukça zorlandım. (Şu an 8.ayımı bitirmiş olarak yazıyorum ki; hala zorlanıyorum.) O yüzden tavsiyem asla sevmediğiniz, ağır gelen, sizi rahatsız eden bir şeyi yemeyin. Alternatifini bulmaya çalışın. Meyve yerine ben vitaminimi sebzelerden almaya gayret ettim hep. "Peki vücudum için gereken şekeri fruktoz olarak almayacaksam (meyvelerden almayacaksam) nereden alacağım?" derseniz, patates, havuç, bezelye gibi sebzelerde zannettiğinizden çok daha yüksek miktarlarda şeker vardır ve gereken şekeri buralardan alabilirsiniz. Ben öyle yaptım. :)

Ameliyat sonrası (bu birçok hastanın ortak görüşüdür) katılara geçme sürecinde en rahat yenen şey kabak'tır. Şişirmez, gaz yapmaz, püresi yapılır, yoğurda bulanır, kıymalı yenebilir. Ameliyat sonrası için en hafif ve güzel alternatiflerden biridir. Daha sonra vereceğim listelerde adını sıkça göreceksiniz. 
Karbonhidratlar 

Bir diyet için ne kadar lüzumsuz görünürse görünsün, uzun vadede karbonhidrat almak insan vücudu için son derece önemlidir. Bizim sıkça düştüğümüz yanlış ise karbonhidrat miktarıdır.

Günde 275-300 gr. karbonhidrat yetişkin bir insanın ihtiyacını karşılarken ameliyattan (bypass)  sonraki dönemde bizim için bu 2 yıl içinde gerçekleşebilecek bir süreçtir. Sonuçta diyet sürecinde günlük aldığımız miktar 60-100 gr'ı geçmemelidir. Zaten ameliyat sonrası 1. yılınıza kadar ekmek, makarna vs türevlerini muhtemelen yiyemeyeceğiniz için erken dönemde (6 ay) patates vbg. başka karbonhidrat kaynaklarına yönelip açığınızı kapatabilirsiniz. 100 gr. 'ın tamamını almaya ise en iyi ihtimalle 8 ay - 1 yıl sonra başlayabilirsiniz diye düşünüyorum. Başlıca karbonhidratlar ise şöyledir:

-Buğday
-Mısır
-Bal
-Pekmez
-Patates
-Pirinç
-Muz
-Yer fıstığı
-Kuru üzüm
-Havuç
-Yulaf
-Bezelye
-Arpa
-Çilek
-Muz
-Şalgam
-Karnıbahar


Yağlar
Duyduğumda çok şaşırdığım bir şeyi paylaşmak isterim sizinle. Yetişkin bir insanın günlük yağ ihtiyacı yaklaşık altı tatlı kaşığı kadar! Bu kadar az olduğunu duyduğumda gerçekten çok şaşırmıştım. Ameliyat sonrası süreçte tereyağı vs. gibi hayvansal yağlar yerine beslenme sisteminizi zeytinyağı ile oluşturmanız çok yararınıza olacak. Günde 6 tatlı kaşığı yağı şayet benim gibi -gerçek- et ve tavuk suyunu kullanıyorsanız zaten rahatlıkla alıyorsunuzdur. Almadığınızı düşünüyorsanız sebze yemeklerinizi pişirirken bir-iki tatlı kaşığı z.yağı/ayçiçek yağı eklemenizde bir sakınca yok.

Ben zeytinyağı kokusundan ve tadından oldum olası tiksinirim o nedenle yemeklerimi maksimum yağsız, tercihen et ve tavuk suyuyla yağa gerek olmadan pişiriyorum. (Çorba dahil.) O yüzden ayçiçek yağını da gönül rahatlığı ile tavsiye edebilirim.

Bunun dışında kahvaltılık margarinler, katı yağlar lügatinize bile girmesin. Tavsiyem o yönde. 

Unutmayın. Midenize inecek her lokma yararınıza olsun. Siz bu dünyaya yük taşımak için gelmediniz. Yüklerinizden kurtulmak çok zor ve bu yola girdiniz/gireceksiniz. Bir anlık heves, nefis, lokma...Kastettiğim bunlar değil. Bunlar herkesin hayatında zaman zaman olabiliyor. Ancak alışkanlık haline getirmeyin. Evet, nefis sahibi ve zafiyeti olan insanlarız ama bu nefsin de sahibi sizsiniz. Siz; ne yiyeceğinizi seçmeye muktedirsiniz!


 


21 Ekim 2011 Cuma

İnin o tartının üstünden :) [Gastric Bypass sonrası 1.ay]

Hayatımı kökten değiştirecek, güzelleştirecek ve iyileştirecek adımı attıktan sonraki en zor 7 gün geride kalmıştı. Ameliyat olup bitmişti, sapasağlam, komplikasyonsuz, mutlu mesut evimizin yolunu tutmuştuk. Her ne kadar kaldığımız hastane gerek hijyen, gerekse insanların tavrı olarak gayet güzel olsa da insan elbette evini, düzenini, hatta zaman zaman düzensizliğini bile arıyor. Hangimiz bir kez olsun dışarıdan eve girince "İnsanın evi gibisi yok." dememişizdir ki? :)

Ameliyattan sonra evime geldip her zamanki koltuğuma yerleştiğimde ilk düşündüğüm şey, hayatımda ne kadar büyük bir devri kapatıp, ne kadar büyük bir devri açtığım oldu. Kendi çapımda, kendi hayatım için bir devrim yapmış, bir başkasına katlanılamaz yahut olağanüstü gelebilecek riskleri almış ve yeni bir yaşam biçimine kucak açmıştım. İyileşecektim, iyileşeceğimi biliyordum ve arkamdaki defterleri ne pahasına olursa olursa olsun kapatacaktım.

Eve geldiğim gün doktorumun öğüdünü tutup biraz dinlendikten sonra hemen yürüyüşe çıktık. Bir kolumda annem ve bir kolumda Kadriye ablam, evin yakınlarındaki markete kadar gidip geldik. Çok yavaş adımlarla ve arada uzun molalar vererek de olsa yürüdüm.( Aşağı yukarı 250 mtr.) Bu tip ameliyatlardan sonra belki de en önemli şeylerden biri hareket etmek, yürüyüş vs.

Bu konuda özellikle ameliyatınız erken dönemlerinde doktorunuzun ağzına bakmanızı ve HER DEDİĞİNİ uygulamanızı tavsiye ederim. Bugün sıfır komplikasyonla ayaktaysam bunu gerçekten de doktorumun dediklerini harfiyen yapmama borçlu olduğumu düşünüyorum. Unutmayın ki doktorunuz ne kadar iyi, güvenilir ve ehil olursa olsun eğer siz hasta olarak istekli, bilinçli ve yardımcı olmazsanız sonuç almanız o kadar gecikir ve sorun yaşarsınız.

Bu dönemdeki önceliklerinizden birisi ise doğru beslenme. Ben doktorumun internet sitesindeki beslenme planını adım adım takip ettim. İlk bir haftamı sadece sıvı beslenerek geçirdim. Neydi bu sıvılar?

*Su
*Açık çay
*Suyla karıştılmış (yoğunluğu azaltılmış) GERÇEK meyve suları
*Terbiyeli tavuk suyu (Şehriyeli tavuk suyuna çorbanın şehriyesiz halini düşünün)

(Korkmayın bu sadece ilk bir hafta-on gün yiyecek planı. Bir haftanız dolduğunda genellikle daha ehven şeylere geçiyorsunuz. Kıvamı koyu olmayan, gaz yapmayan ve tanesiz çorbalar baştacınız oluyor.)

Normalde bu dönemde yağsız süt ve ayran içebilmeniz gerekiyor ama doktorum ilk 10 gün bunları içmememi söylemişti zira gaz sancılarım oluyordu ve malumunuz süt de ayran da gaz yapar. Şayet ameliyatınızdan sonra gaz probleminiz oluyorsa süt ve ayran konusunda temkinli olmanızı öneririm.

İlk bir hafta-on gün sonrası dönem:

Aşağıda vereceğim linkte doktorum Doç.Dr.Halil Coşkun'un gastric bypass sonrası için hazırladığı beslenme planını göreceksiniz. İncelemenizi tavsiye ederim. 

http://www.obezitecerrahisi.com/story/gastric_bypass_ameliyati_sonrasi_beslenme_plani

Şunu çok net söyleyebilirim ki ameliyattan sonraki dönemler içerisinde en çok sıkılacağınız dönem budur. Yeme - içmenin hayatınızdan ne kadar çok zaman çaldığını anlayacaksınız. Resmen bomboş kalacaksınız. Paniklemeyin! Hepimizin başına geliyor :)

İkinci sıkıntınız da (bünyeye göre değişmekle birlikte) gaz sıkıntısı olacak. Bu yüzden misafir kabul etmemenizi yahut çok kısa yanlarında kalmanızı önereceğim. Geğirme bu bir ay içerisinde adeta bir yaşam biçimi olacak sizin için. Keza gaz çıkarmak da öyle. ASLA ve ASLA bunları tutmayın. Şayet ev doluysa kaçın, yatak odasına, balkona kaçın ve işinizi görün. Sağlığınız için bunları yapabilmeniz çok önemli. Şayet tutarsanız ya da tutmaya çalışırsanız "çıkmayan gaz sancısı" ile kıvranabilirsiniz ve inanın bana bunu yaşamak istemezsiniz. Bir gaz sancısı gecesi kalp krizi geçiriyorum sanıp az kala acilde alıyordum soluğu. Yapmayın, etmeyin. 

Günlük yürüyüşlerinizi ihmal etmeyin. Kısa mesafelerle başlayıp, her gün biraz arttırarak yürüyüşe devam edin. Zamanla yürüyüşünüzün, nefesinizin açıldığını ve daha iyi yürüyebildiğinizi göreceksiniz. Bu hem dolaşım sisteminiz açısından, hem de ameliyat sonrası egzersizi olarak muhteşemdir. (Açık ameliyat olanların bir süre daha istirahat etmesi gerekibilir, doktorunuza danışın bu mevzuyu. Ben laparoskopik ameliyat için yazıyorum elbette:)

ASLA kaçamak yapmaya çalışmayın. Zaten teknik olarak yiyemezsiniz ama "taneli şeylerden yiyeyim, bir şey olmaz." demeyin. Ameliyatınızın hemen sonrasında mideniz hem küçük, hem de ödemden şiş olacağı için taneli yiyecekler tıkanmanıza sebebiyet verebilir. 

İnin o tartının üstünden! 
Biliyorum çok zor zira unutmayın ki bunları yaşayıp yazıyorum, demek ki ben de bir çoğunu yaptım :) İnin o tartıdan. Kaç gram verdiğiniz sizde saplatı olmasın. Tartınızı eskitmenin bir anlamı yok. Mümkün mertebe odağınızı değiştirmeye çalışın. Her sabah kahvaltıdan önce ve tuvalete gittikten sonra alacağınız sonuç, en kesin sonuçtur. ASLA geceleri tartılmayın. Kıyafetle tartılmayın, durduk yere asabınız bozulur. Bunları okuyup "hee, hee yaparı" deyip tartıya koşmayın, bak ne diyorum, yapmayın :) (Biliyorum, yapacaksınız :) 


Kendinizi başka ameliyatlılarla kıyaslamayın! 
Gerek hastanede tanışacağınız, gerek internette rastladığınız ameliyatlı arkadaşlarınızla (ameliyatınız aynı gün olmuşsa ve aynı kilodaysanız dahi) kendinizi, yedikleriniz, yiyemediklerinizi kıyaslayıp bunlaıma girmeyin. Unutmayın ki herkesin metabolizması farklı. Kimi hızlı, kimi yavaş kilo veriyor. "Şu kadar ay oldu, o x kilo vermiş, ben y diye kendinize hayatı zehir etmeyin." 


İlk bir hafta-on gününüz geçince yüksek ihtimalle ilk kontrolünüz için doktorunuza görünecek ve yeni beslenme listenizi alacaksınız. Artık yavaş yavaş akıcılığı arttırılmış (cıvık) püreleri ve koyu kıvamlı çorbaları içebilirsiniz. Yine de net yiyecek, içecek listeniz için doktorunuza danışmayı ihmal etmeyin. 


Bu dönemde tavuk suyu, içebiliyorsanız et suyu'na (yağı alınmış da olsa et suyu içemedim ben mesela) yapılmış orta kıvamlı çorbalar hayatınızı kurtaracaktır. Protein açısından zengin oldukları için doğru beslenmenizi sağlarlar. Unutmamanız gereken şey gaz yapıcı her nevi gıdadan uzak durmaktır. (Mercimek, ezogelin vs. gibi)

Kalsiyum değerleriniz açısından muhakkak süt içmelisiniz. Seçtiğiniz süt diyet (yağı alınmış ) olsun. Gaz yapmaması için bu dönemde ılık ya da sıcak içmenizi tavsiye ederim. Şayet içemiyorsanız mesela domates çorbanıza bir miktar lor peyniri koyup rondoda çekip için. Kalsiyum eksiğinizi tamamlayın. 


Taburcu olduunuz zaman size bir kısım vitamin yazılacaktır. (Yazılması gereklidir) Bunlardan başlıcası demir, b12 enjeksiyonu, multivitamin ve kalsiyum'dur. Doktorunuz gerekli görürse bunları azaltıp çoğaltabilir. Doktorunuzun verdiği kadar vitamini HER GÜN aldığınıza emin olun. Vitamin eksikliği uzun dönemde vücut için tehlikeli ve yıpratıcıdır. 

Şehir efsanelerinden ve yalanlardan uzak durun!
Sosyal medyayı takip eden biriyseniz ameliyatlı kişilerden bazılarından "Bir çorbayı dört saatte içiyorum." vs. gibi şeyleri sıkça duyacak ve bunalıma gireceksinizdir. Ben girmiştim. Bir çorbayı dört saatte içmiyorsunuz, korkmayın. Evet başlarda bir öğününüz (yaklaşık bir küçük çay bardağı kadar) 25 dk ila 45 dakika arası sürebiliyor ama saatler sürmüyor. Her duyduğunuza itibar etmeyin lütfen. 

ASLA eski yeme-içme siteminizdeymiş gibi davranmayın. Aceleniz yok. Suyunuzu kafanıza dikmeyin. (tıkanırsınız) İçeceklerinizi küçük yudumlarla ve yavaş yavaş için. Yiyeceklerinizi küçük yudumlarla alın. 

Ve tebrikler! Birinci aynınız bitti! En sıkıntılı dönemi göz açıp kapayıncaya kadar atlattınız, süpersiniz, kutlayın kendinizi ve inin o tartının üstünden! Hooop kime diyorum! :)))

[Aşağıdaki fotoğraf birinci ay kontrolüm sırasında, hastane bahçesinde çekildi. Yaklaşık (inanın tam hatırlamıyorum 15 kilo kadar vermiştim. 130 kiloyla başlayınca farkedilmiyor bile 15 kilo, devede kulak kalıyor ancak veri olsun, merakınızı gidersin diye koyuyorum]





[Ameliyatla ilgili aklınıza takılan sorular için bana her türlü mecradan ulaşabilir, yazabilirsiniz. ]








16 Ağustos 2011 Salı

İşte karşınızda büyük gün! [20.04.2011 Mgb Doç.Dr.Halil Coşkun]

Belki birçoklarına garip gelecektir ama hayatımda hemen hemen hiç ölüm korkusu yaşamadım ben. Belki hayatımın major hastalıklar ve ölüme çok paralel gitmesinden, belki acıya alışmaktan, belki de yetiştiriliş tarzından, bilemiyorum.

17 Nisan 2011 gecesi ameliyattan önceki son canlı yayınımı yaptım. Yayının sonuna kadar gayet sağlam, heyecansız ve itidalli olan ben, dinleyicilerimden helallik istediğim anda dayanamadım ve ağladım. Bu yaşadığım ölüm korkusu değil, bu kadar sevilmenin verdiği mutluluktu belki. Yazdığım her platformda, tüm sosyal medya araçlarında ameliyatımdan bahsettim ve helallik istedim. [Hak helal etmek benim için hep önemli bir mevzuydu, hala da öyle.] Pazar gecesi yatağıma yattığımda arkamda yüzlerce hatta binlerce insanın duası olduğunu biliyordum.

Hayatta bazı şeyleri bilirsiniz, hissedersiniz ama ispat edemezsiniz. Doktoruma olan güvenimin yanısıra ameliyattan sağ ve sağlıklı çıkacağıma adımın Başak olduğuna emin olduğum kadar emindim. Bunu o kadar kuvvetli hissediyordum ki...Bu ameliyat benim ikinci doğumum olacaktı. Buna kalben emindim ama ispatım elbette yoktu.

18.04.2011 Pazartesi sabahı erkenden hastanedeydik.[Bezmialem Vakıf Gureba]  1.71 boy-130 kiloyla, yandaş onlarca hastalıkla beri yandan onlarca tonluk umutla hastaneye yatmıştım. Bir yandan evrak işini hallederken bir yandan da son morbid obez kahvaltımı ediyordum. İki adet poğaça. İtiraf etmeliyim ki normalde rahatlıkla en az 3-4 poğaça yerdim ama sanıyorum heyecandan yiyememiştim.

Normal insanlar gibi bir çanta ile bir yere gitme huyum olmadığından sanki hastaneye değil de Antalya'ya tatile gitmişim gibi yerleşiyorduk odaya. İtiraf ediyorum biz ailece çok abartmıştık! Allahtan hastanelerde "özel oda" kavramı vardı da başka insanları rahatsız etmeden yerleşebildik.



Ameliyat öncesi rutin testler yapılıyordu bir yandan. Her şey yolunda gözüküyordu. Oldukça meşgul olmasına rağmen sevgili doktorum Halil bey bu süreçte beni hiç yalnız bırakmadı diyebilirim. Ne zaman biraz gerginleşsem artık hissediyor muydu yoksa tesadüf müydü bilemiyorum ama şak diye odanın kapısında o muhteşem güleryüzüyle beliriyordu. Pazartesi günü bana tembihlenen en önemli şey artık şu saatten sonra katı bir yiyecek yememem gerektiği idi. [ Buna ameliyattan önce benden başka uyan yokmuş, ben uymuştum ve içim gayet rahattı. Lütfen size söylenen zamandan itibaren ASLA katı bir şey yiyip içmeyin. Ufak bir kaçamak dahi ameliyatınız ve daha önemlisi hayatınızı tehlikeye atabilir zira mide-bağırsak ameliyatı oluyorsunuz. Çıldırmayın :)] Dolayısıyla aralarda sürekli çorba ve ayran içiyordum.

Pazartesinden Salı gecesine kadar zaman geçmek bilmedi. Ailemle her yapılan son testte dokuz doğurduk. Ameliyat sabahına kadar hep ayaklarım sorun çıkaracak diye korktum ne yalan söyleyeyim. Nihayet Salı günü olduğunda doktorum bu işi de ele almış ve ayaklarıma ultrason çektirmişti. O an stressle dolup taşsam da çıkan sonuç -ameliyata engel değildir- olunca ailecek gözyaşları içinde sarıldık birbirimize. Benimle birlikte her adımda onlar da rahatladı, derin bir oh çekti.

Nihayet Salı akşamı olmuştu. Ameliyat için gerekli olan emboli çoraplarımı giymiş, triflomu başucuma koymuş sanki hiç heyecanlanmıyormuş gibi yapmaya çalışıyordum. Sayfalarca kağıt imzalamış, yüzlerce kişiyle konuşmuş, artık zamanın geçmesini bekliyordum. Tam bu sırada -yine adeta hissetmiş gibi- sevgili doktorum geldi odaya ve sanıyorum ameliyattan önce son konuşmamızı yaptık. O'nun pırıl pırıl pozitif enerjisinden sonra zaten kötü şeyler düşünmem olanaksızdı ve düşünmedim de.



Ameliyat Sabahı

Ameliyat sabahı sabah 06:00'da yatakta dikilmiştim. Heyecan değil ama garip bir boşluk hissediyordum. Aşağı inip hava almak istedim. Annem kalktığımı hissetti sanırım, şak diye gözlerini açtı hemen. Aşağıya indik annemle. Gün yavaş yavaş doğuyordu. Son -hasta- nefeslerimi alıyordum. Sürekli aklımda şu vardı : Bana bir şey olursa - ki olmayacağını hissediyordum kimse kendini sorumlu ya da suçlu hissetmesin.. Bunu ameliyat sabahı anneme ya da doktoruma söylemem pratikte can acıtırdı ama anneme söyledim. Ne doktorumu ne de annemi gereksiz ruhsal bir yükle ardımda bırakmak niyetinde değildim.



Yukarı çıktık ve ameliyat saatini beklemeye başladık. Saat 8:00 diye planlanmıştı ameliyatım. Saat 7:30 sularında ameliyat için giyeceğim önlük ve bone geldi. Beni taşıyacak sedye de kapıya parketti. Havada oluşan melankoli zerreciklerini neredeyse görebiliyordum. Biri duygusal bir konuşma yapsa hepimiz hüngür hüngür ağlayacaktık. Saat gelene kadar uyumaya karar verdim. Aslında sadece gözlerimi kapatmış hayatımı düşünüyordum, sevdiklerimi. Bu zamana kadar benim yüzümden, hastalıklarım yüzünden yaşadıklarını. Geçecek diyordum, bugün bittiğinde hepsi geçecek....[Kısa bir ağlama molası yine]

Nihayet vakit geldi. O abuk subuk önlüğümsü şeyle sedyeye binmeye çalışmak gerçekten zordu ve giderayak kahkaha krizlerine girmeme sebep oldu. Annem sedye asansörüne kadar yanımda geldi. Kendimi zor tutuyordum. Bir adım daha atsa ağlayacaktım. Anneme o saniyeye kadar "Hakkını helal et." diyememiştim, o saniye ağzımdan döküldü. "Hakkını helal et annecim, seni seviyorum!" Annem elimi tuttu ve "Helal olsun, ben de seni seviyorum kuzum." dedi. Adeta türk filmlerindeki gibi bir sahneydi ve sedyeyi götüren arkadaşın bile gözleri doldu...

Asansörde kendimi toparlamaya çalışıyordum zira doktorumun son görmesini istediğim şey zırl zırıl ağlayan bir Başak'tı. Netekim toparlandım da. Ameliyathane katına geldiğimizde beni başka biri devraldı ve bekleme alanı gibi bir yere parketti (sedyeyi durdurma fiili nedir bilemiyorum, o yüzden parketti uygun geldi) Biraz ötemde yaşlı bir amca vardı fıtık ameliyatına girecek, onunla biraz sohbet ettikten sonra zaman geldi ve ameliyathaneye geçtik.

Şimdi biraz manyak olduğumu düşüneceksiniz ama ben oldum bittim ameliyathaneleri severdim. Uzay gemisi gibilerdi, hep ilgimi çekerdi. Geceleri boş vaktim olduğunda ameliyat izlerdim hep. (Böyle kadın olmaz olsun dediğinizi duyar gibiyim

Kendi olacağım ameliyatı defalarca seyretmiştim ameliyata girmeden. Hatta kullanılacak aletleri bile internetten  incelemiştim. Dolayısıyla etraftaki ıvır zıvıra yabancı değildim. Ameliyat masasına geçtim, bir yandan da anestezi uzmanıyla sohbet ediyorduk. Gerçekten çok soğuktu, o kadar soğukta titremeden iğne yapmak bile büyük başarıyken koskoca ameliyatlar yapılıyordu. Sektöre saygım bir kez daha arttı.

Sonunda anesteziyi alacağım ana gelmiştik. Bana uzak gelen ama aslında yakın bir mesafeden (ameliyathane ortamı) doktorumu gördüm. Artık gönül rahatlığyla kendimi bırakabilirdim. Kendime iyi uçuşlar diledim. 5-4-3...1'i sayamadan narkoz çayırlarında hopluyordum bile :)

Başaaak,başaaak,başaaak,başaaak...İçimden cevap vermeye çalışıyordum, Gayet de "efendim" dediğimi sanıyordum ama muhtemelen "neeöööee" gibi bir ses çıkardım. Yarım yamalak bozuk bir algıyla başımda dikilen yemyeşil bir adam hatırlıyorum. Koluma dokunuyor, tanıyamadığım için tepki veremiyorum. "Iaaaayöf" gibi sesler çıkarıyorum. Aslında demek istediğim "bitti mi?" idi.

"Ben Halil Coşkun" diyor yeşil kıyafetli adam. Ne alakası varsa o anda "Yırttık abicim yırttık!" repliği geliyor aklıma. "Geçti,bitti. İyisin." diyor doktorum. O an mantıklı ve güzel çok şey söylemek istiyorum ama iki kelimeyi bir araya getiremiyor beynim. Ağzımdan ne çıktı farkında değilim, sadece bakışlarımla teşekkür ediyorum. Halil bey anlar diyorum, o anlar... (Tabi teşekkür eden bakışlarla baktığımı sanıp narkozun etkisiyle muhtemelen yavru dana gibi bakıyordum o an, olsun :)

Odaya çıkışımı ve ilk saatleri hiç anımsamıyorum. İlk uyandığımda annem ve kuzenim başımda, oda kalabalık. Çok fazla gürültü var. Uyumak istiyorum demeye kalmadan tekrar uyuyorum. Acıdan ziyade hissettiğim şey uyku. Kaç sefer böyle uyanıp uyandım hatırlamıyorum. Ara sıra biri tansiyonuma, şekerime bakıyor. Ara sıra doktorumu görüyorum, ara sıra annemi ve kuzenimi. Bazen babamı. O gördüklerim gerçek mi değil mi onu bile ayıramıyorum. Tepemde bir sürü şey asılı, burnumdan ve karnımdan bir hortum çıkıyor. [Nazogastric hortum ve dren]. Galiba altımda da bir hortum var ama ne olduğunu kestirecek durumda değilim. Tek isteğim uyumak.



Ameliyatım 2,5 saat sürmüş.[Uyandırma, odaya gelme derken 4,5 -5 saat elbette] Biz daha uzun olacağını sanıyorduk. Her türlü uzama ihtimaline ve lap. ameliyatın açığa dönme ihtimaline hazırlıklıydık. Yine de çabuk çıkmam herkesi sevindirmişti. Ameliyatta olduğum süre boyunca sözlükten ve diğer sosyal medya mecralarından sayamayacağım kadar çok telefon, mesaj gelmişti. Bazı arkadaşlarım ve hatta yüzünü bile görmemiş olduğum bazı dinleyicilerim ziyaretime geldi. (gelmiş). Bu benim ve ailem için büyük lütuftu. Belki de insanlara iyi görünebilmek için, üzmemek için ameliyatımın akşamı hemen ayağa kalkmak istedim. Sırtımın ağrısı ve ameliyat kesileri dışında ne ağrım ne de acım vardı ama kimse bana inanmıyordu.

Nihayet akşam  Halil bey bir kez daha durmumu kontrol etmek için geldi. Gayet iyiydim ama yürümek istiyordum. "Kalkmak istiyorum hocam." dedim. "Bu gece yat bakalım, yarın sabahtan itibaren kalkabilirsin. İstemediğin kadar yürüteceğiz seni." dedi. Tamam bir gece yatmaya dayanabilirdim. Söz dinledim.

Ertesi sabah vizitten önce yine sevgili doktorum kontrole geldi ve yürüyebileceğim müjdesini verdi. Sırt ağrım dışında kesiklerim de çok acımıyordu. Annemin ve aile dostumuz Kadriye ablamın kollarında ayağa kalktım. Odadan çıktık, biraz yürüdük. Vizite gelen doktorlar şaşırmışlardı. Normalde hastalar yürümeye pek gönüllü olmuyormuş, ben kendimi atmıştım resmen yataktan. Yürümenin bu ameliyat sonrasında ne kadar önemli olduğunu biliyordum, sanıyorum o bilinçaltıma kazınmış.

Ameliyattan sonra en çok yaptığım şeyler koridorda yürümek, triflo üflemek, uyumak ve internette takılmak oldu. Çok büyük yorgunluk, bulantı, kusma hissi ve baş dönmesi hissetmedim. Tek sorunum sırtıma ve köprücük kemiğim civarlarına saplanan sabit gaz sancısıydı. Bu da ameliyatta karbondioksit verdikleri için normaldi. Yaşanması beklenen ve makul sorunları dahi yaşamadım. Bunun ameliyata çok motive olmamla ve metabolizmamla ilgisi olabilir, bilemiyorum. Belki de sadece şanslıydım. Her halükarda kolay bir iyileşme süreci geçiriyordum.

Ameliyattan hemen sonra diyabet için aldığım insülinler kesilmiş, bir gün sonra da şeker hikayem tarihe karışmış, şekerim regüle olmuştu. Ameliyatımın sanıyorum ilk hediyesi buydu. Diyabeti yendik! Evet inanılmaz görünüyor ama oldu!

Ameliyattan hemen sonraki süreçte beni en çok zorlayan susuzluk oldu. Serum aldığım halde su için öldüm bittim diyebilirim. Halil bey dahil odaya giren herkese Cuma sabahına kadar "Su istiyorum lütfeeeeeeeeeeeğn" diye yalvardım. Cuma sabahı nihayet sevgili doktorum ya halime acıdı, ya da benden yıldı bilemiyorum, "Yarın kaçak testinden sonra su içebilirsin." dedi. Dünyalar benim olmuştu. Bir gün sabredebilirdim, evet. 

Cuma günü aynı zamanda Halil bey Nazogastric hortumumu da çıkardı. "İçim gıcıklanıyor hocam." dedim. "Bu niye hala burada" dedi ve vıjt vıjt vıjt üç hamlede çıkarttı hortumu. Ben o şeyi boğazıma kadar sanıyordum, meğerse mideme iniyormuş!  İçim gıcıklanıyor tam da uygun kelimeymiş yani :) Bu arada hortum çekilirken canınız yanmıyor, 10 saniye bile sürmüyor, içiniz gıcıklanıyor, o kadar. Sanki içinize kocaman bir olta atmışlar da onu topluyorlarmış gibi. Sakın korkmayın ve hareket etmeyin işle sırasında. Altı üstü 10 saniye :) 
Ertesi gün sabahın seherinde kaçak testi için beklemeye başladım. Metilen mavisi ilave edilmiş suyu içecektim. Kaçak varsa drenden çıkacaktı. Tabii ki kaçağım yoktu anca bu yine benim hissettiğim ancak tıbbi bir ispat taşımayan şeydi. Metilen mavili suyu (tadı gerçekten çok iğrenç) içtim. İçsel olarak tahmin ettiğim üzere kaçağım yoktu. Gün benim günümdü. Hem kaçağım yoktu, hem de su içebilecektim. Çok küçük yudumlarla ufak bir bardak su içtim ağlaya ağlaya, şükrederek. 

 Normalde çoğu zaman otomatik olarak yaptığımız şeylerin ne kadar değerli olduğunu bir kez daha anladım. Cumartesi günü iyice hareketlenmiş, odada duramaz olmuştum. Şansıma hava çok çok soğuktu ve bahçeye çıkamadık, kantinde açık bir çay içip tekrar odamıza döndük. Açık çay içmek bile bünyemde devrim etkisi yaptı. O kadar güzeldi ki! 

Pazar sabahı ikinci kaçak testi için içinde ne olduğunu bilmediğim bir suyu (tadı metilenden daha iğrençti) içtim ve röntgen çekildi. Daha ufak kaçak var mı emin olmak için yapılan bu işlemden de sapasağlam çıkmıştım. Çok şükürdü, bin şükürdü! Pazar gününün diğer kısmı pazartesiyi bekleyerek, gaz sancıları çekerek ve her pazar yaptığım yayınımı yapamadığım için ağlayarak geçirdim. Bu zamana kadar yayınlarımı aksatmamıştım. Bu bir disiplin işiydi ve ben hastane yatağında buna ağlıyordum! (bkz: işkolik bir başak burcu kadını olmak)

Nihayet beklenen gün gelmiş, yedi günlük hastane misafirliğimin sonuna gelmiştim. Pazartesi sabahı drenim çıkarıldı. Bu da can acıtmayan bir işlemdi. Zaten 10 saniye sürüyordu. Nefesinizi tutmanız yeterli oluyordu.

Yapacaklarım, yapmamam gerekenler son kez anlatılmış ve sıra vedalaşmaya gelmişti. Hastaneden çıkarken benim kadar geniş gülümseyen var mıydı bilemiyorum ama yeni hayatıma, diyabetsiz, nld'siz, dertsiz tasasız hayatıma attığım adımın keyfi hem benim, hem de sevgili doktorumun yüzüne yansımıştı...

Artık yeni hayatımın, yeni doğumumun tadını çıkarmaktaydı sıra,
Yeni hayatım beni bekliyordu! :)












4 Ağustos 2011 Perşembe

Ameliyatınıza hazırlanırken bilmeniz gerekenler...


 Varolan probleminizin farkına varıp bir çözüm aramaya başladınız ve obezite cerrahisiyle tanıştınız. Öncelikle obezite cerrahisi için uygun hasta profilinde misiniz, bunu inceleyin. Nedir uygun hasta profili? 

  • VKİ 40 kg/m2'nin üzerinde olan veya 30-40 kg/m2 arasında olup eşlik eden hastalık durumlarında (hipertansiyon, diabetes mellitus, uyku apne send., artrit, vd.)
  • 18-60 yaş arası
  • Obezitenin en az 3 yıldır var olması
  • Hormonal hastalıkların bulunmaması
  • İlaç ve diyet tedavisine rağmen, en az 1 yıldır kilo veremiyenler
  • Alkol ve ilaç bağımlısı olmamak
  • Hastanın uygulanacak yöntemi anlaması ve ameliyattan sonra uyum sağlayabilecek durumda olması
  • Kabul edilebilir ameliyat riski 
[ *İlgili şartlar Doç.Dr.Halil Coşkun'un internet sitesinden kopyalanmıştır. ]

Obezite cerrahisi hastası kriterlerine uyuyorsunuz ve sizin için en uygun cerrahı da buldunuz. Tebrik ederim! Hekiminizle, size uygun ameliyat tipini istişareler ile belirlediniz ya da tahlil sürecine bıraktınız. Peki nedir bu noktadan sonra bilmeniz gerekenler? 

Öncelikle hekiminiz sizden (ameliyat tipine göre değişkenlik göstermekle birlikte) bir kısım tahlil ve test isteyecek. Tahlilleriniz ve testleriniz yapılmadan, anesteziye girmeniz olanaksızdır. Olacağını sanmıyorum ama sizden tahlil istemeyen bir hekim ile asla bu yola çıkmayın. Unutmayın sizden istenen tahliller sizin genel durumunuz, doktorlarınızın olası şüpheleri ve seçtiğiniz ameliyat tipine göre değişkenlik gösterebilir, artabilir yahut azalabilir. [Ekg, endoskopi/gastroskopi, akciğer grafisi, tam kan tahlili, uyku testi, endokrinoloji ve anestezi onayı temel tahlil/testlerinizdir.]

Tahlil süreciniz bittikten sonra sıra anestezi onayına gelecektir. Genellikle anestezi onayı en sona kalan işlem olur. Anesteziden onay da aldıktan sonra derin bir oh çekebilirsiniz. Artık hekiminize ve size uygun bir gün için takvim karşılaştırma zamanı!

Ameliyat gününüzü aldınız, mutlusunuz, heyecanlısınız. Peki ya şimdi neler yapmalısınız? Öncelikle "Nasılsa ameliyat olacağım, yedikçe yiyeyim." demeseniz iyi olur zira ameliyata ne kadar (nispeten) hafif girerseniz, ameliyatınız o kadar rahat geçer. Biraz çelişkili göründüğünün farkındayım ama güvenin bana, bu böyle :) [Malesef ben bunu yapamadım ve ameliyattan önce neredeyse dünyayı yedim. Avantajım ise ameliyat günümden çok yakın bir zaman öncesi tarihimi kararlaştırdık ve neyse ki "Başak ve diğer yarısı" biçimine gelmeden ameliyat tarihim gelmişti bile.]


Ameliyatınıza kadar geçecek sürede egzersiz yapmaya çalışın. Bunun da çelişkili durduğunun farkındayım ama ne kadar formda olursanız ameliyat o kadar rahat geçecektir. 

Kilo kaybı ameliyatlarının en büyük handikapı zaten ameliyat olacak hastanın obez/morbid obez olması ve değerlerinin stabil olmamasıdır. Aslında olası riskin ve komplikasyon olasılıklarının ana sebebi budur. O yüzden ameliyata olabildiğince (elden geldiğince) formda girmeniz sizin ve elbette doktorunuzun yararınadır. 

Şayet sigara içiyorsanız  (ki içmeyin) derhal sigarayı bırakmalısınız. Sigara genel zararının yanısıra -her türlü- ameliyat için risk oluşturur. [Bu konuda da talkın verecek yüzüm yok aslında ama...]

 Şayet gerek görürse hekiminiz sizi ameliyata kadar birkaç ilaca/vitamine/inhaler'a başlatabilir. Ameliyatınızın rahat geçebilmesi için hekiminizin verdiği ilaçları/vitaminleri düzenli kullanın. İhmal etmeyin. 

Kendinizi bu dönemde kaosa sokacak, negatif düşünmenizi sağlayacak her kişi/etken'den uzak durun. Gerekiyorsa (hassas bir yapınız varsa) haber dahi izlemeyin. Sizi neşelendirecek, motive edecek şeylerle meşgul olun. Bu dönemde kimsenin sizi üzmesine ve aklınızı karıştırmasına müsaade etmeyin. Unutmayın bu sizin hayatınız, bu zamana kadar çektiğiniz acıyı (fiziksel/ruhsal) siz çektiniz ve hayatınızın en önemli kararını verdiniz. İnsanların araştırmadan yaptığı yorumlar son derece heves kırıcı olabiliyor zaman zaman. Bu nedenle sizi neşelendirecek birşeyler bulun, gerekirse uydurun. 

Eğer çalışıyorsanız işyerinizden ameliyatınız için (mümkünse tarih opsiyonlu) izin alın. Tam olarak iyileştiğinizi hissetmeden işinizin başına geçmeyin. [Tabii bunu yazmak kolay ama şu zamanın işleri için çok mümkün olmayabilir. Siz yine de elinizden geleni yapın.]

Şişeden ve kana kana su için. Eskiden yarım litre suyu kafama dikebilen ben, şimdi haza hanımefendi tarzını benimsiyor ve minik yudumlar halinde su içiyorum :)

Çoban salata yiyin. Hatta benim için de yiyin. [Bunun konuyla ilgisi yok, sadece canım çekiyor :)] 

Ameliyattan sonra bir süreliğine size refakat edecek aile bireyi ve/veya arkadaşınız olması gerekir. Bunu ameliyatınızdan önce kararlaştırın. 

Ameliyatınıza iki - üç gün kala evinizi temizleyin/temizletin. Çamaşırlarınızı yıkatın/ütüleyin. Arzu ediyorsanız yüz/saç bakımınızı yapın. Kendinize güzel filmler ayarlayın, okumaktan hoşlanıyorsanız kitap alışverişi yapın. [Ben irvin Yalom ve Atilla Atalay arası mekik dokumuştum, tavsiye ederim.]

En önemli ve atlamamanız gerekeni; ameliyatınızın olası sonuç, getiri ve komplikasyonlarını öğrendiğinizden emin olun. Unutmayın ki ameliyatınız sizin için kişisel tarihinizde bir dönem noktası ve bu önemli olaya gereken kıymeti verin. Bunun bir avantajı da, ameliyattan sonra varsayalım en ufak bir gaz sancısında panik olmanızı engelleyecek, sizi durumunuza daha hakim kılacaktır.

Ameliyatınızdan bir gün önce doktorunuzun sizden istediği ya da ameliyatınızdan sonra kullanmanız gereken (emboli çorabı, triflo vs) edindiğinizden emin olun. 

Kişisel temizliğinizi, bakımınızı yapın. Hastane çantanızı hazırlayın. Hastane çantanızda [aşağı yukarı 7 gün kalmak için] olması gerekenler aşağı yukarı şöyledir: İki-üç adet önden düğmeli, bel lastiği olabildiğince bol pijama ya da gecelik, yeteri kadar iç çamaşırı, iki-üç çift çorap (ayaklarınız üşüyecek, emin olun.) ıslak mendil, peçete, sıvı sabun, kağıt havlu, normal havlu, şampuan, diş fırçası, diş macunu, diş ipi, ağız gargarası, plastik bardak, telefonunuzun şarj aleti, kullanıyor olduğunuz ilaçlar, kullanıyorsanız gözlük ya da lensleriniz, üşüme derecenize göre yelek ya da hırka. Kadınlar için saç tokası/bandı, periyodunuzun günü değilse bile stress faktörünü de hesaplayarak hijyenik ped, gecelik giyecekseniz belden altınızı örtecek bir sabahlık.

Buraya bir parantez daha açmak istiyorum, ihtiyacınız olacak malzemeler, kalacağınız hastane ve odaya [ve elbette süse püse düşkünlüğünüze] göre değişkenlik gösterecektir. Bizim hastaneye gidişimiz yaklaşık 6 çantayla olmuştu ki tahmin edebileceğiniz üzere ben son derece süsüne, bakımına düşkün bir insanım ancak aldığımız şeylerin hemen hemen yarısını da kullanmadık. Emin olun ameliyattan sonra ojelerinizi değil su içme vaktinizin gelip gelmediğini düşüneceksiniz. 

Annem ve refakatçim olduğu için ve ayrıca özel odada kalma imkanım olduğu için ben netbook almayı tercih ettim ama hastaneye ne kadar az değerli eşya götürürseniz, o kadar iyidir. 

Yeterli miktarda nakit para. [Hastanede kredi kartıyla uğraşmak istemeyeceksiniz] 

Evet çantanız da hazır olduğuna göre bu gece hayatınızın son morbid obez/obez uykusuna yatmanın verdiği keyifle uyuyabilirsiniz! [Heyecandan uyuyabilirseniz tabii!] 

Heeeeey! Sabah oldu! Saat çalıyor, telefon kendini yerden yere atıyor duymuyor musunuz? 

Uyanın, yeni hayatınız başlıyor!